-Aşk nasıl sizde?
diye sordu güzel Nihade.
-Gördüğün gibi! dedim.
-Anlatır mısınız? Âşık
olduğunuzu nasıl bildiniz? Özelse zorunlu hissetmeyin anlatmak için!
Aldım sazı elime ve başladım anlatmaya.
-Hep ulaşılmaz ve
uzak… Aranıyorsa, her an akla geliyorsa, özleniyorsa, meşgul ediyorsa zihnini
ve kalbini işgal ediyorsa…
-Bu çok iyi aşk
kalbin işgali! Muhteşem! dedi coşkuyla.
-Meftunuysanız, mecburu…
Bir selamı için ağzının içine bakıyorsan ve o ağza düşecek denliysen, heyecanlanıyorsan
sebepsiz, mutlu oluyorsan onu her gördüğünde ve yüreğin elinde tam tekmil ona koşuyorsan
aklın pür dikkat ona kesiliyorsa…
-Bunlar çok güzel
hisler, dedi.
Bitmedi daha dur…
-Her zerren onu arıyorsa
ve arzuluyorsa, içinde infilak edecek denli onu büyütüyorsan… sözümü
bitirmeden araya girdi yine Nihade.
-Söyleyecek ne çok
şey varmış? Ne güzel!
Güzel olmaz olur mu? Senin olduğun bir dünyada yaşamak güzel
değil de nedir Allah aşkına? Diye mırıldandım.
-Tüm bunlar aşk olsa
gerek diye düşünüyorum.
-Her zerreniz de
bunları hissediyor musunuz? Hepsi sığar mı insanın kalbine bedenine?
-Bu yüzden taşıyorum
ya kelime kelime! Bu yüzden baştan ayağa ask kesiliyorum ya! Aşk kalbin ifrazatıdır
Nihade! Konulmuş demektir Nihade, kalbe konulmuş yahut bırakılmış… Aşka dursun
diye değil mi Nihade?
-İnsan kaç kez
bunları hisseder? diye sordu Nihade.
-Bir kez ama kalben tıka
basa hisseder. Sonrası yansımadır.
-Ama çok güzel ve
romantik! dedi ve sustu bir müddet. Ah Nihade, sen sustuğun anların
toplamısın ve anlamısın. Ne güzel susuyorsun? diye içimden geçirdim. Sonra:
-Çok uzun susuyorsun.
Aşk susmaktır. Ve o kadar güzelsin ki çok güzel susuyorsun. Güzelliğin her
şeyine sinmiş. dedim. Yanıtladı az sonra:
-Susamaktır aşk! diye.
-İftardaki bir bardak
suya susar kanar gibi susamaktır hem de! Susma lütfen, susama! dedim ve
sustum ben de!