Yemin olsun sana bir sus’um var
İsrafil sura üfleyene kadar
Çareyse bir yanım, bir yanım cesaret
Sobelendik suretlerce
Önüm ardım kıyamet
Öyleyse ben cehennem sen cennet…
Çağırsam duyamaz mısın?
Ey ezeli aşka iltica etmeyen
Çoğul yenilgiler biriktiriyorum yanaklarımda…
Lakin
Gönlüm razı değil
Hediyesi aşk olan ömürden
Süt yanığı elim dilim
Aklıma dur de! benden önce
Ver nefesini, ne edersem
Üç kez elime, üç kez dilime
En fazla canıma üflesene…
İnsan bu kadar mı korktu gerçeklerden?
Yalanda sabit kalmayı seçti
Yüreğinde tuttuğu aşk adıyla inmişken
Ki o aslında bir tercihti nankörler için
Yanlıştı ve döndü bir beşer hikâyesi
Bağdat’ın yollarında ve ayaklarının yazgısı
Belli ki kendime çokça anlattığım masalların özetiydin
Özet geçtik…
Korkmuyorum…
Seni hiç bileceğim bir andan,
Zamandan, yalandan, oyundan
Sağ çıktım tüm savaşlarımdan
Ardımda ordularım olmadan
Hala seni düşünüyorsam
Helalime hak değilsin
Ve hala ısrarla anıyorsa bu dil
Bilirim ki yeryüzü sana insaflı değil
Ben andıkça y/anacaksın…
Ne çok anlam yükledik anlamsızlığa
Bebekler bu yüzden ağladı yüzümüze bakınca
Lakin sen ağlama, üzülme, ölmede
Ben ölmeyi iyi bilirim, ikimizin yerine
Bir yalnızlığa daha kanıtlarım kendimi
Gülümse…
Ruh fotojenikliğini kaybetmemeli
Çok iyi acı olabilirdik ama çok iyi şair değildik
Acılardı bize şiirleri güzel gösteren
Uçsuz bucaksız şiirler taşıdık gece vardiyalarına
Ne çok insan doğrulduk acı eğrilmeden
Şimdi sesimi işittiremediğimsin
O ensiz mesafeden
Çünkü ben gözyaşlarıyla ağlayanlardanım
Say ki yaşayamayanlardan
Yaşamak dediğin,
Yanına kalmayacak bir yanılgıyla
Aşka fani düşmek midir sence?
Ki ben, seni yüceltmek için laldim lisanında
Veresiye kaç dil var ağzının ortasında?
Düşün ki bir mezardan daha sessizim
Öyleyse bendesin
Eyvah ki eyvah…
Ne sağa yakıştım ne sola
Anne beni karnına alsana