Hayatın dalgalarında akışkan küçük damlalar akar saatin
koynundan zamana.
Sürek denen zamansızlığın ortasına saplanır demir zırhlı
dalgalar. Dolar bu sonsuzlukta dokunur iklimlere.
Bir karışıklık bir tezat gözlerde savrulma nöbetleri yankılanır. Zamansız göçler alçalır zamanın eşsiz güzelliğinde her
yerden.
Ben kendi duvarlarımın kırıldığı yerin ilerisindeyim. Bir gerçeği arıyorum. Benim gerçeğim sonsuzluğa dayalı.
Ellerim dokunmak ister her yerde bir dizi kırılmanın nöbetini sarıyor eller.
Nerede kayboldu gençlik dediğim? Nerede yasladı omzuma yarı yaşın üzerinden aşan bu gölgeli ağırlık?
Ben kendi firari kanatlarımda daraldığım yerdeyim. Sayısız tümceye milyonlarca hikâyeye yataklık eden bir beni-
âdemim. Kendi savurduğum rüzgârların emrine amadeyim.
Ben koca çınarların kendi saltanatında devrildiği sonrasında
uysal bir çocukmuş gibi dile geldiği o yerdeyim.
Neye dokunuyor parmaklarım ve neyi arıyordu gözlerim? Ben kendim demiyim, neredeyim? Neyin yanında, nelerin
uzağındayım?
Asıl olan şu ki hala hiçbir yerde değilim. Varmak uzun zaman
alıyor benim lügatimde
Kader dediğim gölgelerin esiri miyim, Bir sürgün mü bu kendi
ellerimle beslediğim?
Ben sevda dolusu dizelerin katili miyim?
Yoksa tüm dizelere başkaldıra hecelerin efendisi miyim?
Kendi yalnızlığıma ağlamak için vakit çok geç. Kalabalıklara
sığınmak ise artık çok güç…
Kendi gölgemin ağırlığı altında eziliyorum. Kaç fersah
yukarı asılmalıyım bir iple hiç anlamıyorum.
Kaç kulaç bir yalnızlıktır bu düştüğüm?
Ben neredeki hayatın sarsıcı düş sancısına sürgündüm, Kaç
katlın fermanında ağladı gözyaşlarım
Ve ben zamansız mıyım?
Zaman akıyor gözlerimden, ellerimden bana elini sürdüğü her
yerde zamanın kaçan izleri
Savruluyorum düş sözlüğün dalgasında benden kopartılanlara.
Hasret kalıyor gözlerim ve bir siperli yalnızlık dökülmekte
gözlerimden yine karartılar kuytuda
Gözlerim çok uzak noktalarda ben kendi sürgün hayatının gölgesinde daralmış bir ruhu temsil ederken öleceğim ve
sevmeyecek beni
özgürlüğün kanadında sonsuzluğa düşmüş olanılar.
Korkuyorum!
Savrulmakdan
…
Bu karartı nöbetlerinde aynanın ortasında kendimle karşılaşıyorum. Suretten arta kalanlara yaslanıyor karşımda. Pısırık
korku dolu
aynanın ekseninde... Bir kadın dalmış gözleriyle ağlıyor kuytuda.
Hangi zamanın bu boyutunda sıkışıp kaldıysa gölgesi, aforoz ediyorum sığındığı karanlıkları. ellerimle ayıklıyorum
saçlarından hüznün artıklarını, koparıyorum yüzüne düşen gölgeleri sarılıyorum sımsıkı, gülümsüyor aynanın ekseninde
usulca.
Uyuyanlar kalkıyor uydukları yerlerden. Ben zamanın içinde bir yerlerde nöbet tuttuğum karenin ilerisine atlıyorum hafif
bir sıçrayışla.
Geride kalanlara artık dokunamıyor ellerim. Saydam bir örtü kapatıyor kuytuda kalanları. Sevgi damlaları yağıyor
başımın üzerinden. Koynumda tutunduğum saltanatlı bir hayal damlası çağlayana dönüşüyor kırılıyor elimde hasretten
kalan son damla…
Ben güzelliklerimi alıyorum avuçlarıma, dokunuyorum kimsenin henüz uğramadığı hoşlukların olduğu noktaya.
Sonsuzluğa değiyor parmaklarım bir ışık doğruluyor koynumda başımda sayısız martı ve ben bir başkaldırının
görkemine şehadet ediyorum kendi kendimle yeni bir aynada.
Gülümsüyorum tüm içtenliğimle. Kendimi seviyorum bu hayatı ve üzerindeki bize sunulmuş mucizelerle dolu yaşantıyı ve
deneyim dediğimiz geçici şeyleri yine benimle coşup çoğalan her güzel düşüncecide öyle… Kısacası ben sevginin
yolunda sevgi dolu olmayı seviyorum. İleri bir yürüyüşe acele
etmeden yürüyorum.
Bir savrulma etkisidir belki veya küçük bir kırılmadır beni bu noktaya ulaştıran. Bu kendimle karşılaştığım nokta benim
sonsuzluğa uzanan cennetim…
Sevgiyle…
Maide Özgüç