Gördün mü?
Ressam yine sıratı çiziyor kalbime
Bir annenin ayakları altına sermiş cenneti…
Cennet ki, bedeli Rahman’a yanmak
Yanmak ki, zerre izah edilmeyen
İzah ki, günlerden anımsamak olsa da
Saatler ölümüne birkaç bakış kala…
Bir nefes daha düşüyor ömürden dedik
Aç kapıyı toprağım
“Ben ve kendim geldik”
Şimdi bu yas dünyanın hangi yüzünde seslenir?
İçimdeki gökyüzü yeryüzüne denk midir?
Ağzının kenarında bir parça hayat kalmış
Birkaç şefkate müsait midir?
Ki silersem toprak gücenir bana
O çiçek döşeyen ellerine aşina
Herkes insanlığı giydirirken omuzlarına
Sen bir ceset değildin anne
Yoksa Azrail öyle hevesli inmezdi yere
“Ben diyarından sen diyarına durup bakınca”
Meğer ölüm en çok bize yakışmış
Mezarlıklar ve onların taşları
Boylu boyunca uzanan yaban otları
Aramızda duran bu ilahi boyut kalabalığı
Her gün çekip gitmesini öğretti kendimden
Oysaki başka başka dillerde burası ne okyanus
Ne çöl, nede boş bir meridyendi
Bir yaşamın iki ölüm ettiği
Üç yalancının not düşüldüğü
Herkesin yeterince uzağa baktığı
Uzaklarınsa
Gidişattan memnun halimizi uğurladığı bir yerdi
Zaten dedim anne zaten!
Zaten iyi ki yoktuk
Yaşam ve ölüm arasında kalan sözlerimiz
Her şeyin anlamını iyiden iyiye
Yitirdiği bir yerde değil miyiz? Biz
Uyan bak
Bu ağlamalar ölümün efendisidir
Ölümse hiç bu kadar kolay anılmadı anne…