Van’ın Gürpınar İlçesi Yalınca Köyü Çeli Mezrası…
Taş ailesinin yüreği yaralı… Ve bir o kadar da kapalı artık.
Kaderleri yaşadıkları coğrafyaya ne kadar da benziyor. Kar yağıyor yollar
kapanıyor ve onlar unutuluyor bahara kadar.
Orada birileri yaşıyor. Bizden birileri…
Yüksek ateşi vardı Muharrem’in.
Ambulans gelemiyordu kardan dolayı.
3 gün beklediler ateşi düşmedi Muharrem’in.
Ne gelen oldu, ne arayan, ne de soran! Oysa herkes haberdar
edilmişti. Etkisiz yetkililer biliyordu vaziyeti. Bir can için bütün vilayet
seferber olurdu. Bir can için bütün ülke ayağa kalkardı.
Olmadı işte! Bir insanlık sınavından daha mağlup ayrıldık.
Muharrem 3 yaşındaydı.
Dayanamadı yüksek ateşe ve öldü. Devlet, cenazenin
defnedilmesi için sağlık raporu isteyince aile kilometrelerce yolu dondurucu
soğuğa rağmen yürümek zorunda kaldı. Minik Muharrem'i ise babası sırtına aldığı
çuvala koyarak taşıdı.
Halil Rıfat Paşa, demiş ki: “Gidemediğin yer senin değildir.”
Ekliyoruz: “Giremediğin
gönül de senin değildir.” diye.
Türkiye, Van’ın Gürpınar İlçesinin Yalınca Köyüne bağlı Çeli
Mezrasından gelen bu haberle dondu kaldı. Şaştı kaldı. Ağladı kaldı.
Kar yolları kapadı.
Cenaze çuvala kondu, yüklendi babası dünyanın ağır işini.
Ağlasa bin dert ağlamasa milyon dert.
Kilometrelerce, saatlerce yavrusunun cenazesini sırtında
taşıdı. Bütün dünyayı taşıdı aslında. Ömrünün belki de en uzun, en çetin, en hazin yürüyüşü oldu bu yürüyüş.
Etraf bembeyaz…
Yol yok, araç yok, insan yok, başka renk yok.
Sessizlik var kulakları sağır edercesine, insanı
kahredercesine bir sıkıntı var bu beyazlıkta. Ölüm var bir babanın sırtında,
ağır aksak ilerlemek zorunda kalan karlar içinde.
Yol vermeyen dağlar, şimdi ülkemin yüreğini dağlamaz da ne
yapar?
“Şu karşıma göğüs
geren taş bağırlı dağlar” içimizi dağlamaz da ne yapar?
“Bütün renkler aynı
hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” diyen Özdemir ASAF aklıma
geliyor nedense!
‘Sizin hiç evladınız
öldü mü?’ diye aşırma bir cümleyle sorayım.
‘Siz hiç çocuğunuzun
cenazesini bir çuval içinde taşıdınız mı sırtınızda saatlerce?’ Bir babanın
bundan daha ağır bir yükü olmuş mudur bu dünyada? Bundan daha büyük bir
imtihanı?
Hem kar paletli ambulanslarımız vardı hani?
Hani helikopterimiz vardı?
Hani…
Kar yağmasın cenazemin üstüne.
Gözyaşları yağsın tek!
Aç kalsak çıplak olsak bu kadar üşümeyiz inanın!
Sahipsiz kalmaktır donduran kanımızı, canımızı.
Artık rahatça içebilirsiniz çayınızı ey yetkili yetkisizler!
Sırtınızda yüktür çuval içinde cansız bedeniyle Küçük
Muharrem!
Ruhunuza ağır bir darbedir Muharrem!
Artık ısınabilirsiniz oturduğunuz yerde!
Muharrem yoktur.