Türkiye
cumhuriyeti kurulduğu günlerden
bu yana, en ağır saldırıların altında ki günlerini geçiriyor. Bu ülke ve bu millet,
bugüne kadar eşi benzeri
görülmemiş bir tehdit ve ihanetle
hesaplaşıyor. Hiçbir zaman bu kadar geniş sistem
içi bir ihaneti görmedi ve
yaşamadı. I. Dünya Savaşından bu
yana, böyle bir iç işgal girişimine ve böyle bir iç savaş operasyonuna şahit olmadı.
Devletin tüm güç ve imkânları; ülkenin varlığını sona erdirmek için
devlete ve millete karşı en acımasız bir şekilde kullanıldı. Bu bir savaş ve
işgal girişimidir. Bu normal yollardan üstesinden gelinebilecek bir durum da
değildir. ABD Erdoğan’ı öldürmeye çalışarak, Erdoğan ve ekibi yani Türkiye’yi
yöneten akıl tasfiye etmeye çalıştı.
Eğer bu
ülke ve milletin yeryüzündeki tarihi
yürüyüşü devam edecek ise, yeniden kendi öz savunma ve direniş sistemlerini inşa etmek zorundadır. Bu işin
üstesinden gelebilmek için sadece
kastı olanlarla değil, aynı zamanda ihmali olanlara karşı da olağanüstü önlemler almak zorundadır.
Nerede
bir zafiyet, beceriksizlik ve
tembellik görülürse derhal müdahale edilmelidir. Etkisiz ve ayak sürüyen kadrolar hızla değiştirilmelidir. İhmali
görülenler de hızla görevlerinden uzaklaştırılmalıdır. Askeri ve diğer tüm güvenlik birimleri
ile sivil bürokrasi kadroları
yeniden yapılandırılmalıdır.
Temizlik
yaparken bu işin medya ayağı da ihmal edilmemelidir. Bu ülkenin ekmeğini yiyip
suyunu için ve elindeki kalemi silah olarak kullanarak bu ülkeyi batırmak için
her türlü pisliği yapanlara da dokunmak gerekir. Adamların bu ülke insanına ve
idarecilerine yaptıkları hakaretler onların yanlarına kalmamalıdır. Satılık
kalem ve medyaya da bir dokunmak gerekir.
Görülüyor
ki darbe ve işgal girişimi karşısında bütün güvenlik bürokrasisi çökmüş ve
başarısız olmuştur. Bu başarısızlık kabul edilmeli ve üzerine de hızla
gidilmelidir.
“Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın” diyen milletin feraseti ve medyanın dikkatli
tutumu olmasaydı, bu girişim büyük ihtimalle başarılı olacaktı. Cumhurbaşkanın ve Başbakanın tehlikeyi
istihbarat ve emniyet birimlerinden değil de, sivil çevrelerden öğrenmesi bir utanç
vesikasıdır.
Medya
kuruluşları ve sokaktaki insanlar olayı hemen öğrenip ‘darbeye direnin’ uyarı
ve çağrıları yaparken, güvenlik birimlerinin derin uyku içinde olmaları ülkemiz
için acınacak bir durumdur. Özellikle istihbarat birimlerinin birilerini suçlayarak
veya suçu birilerinin üstüne atarak masumiyet
görüntülerine kanılmamalıdır.
Yaşadıklarımız
sadece bir iç güvenlik sorunu değildir. Bu ülkenin teslim alınmasına yönelik bir küresel müdahaledir. Bu tehlike terör örgütü ve terör saldırıları veya
etnik kavgaların çok ötesindedir.
ABD istihbaratının
destek ve planlarıyla yürütülen ve ülke sistemi içine yerleştirilmiş
uzantılarını, Türkiye'yi dize getirmek için
harekete geçirilmiştir. CİA, dershanelerin kapatılması öncesinde Ağlayan Mumya
ile Türkiye arasında arabulucu olmaya kalkmıştı. CİA istediği olmayınca 17-25
Aralık ve MİT-Tır olaylarını başlatarak, ‘Erdoğan otoriteleşti’ diye medya ile
saldırılara başlamışlardı. O günkü dik duruşlarımıza bile saldıran gereğinden
fazla insan müsveddeleri vardı.
Ülkenin
kendi tankları, helikopterleri ve uçakları ile aynı anda ve birçok yerde ülkenin
can damarlarına saldırılarak boğmaya çalışılmıştır. Meclise ve sokaklardaki
insanlara bombalar ve kurşunlar yağdırılmıştır. Savaş uçaklarıyla bombalanmanın
acı ve öfkesini bu millet asla unutmayacaktır. Sistemin bütün unsurları hedef alınmış, devlet çökertilmeye çalışılmış, millet ve ülke sahipsiz
bırakılmak istenmiştir.
Saldırıda
kullanılan bazı roket mermileri askeri envanterlerde yoktu. Bunların kimler
tarafından ve nereden verildiği soruluyor. Nereden olacak… Elbette bunlar
Pirinçlik ve İncirlik askeri üslere babasının çiftliği gibi kullanan ABD conileri
tarafından verildi. Hatta uçakların yakıtları buradan karşılandı.
Gülen’in
bir dış gücün yedeğinde küresel bir güç olmasına göz yummak da devletin
ihmallerinden biriydi. Yerellikten küreselliğe geçiş yapanların, küresel
güçlerin etki alanlarından etkilenmemeleri mümkün değildi. Amerika’nın öncü
kuvveti veya keşif kolu gibi çalışmaması düşünülemezdi. Rehin tutulan bir
yapının her tür operasyonlara açık olması şaşılacak bir durum değildir. Devlet
aklının bunu fazlasıyla bilmesi gerekir.
Devletle
iş tutan bir yapının devlet elinden kayıp, küresel bir gücün kuklası olmasının
ve dönüp devletle çatışmasının trajik bir öyküsü değil midir? Devletin kendi
içindeki bir güç odağını, başka bir ülkenin denetimine devredemez. Bu ise okullarda
ders olarak okutulmaya da değer bir örnektir.
Devlet
içindeki sızma ve sızıntılara karşı tam bir temizlik yapılmalıdır. Bilinmeli ki
ihmalin bedeli de, ihanet kadar ağırdır. Bu milletin Anadolu’daki bin yıllık tarihine son
verebilir… Birileri oraya, buraya gidebilir ama Türkler için ikinci bir vatan
toprağı yoktur. İhanet kelimesinin bile kifayetsiz kaldığı bu rezillik, milli
hafızalarda yerini almıştır.
Hedef
sadece devlet yönetimine el koymakla sınırlı değildi. Bu coğrafyaya servis
edilen kimlik çatışmaları,
Türkiye'ye servis edilecek ve Türkiye içinde bir toplumsal çatışma uygulanmaya başlanacaktı.
CİA/MOSSAD istihbarat teşkilatı tarafından yönettikleri
köleye bu ülkeyi teslim edecekler ve kendilerine uşaklık ve köpeklik yapmaları
istenecekti. Şimdilik planları başarısız oldu. Ama tehlike henüz geçmedi. Artçı
deprem ve sarsıntıların gelmeye devam etmesi işin doğası gereğidir.
Unutmayalım
ki bu açık saldırısını sebebi; ülkemizin
ve milletimizin parçalanması, Türkiye'nin bölgesel ve küresel güç haritasından tamamen
çıkarılması için başlatılmıştı. Türkiye içeriden çökertilmek istenmişti. Tam
anlamıyla çok uluslu niteliği vardır.
Türkiye’nin
yüz yıldır mücadelesini verdiği tam bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi bitirilmek istenmiştir. Her şeye rağmen saldırıları ve müdahale
durmayacak ve devam edecektir. Yöntemleri değişecek ama durmadan yeni yöntem ve
sistemle devam edip yine karşımıza çıkacaklardır.
Eğer ABD
yönetimindeki işgal güçleri girişimde
başarılı olsaydı, Türkiye'de çok
sert silahlı direnişler başlayacaktı. Başlamasa ülke tamamen işgal edilmiş, son
yirmi yıllık bağımsızlık mücadelesi bitirilmiş, teslim alınmış olacaktı. Silahlı
direniş ise iç savaş anlamına gelecekti.
Niyetleri
Türkiye’yi işgal veya iç savaşla teslim almaktı… Açıkçası Türkiye’ye ya teslim ol, ya iç savaşa razı ol - ya
teslim ol ya Suriye ol’ dediler.
Darbe başarısız olursa da Türkiye’ye, Suriye’ye yaptıklarını yaparak iç savaş
çıkaracaklardı.
Aynı üst
akıl (Cia ve Mossad) tarafından yapılandırılan ve besleyip büyütülen PKK ile
darbeciler arasındaki ilişki ve dayanışma pek
yeni yeni deşifre ediliyor. Millet
yeni yeni anlamaya başladı.
Türkiye-Rusya krizi
onların yani üst akılın bir proje çalışmasıydı. Türkiye’yi yalnızlaştırmak,
Batı'nın kucağına itip teslim alınarak tüm seçeneklerimizi yok etmek için yapılmış
bir planın parçasıydı.
Meselenin
bir gezi parkı olayı olmadığını, meselenin bir Erdoğan meselesi olmadığını, gelecek
büyük darbenin öncü hareketlerinin olduğunu yazıp duruyorduk. Meselenin Türkiye
olduğunu ve yüz yıl sonra Batıya meydan okumanın intikamı için hazırlık
yapıldığını söylüyor, bu yüzden çağrılar yapıyorduk.
Nasıl
bir dış tehditle yüzleştiğimizi ve
bu tehditlerin hiçbir zaman bitmeyeceğini de bilmek gerekir. Millet şanlı bir
direniş verdi ve ilk kez bir dış
mihraklı askeri müdahale, milletin feraset ve direnciyle boşa çıkarıldı. Tankların
önüne dikilip kurşunlara göğüs gerenler, tarihin akışına yeniden bir şekil verdi. O tarih ki, bin yıllık Anadolu tarihinin bir devamıdır.
Haçlı Savaşlarına, I. Dünya Savaşına direnenlerin tarihidir.
Ne
yaparlarsa yapsınlar tarihin akışını değiştiremeyecekler. Bu milletin büyük
yürüyüşünü durduramayacaklardır. Unutulmamalı ki, bu harekâtın idare merkezi Pentagon ve
İncirlik'tir. ABD her ne kadar kıvırmaya çalısa da girişimin arkasındadır. Ve Türk siyasi tarihi bunu aynen
böyle yazmalıdır. Milli olanla-yabancı olanın, dinli ile dinsizin bu tarihi bir
hesaplaşmadır.
Tam
bağımsız bir Türkiye’ye hiç rıza göstermeyeceklerdir. Çünkü Türkiye tam
bağımsız olursa, kendini sömürgelikten kurtardığı gibi mazlum ülkelere sahiplik
yapacaktır. Onlar bunu bizlerden daha iyi bilmekte ve görmektedirler.
Dualar
ile bütün bu yaşananlar, ateşin gül bahçesine dönmesine bir vesile olsun. Türkiye
yaşarsa dünya yeniden nefes alacak ve Türkiye ölürse, dünya kıyamete
hazırlansın… Türkiye, sadece Türkiye’den ibaret değildir. Mazlumların
ayaklanması, zalimlerin kıyameti olacaktır.
Ant-220716