1
Ayakları buz
gibi olmuştu. Umurunda mıydı bu hal?
Gerçi yüreği
de buz gibiydi. Bu daha mühimdi.
Takmıyordu hiçbir
şeyi.
Üşümüyordu
kış günü. İnadına hasta olaydı, yatağa düşeydi, hatta öleydi istiyordu.
O kadar
tekti o kadar yalnızdı.
Ayakkabısı
su çekiyordu, çorabı ıpıslaktı. Yüreği de özlem çekiyordu sevdiklerine dair,
gözlerinde tütüyordu bir sıcak el, bir içten gülüş, bir nasılsın deyiş bir
kalbi sarılış.
Hele babası…
Sonra annesi… Sonrası hikaye işte!
En çok onu-babasını-
özlüyordu ve en çok ona kızıyordu.
Yan
yanaydılar ama kilometrelerce uzaktaydılar sanki birbirlerine. Bir tespih gibi
kopmuşlardı; onları bir arada tutan ip kopmuştu ve her biri bir yere düşmüştü.
Saygı, sevgi, özlem, muhabbet, gözyaşı, ses, nefes hepsi ayrıydı.
O okula
giderdi babası işe.
Ne hale
gelmişlerdi işte!
İş diye diye
kızını kaybetmişti. Bu kadar işkolik olacağına biraz da kızkolik ol demişti bir
kez babasına kızgınlıkla. Dünyaları kazanıyorsun ama dünyalar güzeli kızını
kaybediyorsun diyecekti ama diyememişti. Nutku tutulmuştu.
Akşamları yorgun
argın gelirlerdi. İki lafın belimi kıramazlardı. Bir yabancı gibi olmuşlardı. Gözü
hep babasındaydı kızın. Onun bir ilgisi,
birazcık sevgisi, bir… Neyse boş ver!
Babası
ilgilenmezdi asla! Okuluna gitmezdi kızının, aramazdı onu, sormazdı nazlı
çiçeğini.
Babasına sorsanız
güya çok severdi, kızına sorsanız babası onu hiç sevmezdi. Babasına göre üstü
başı tamdı kızının, karnı da toktu. Okulu özeldi, dershanesi güzeldi. Harçlığı
dolgundu. Bir baba daha ne yapabilirdi ki! Kızı ise üste başa bakmazdı,
olmasaydı da olurdu ona göre, tek babasıyla iyi olaydı arası. Vardılar bu
dünyada ikisi de ama yoktular kendilerine.
Bir açabilseydi
içini babasına ona öyle şeyler söyleyecekti ki! Bir konuşabilseydi ona olan
sevgisini öyle güzel anlatacaktı ki! Bir sarılabilseydi ona… Bir öpebilseydi…
Bir gülebilseydi…
Kızdı yine… İçindeki
nefret ateşini büyüttü. Babasını sildi yüreğinden yeminle.
Niye uzaktılar
böyle! Ne hakka?
Kar yağmıştı
ve üzerine don yapmıştı. Hep eksideydi hava… Her taraf buzdu. Üşüyordu herkes. Hisleri
yerlerdeydi kızın, buz tutmuştu sanki! Donmuştu yüreği, hislerini cımbızlamıştı
sanki! Gözlerinde akacak yaş kalmamıştı, ağlayacak dermanı yoktu.
Çok
beklemişti. Çok özlemişti ve çok ağlamıştı.
Eve geldi, gelmek
istemiyordu gerçi. Gidecek yeri de çok vardı sanki! Yine babasını görecekti.
İster istemez muhatap olacaktı.
Olsun daha çok erkendi, odama çekilir
uyur gibi yaparım diye düşündü. Kapıdaki hesap içeridekine uymadı.
İçeri girdi
girmesine ama! Girmez olaydı.
Babası
evdeydi bu saatte. Olmazdı güya!
Gizliden odasına
çıkmak istedi ama babasına yakalandı.
“Gel bakalım”
dedi “yanıma.” Kızcağız daha da şaşırdı. Bu sesi ne kadar da özlemiş, bu sese
ne kadar da hasret kalmış meğer.
“Gel bakalım
güzel kızım benim.” dedi tekrar babası.
Kız donup
kalmıştı işte! Islak ayaklarını hissetti sonra odasına yöneldi. Babası çoraplarının
ıslaklığını fark etti kızının. “Gel ayaklarını ısıtayım yavrum.” dedi tekrar. Gözleri
yalvarmaklı, yüzü ağlamaklı ve sesi titremekliydi.
“Gel
ayaklarını ıslatayım kızım.” dedi.
Kız dönüp
bakmadı bile babasına, yanaklarında süzülürken yaşlar.
Koşar adım
girdi odasına. “Neden baba neden? Bugüne kadar neden yoktun yanımda?” diyordu
kapanırken yastığın üzerine.
Ağlarken kapının bir tarafında baba...
Ağlarken kapının diğer tarafında bir bala.