1 Harabe

Kapkaranlık bir gecede geceden daha koyu bir çayı yudumluyorum acı acı. Allah’ım sen bana acı! Zehir mi zehir bir acıyı içiyorum. Bilmiyorum çay mı acı yoksa içim mi?

Ne ummuştum ne buldum!

Duma duma dum!

Bu aşkta işler kesat, arzu edersen beni ömründen kes at! Seni külçe külçe seviyorum, altının olurum tak takıştır beni, 24 ayar mutluluğun olurum, değeri asla kaybolmayanın… Aşk bankasında sonsuz kredim var sana karşı, faizsiz, haramsız vadem ol! Kırata vur beni, ebedi sarrafım ol diye bekliyordum. Duma duma dum!

Oysa sen kalktın kim sevdiye gittin. Faili meçhul bu aşkın, müebbet yokluğuna mahkûm oldum. Hâkim kırdı kalemini ayrılıktan yana, son sözünü söyledin hicrandan taraf! Halim bu olur, izaha lüzum kalmaz. Gören tanımaz olur, bilen bilmez olur!

Saçlarım ağardı, yüreğim karardı, gözlerime perde indi; sen diye. Ömrüm harcandı bozuk para gibi uğruna, pul pul döküldü etim aşkına, un ufak oldu kemiğim yoluna, zerre zerre yine sana yola koyuldum.

Ey gece, her şeyi kara bir çarşaf gibi örten, hüzne fon olan, acıya mekân olan, yalnızlığa kapı olan gece! Aç koynunu yer ver bana! Hüznüm dağlar kadar yüksek yaklaşamaz hiçbir kimse, okyanuslar kadar derin dokunmaz hiçbir Allah’ın kulu! Çok yalnız kaldığımda bana arkadaş oldun, sırdaş oldun. Ketumluğunu seviyorum, bir anne şefkatiyle örtmüşlüğünü kalbimi… Karanlık mı karanlık gecelerde hasta olan birine su vermek kadar sevaptır yaptığın, Allah razı olsun.

Ey gece! Ört beni! Kapat beni, setrim ol yüreğime, kanamalarım görünmesin, aksın karanlığına kapkara kanım. Ağrısın inim inim canım! Bu benim arzum, artsın derdim, çoğalsın yaşım, dinmesin acım.

Yudum yudum yalnızlığımı, kana kana kimsesizliğimi, yana yana çaresizliğimi içiyorum. Elimde onbaşı bardağı aklımda yârin dudağı… İçiyorum; ya bardağı ya dudağı, acıdan neyi içtiğimi bilmiyorum. Gözlerim kan çanağı bu gece, hüznün otağı, acının konağı! Uzaktır yârin kucağı, kalbim hem çile yumağı… Arzu ederken telli duvağı, yedin kafana tokmağı işte! Sürün bağbozumu adam, aşk sürgünü, çöl gezgini, dağ kaçkını… Mısır’a sultan olsan ne yazar? Kısır bir aşkın tutkunusun. Meyve vermeyen bir ağacın sabredenisin.

Kapkaranlık bir gecede geceden daha koyu bir çayı yudumluyorum acı acı. Allah’ım sen bana acı! Ver ilacı Rabbim, olsun gönlüm miracı.

Göz kördü sevdi; görebilseydi sevmezdi. Değer vermeyene itibar etmezdi. Kıymet bilmeyene yüz vermezdi. Oldu da bitti maşallah bir aşktı, yaşandı. Azıcık ucundan kopartılmıştı yüreğimin oysaki erkekliğe giden yolda kalp en önemli uzuvdu. Kalpsiz olanların kral olduğu bir dünyada kalbi olanların hüküm sürmesi beklenemez elbette! Bu dünya sevgilinin dünyasıdır âşık olanın değil! O billurdan köşkler içinde ve buhurdanlıklar eşliğinde tüttürürken zevklerini, gününü gün ederken; âşık sokaklarda nerede bir izbe varsa orayı kendine mesken tutmakta, kabuk bağlayan yaralarını kaldırıp kanatmakla meşgul olurken naçizane aşkını yaşamaya da çalışmaktadır. Biri şatafat içinde diğeri aşk… Varlık içinde olan yokluk içinde olanı görebilir mi? Oysa dışı konak içi baraka olmaktansa, dışı baraka içi konak olmak tercihimdir. Gündüze arkadaş olmaktansa karanlığa mahkum olurum daha iyidir.

Kapkaranlık bir gecede geceden daha koyu bir çayı yudumluyorum acı acı. Allah’ım sen bana acı! Çay kaçak, duygular kaçak, bu aşk da kaçak… Kalp kaçağı, yok başka açacağı…

Bütün dünya üzerime geliyor sanki! Karanlıklarını toplamış da koyulmuş yola. Kalabalıklarını almış da düşmüş yola. Bunca yükü kaldırabilir miyim acaba? Bunca derdi yüklenebilir miyim acaba? Ya rabbim bu ne zor bir bulmaca? Yok mu çözümü acaba? Yıldızlar misafirlikte, yok bu gece. Ay hapiste müebbet yemişçesine… Bir aşka duçar olup kendini mahveden biçare insan! Ne ömrün yeter bu aşka, ne bu aşk yeter ömrüne.

Çay katran, gece zift; aklım girift, kalbim giryan… Sabah olur mu acep? Kuşlar öter mi? Bir gülümsemeyle uyanır mı çocuk? Uzaktan uzağa sesler var, belli ki insanlar var. Işık var, dert var, kahır var. Senin için içiyorum bunca acıyı. Bırak artık bu ağlatmayı! Ya tam git, gidebildiğin yere kadar ya da  tam kal, kalabildiğin yere kadar!

Gönlümün yapboz oyunuydun. Sen olunca tamdım, sen olmayınca hiçtim. Duma duma dum, dumanaltı oldum. Külliyen dert oldum,  pert oldum. Iskartaya çıktım bu aşkta, külüstür aşka düştüm.

Model değiştirme!

Bu aşka emek vermişim, hizmet etmişim.

Kapkaranlık bir gecede geceden daha koyu bir çayı yudumluyorum acı acı. Allah’ım sen bana acı! Zehir mi zehir bir acıyı içiyorum. Bilmiyorum çay mı acı yoksa içim mi?

Ne ummuştum ne buldum!

Duma duma dum!

 

( Harabe başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 25.07.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.