Gece hep buhran, hep karanlık
Yıldızlar var ya, gökkubenin ortasında çakılı duran
Onlar da yok bu gece!
Bilmem nedendir;
Kaçmış tüm martılar sevdiğine!
Yalnızım anlayacağın,
Gecenin karanlığında kimsesiz, korkak
Ve üşüyorum: Yalnızlığımın soğukluğunda.
Aslında seviyorum yalnızlığı…
Daha doğrusu alıştım diyelim,
nedendir bilmiyorum, sensizliğin mateminde yüreğim
Aklım ise hala sende.
Pek bir şey kalmayacak benden geriye.
Alacaklar romanımı, okuyacaklar bir kaç yazımı,
diyecekler:
- Ne vurgun adammış! Amma da anlatmış aşkını.
Umursamayacaksın.
Kim bilir, nerede olduğumu dahi bilmeyeceksin.
Adım? Sahi ya hatırlar mısın adımı.
Sanmam!
Bende olsam hatırlamazdım bu bedbin herifi..
Ne gerek hem!
Koskoca geçmiş, adı üstünde işte: GEÇMİŞ.
Bence hala geçmedi.
Sence hala geçmedi.
Hissediyorum. Bilmem ama hissediyorum işte.
Yüreğimde bir yerde, isimini bilmediğim bir duygu işte.
Diyor ki:
- Geçmedi. O da hatırlıyor, tıpkı sen gibi.
“Neyi?” diyorum sonra.
Geçiştiriyorum anlayacağın.
Bilirsin, en iyi yaptığım şey.
Geçiştirmek. Bunu beceririm bir tek.
Ha bir de hatırlıyorsan iyi kötü şiir de yazarım.
Benimki de soru.. Nereden hatırlayacaksın ki?
Hatırlama da zaten!
Hatırlaman acı verir bana..
Üzülürüm anlayacağın.
- “Sahi ya, nerede bu martılar?”
Seni anlatacağım onlara.
Dinleyecekler, dinlerler, dinlerler mi sahi?
Dediğin gibi:
Ben bi’ yazarım, beni herkes dinler!
Peh, peh..