Sensizliğin içimizi yalnızlıkla yoğurdu kavurdu
Her çığlıkta yüzün doğar oldu
Sensiz ayak bastığımız yerler
viraneye döndü ey dost
Dillerimiz ellerimiz seni davet türküleri ile arar iken neredesin ey
yaren
Dillere gönüllere tercüman olan neredesin
Ümitlere zift sürenlere kükreyen aslan
Terk edilmişliği el ile iteleyen merhametin ceylanı
Ezilmişliği tükenmişliği yüreğindeki sevgi ile eriten gönül kaplanı
Sefil ve kaba bir zevk vaadi ile gelen despotları,
Bir tokatla yere seren ibrişim asaletli gönül adamı çık ta gel
Entelijansiya olmayan kılıksızların garabet yönü ile geçinenlerce
Asırlık birikimimiz değerlerimiz
yok edildi
Bu zavallı nesil ki
Kimi dinleyeceği uyacağı yolunu şaşırmış gençliğe
Işık olmak için çık ta gel
O duruşuna mest olduğumuz Osmanlı tokat’ın ile gel
Biz doğruyu güzeli fazileti öğretemedik
Ya da bilmeden fazileti güzeli başkaları ile karıştırdık yanıldık
Belki gençliğimizde bizi de kandırdılar kuram ile büyüdük
Değersiz olan bir hayatı değerleri,
düşünce alanından uygulama alanına
geçirip gerçekleştirmeden yaptık
Bilinmezlik
Kaos
Çıkmaz
Belki de
Çırak olmadan usta olduk
Okumadan doktor olduk
Ya da öyle bildik
Böyle yanlış bilmemizi istediler
Ah bilinmezlik
Çözümleyememezlik
Gönüllere küsmeyen gücenmeyen neslin dertlerinin ateşi ile yanan çık ta
gel
Allah aşkına Resul aşkına çık ta gel ey mahbup Muntazar
Mehmet Aluç
Entelijansiya: Aydınlar takımı,
üst kültürün temsilcisi
Garabet: Yadırganacak yönü olma, gariplik, tuhaflık
Mahbup: Sevilen erkek.
Muntazar: beklenilmiş, intizar edilen, gözlenen.
Kuram: Uygulamalardan bağımsız olarak
ele alınan soyut bilgi; uygulamadan kopuk, soyut kalan bilgi.