Yükselmek için sayısız kumpaslar kurdular
ve sınav sorularını çaldılar. Yargıya, orduya, emniyete, üniversitelere ve
adını saymakla bitiremeyeceğim devlet kurumlarına sızdılar. Yerlerinden
ettikleri kişilerin makamlarına kendi adamlarını yerleştirdiler.
Kumpasla gelen bu adamlar ellerindeki
kamu otoritesini sapık ve satılık CİA - MOSSAD uşağı olan birinin emrine amade
kıldılar. Siyaseti, ticareti, yargıyı, eğitimi, medyayı ve orduyu kirlettiler.
Bu ülkeye namus ve şerefiyle
hizmet eden ve bu alçaklara pabuç bırakmayan insanları linç etmeye,
itibarsızlaştırmaya hatta kuru bir ekmeğe muhtaç etmeye kalktılar. Tüm varlarını
ve yoklarını ülkeyi iç savaşa sürüklemek için seferber ettiler.
Bu ülkede askerler ve yargıçlar
kendilerini, devletin ve ülkenin esas sahipleri olarak görüyorlardı. Devlet
elitleri; milletin seçtiği siyasileri istekleri gibi yönetip yönlendiriyorlardı.
İllegal siyaset mühendisliğinin tanzim yeri ise bürokratik oligarşinin kendisiydi.
Ve CİA’nın FETÖ yapılanmasının neden ordu, yargı ve emniyet üzerinde yaptığının
anlamak için yeterli olsa gerekir.
Bu millet artık, kendi ekonomi politikalarını
ve dış politika önceliklerini Batılı devletlerinin çıkarlarına ve taleplerine
göre şekillendiren bir Türkiye istemiyor.
Bu güne kadar bu millet ihanetin her türlüsünü gördü… Bu
denli vahşi bir yapılanmayla ilk defa karşılaşmıyoruz. Göktürk İmparatorluğu
Çinli casusların devlet içindeki yapılanmasıyla yıkılmıştı. Batı; Osmanlıyı da
içimizdeki beslemeleri eliyle yıkmıştı. Bir benzeri tecrübeyi 15 Temmuz da bir
daha yaşadık.
Elbette devlet içindeki bu yapılanmanın
finans kaynaklarına, bürokrasideki uzantılarına ve medya kurumlarına müdahale
edilmeli, bir daha yeşeremeyecek şekilde kökü kazınmalıdır. Bir daha keşke
dememek için de, bugün herkesin bu yapılanmaya karşı mücadele etmesi gerekir.
CİA ve MOSSAD kuklasının Türkiye’deki
yapılanması tamamen yok edildiği gibi, diğer ülkelerdeki yapılanmaları da
deşifre edilmeli ve oradaki yapılanmalarla da mücadele edilmelidir. O kuklanın
katli vaciptir. Türkiye’ye getirilmesine de gerek yoktur. Bulunduğu CİA’nın
çöplüğünde itlafı da mümkündür.
Türkiye bünyesindeki bu habis ur ve
cerahati 15 Temmuz da dışarıya atarak nispeten rahatlamıştır. Her hastalık
sonrası bünye zayıf düşer. Zayıf düşen bünyeye çok iyi bakım yapılmalı, vücuda
başka mikropların girmesine ve hastalık üretmesine fırsat verilmemelidir.
Er veya geç diğer ülkelerle
münasebetlerimize ve onlarla işbirliğimize ve ticaretimize engel olmak, yürüyen
işlerin önüne taş koymak, engel çıkarmak, anlaşmaları ve yakınlaşmaları
engellemek ve önlemek adına ellerinden her ne geliyorsa yapacaklardır.
Bir
örümcek ağı gibi dünyanın birçok ülkesindeki bu yapılanmanın üzerine gidilerek,
o ülkelerin de bu habis urdan kurtulmalarına yardımcı olmak gerekir.
Elbette
ABD ve Batı dünyasının Türkiye'nin nasıl da karşısında yer aldığını, Türkiye
halkının iradesini nasıl hiçe
saydığını bir kez daha şahit oldu. Kendi düzenlerinin selameti ve çıkarları
için Türkiye'yi ateşe atmaktan çekinmediklerini bu millet bir kez daha gözleriyle
görmüş oldu.
ABD ve Batı uluslararası bir bağımlılık
sistemi içinde, Türkiye’nin pasif bir unsur olmasını istiyorlar. Batı içindeki
itici güç Avrupa değil, ABD’dir. Avrupa ABD’den esen rüzgâra göre hareket eder.
Siyonizm Avrupa’yı hadımlaştırarak iradesiz ve iktidarsız hale getirdi. Siyasi
aklını yitireli uzun zaman oldu.
Adı geçen kuklanın içini boşaltıp ve bu yapılanmayı örgütleyen kukla için “İyi çocuktur… Darbenin arkasında olduğuna inanmıyorum…” diyen, eski CİA başkanı Graham Fuller’dir. Fuller itiraf etmeye devam ediyor. “Gülen 12 Eylülü ve 28 Şubatı destekledi…” diyerek darbe yapabilmek için yeteri kadar tecrübe kazandı demek istiyor. Bu yapılanmanın bir CİA projesi olduğunu hala bilmeyen de var mıdır?
ABD Ağlayan Mumyayı vermemek için ayak
sürüyor. Ve kanaatim o yöndeki onu Türkiye’ye vermeyecektir. Ağlayan Mumyanın dünya
istihbarat ağları içinde en iyi tedarik zincirlerinden biri olarak
görülmektedir. Teslimi halinde kirli çamaşırlarının ortalığa dökülmesinden
korkuyorlar. Teslim etmektense imha etmeyi tercih edecek gibi görünüyor.
Bu ülkenin ekmeğini yediği halde; ABD ve
Batı dünyası adına kalem-kılıç sallayan, salya-sümük bu ülkenin değerlerine
saldıran uyuz olmuş köpek sürülerini de vatandaşımız daha yakından tanıma
fırsatı oldu. Basın özgürlüğü kılıfı ile Erdoğan karşıtlığı adı altında darbeye
zemin hazırlamak ve ülkeyi bölmek isteyenlere nasıl destek verdiklerini gayet
iyi biliyoruz.
FETÖ üzerinden Türkiye’yi dizayn etmeye
çalıştılarsa da, açığa çıkarak suçüstü yakalandılar. Ve hiç beklemedikleri bir
şey oldu. Türkiye birbirine daha sıkı sarılıp ayağa kalktı. Yıllardır hasretini
çektiğimiz ve görmek istediğimiz görüntü ve ortamların varlığına şahit
oluyoruz. Parti liderlerini bir araya getiren, bu mutabakatı siyasete armağan
eden de, bu millet olmuştur.
Türkiye’de sosyolojik olarak bir toplumsal
kutuplaşmanın olmadığını, daha çok siyasal kutuplaşmanın olduğunu bu millet
görüyor ve biliyordu. Erdoğan düşmanlığı adı altında Türkiye’ye saldıranların
asıl hedeflerinin Erdoğan olmadığını, Erdoğan adı altında Türkiye olduğunu
yıllardır yazıp duruyorduk. Millet ise bundan sonra devletten ve siyasetten
kararlı bir duruş ve gerçek bir arınma istiyor.
İçine bulunduğumuz bu milli mücadele süreci
içerisinde, elindeki kamu otoritesini bekle gör tavrıyla çarçur edenler, sadece
şer odaklarına yardım ve yataklık etmekle kalmayacaklar, aynı zamanda vatan
haini damgası ile damgalanmayı hak edeceklerdir.
Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan bu yana batıcı
bir ahlak ve baskıcı bir siyasetle, milleti tek bir kalıba sokmaya ve tepeden
inme baskıcı politikalarla terbiye etmeye çalıştılar. Artık bu millet; devleti
millete - milleti devlete yabancılaştıran ve kendi öz yurdunda garip
hissettiren Batının esaret ve boyunduruğunu istemiyor.
Bu millet artık, kendi ekonomi
politikalarını ve dış politika önceliklerini Batılı devletlerinin çıkarlarına
ve taleplerine göre şekillendiren bir Türkiye istemiyor.
Bu millet; devletin taleplerine göre değil,
devleti milletin taleplerine göre şekillenmesini istiyor. Türkiye’nin temel
önceliği bağımlılık tuzağına düşmemek olduğunu bilmelidir. Yıllardır görüyor ve
biliyoruz ki, iki zıt kutup gibi görünse de ABD ve Rusya birçok konuda birlikte
hareket edebilen iki küresel aktördür. Türkiye de ABD’ne bağımlı olmaksızın
Rusya ile ilişkilerini yürütme politikası doğrudur ve devam etmelidir.
Terör örgütleriyle Türkiye’yi terbiye
etmeye çalışan, masum ve daha çok Müslümanın kanıyla beslenen ABD ve Batı,
sömürgecilik anlayışlarında ısrarla devam edeceklerdir.
Amerikan bombalarıyla Türkiye’yi terbiye
etmeye çalışan Sam Amca Neyimiz Olur?
Ant-250816