Bir kadın ve bir adam vardı gecenin en
koyusunda baş başa yan yana duran. Gecenin çizmiş olduğu çerçevenin içinde bir
resimden kaçmış gibiydiler, bir fotoğraf enstantanesiydiler, enteresandılar.
Kadın dokunaklı şarkılar kadar doluydu.
Adam kadına dokunamadığı kadar hüzünlüydü. Bu dokunuş kalbi olmalıydı.
Kadın ağlamaklıydı nisan bulutlarınca! Hava
kararınca, sağanak başlamıştı. Islanmadık yer kalmamıştı yâr yüzünde. İlkin
kirpikleri ıslanmıştı ve asılı kalmıştı canım onun her bir damlasına! Dalıp
gittim bir an kadının dünyasına!
Ah sevgili, en kutsal su, gözlerden
dökülen yaştır. Yüzünü gözyaşlarınla yıkıyorsun her zaman.Bu yüzden bu kadar
güzel bakıyorsun, bu kadar inançlı ve imanlı. Sevmek sende inanmaktır Rabbe!
Sevmek haccını yapmaktır sende bu aşkın. Hangi dine mensup olursan ol,
gözlerine seni baştan ayağa yıkayan en kutsal su değil de nedir şimdi?
Kadın söze girdi hüzzam makamında:
-El
ahı alamam. Affet beni, sevemem seni. dedi
gecenin karanlığından daha karanlık bakan adama. Adam dağ kadar yüklüydü hüzünle, okyanus kadar batmıştı
yalnızlığa. Tarife gelmiyordu ruh hali, tasvire lüzum yoktu.Yalnızlığın ve
hüznün sözlük anlamıydı bence.
-Bir
ah edenim olsa haklısın! Dediklerine imzamı atarım. Ya ah edenim yoksa! dedi usulca adam kadına. Adam kimsesizliğin kralıydı da etrafındaki kalabalık onun
yalnızlığını görmüyordu. Aynı yastığa baş koyduğu ömrünü adadığı bile vardı ama
yoktu. Ne kadar vardılar ama aynı zamanda ne kadar yoktular. Bir adam bilirdi
bu halini bir de onu yaratan!
-Öyle
mi, rahatladım o zaman. dedi kadın
büyük bir yükten kurtulmuşçasına.Adamın yalnızlığına bir yalnızlık daha mı
ekleyeceksin ey kadın? Adamın derdine bir gramda olsa bir dert daha mı
katacaksın? Yüzeysel bakıyordu kadın suyun yüzüne bakıyordu ve suyu sadece
yüzüyle görüyordu berrak sakin ve masmavi! Oysa suyun dibinde ne batıklar ne
atıklar vardı.
-Bir
ah edenim olsa yakmaz mıyım tüm yazdıklarımı? Bir kalemde silmez miyim yaşları?
Taşları dökmez miyim son bir kez? Bir
aşkım diyenim olsa içten, yalansız dolansız. Kalben sevse!Adam dert küpüydü, bu küpten sızan her damla değdiği
yeri kurutuyordu. O denli etkiliydi. Öldürücüydü, mahvediciydi, yıkıcıydı.
Timur'un askerleri gibiydi ondan sızan her damla! Marş marş kalbe yürüyordu her
sözü.
Kadın bu kadarını beklemiyordu. Buzdağı
vardı karşısında, görünen kısmı hüzünlüydü de asıl görünmeyen kısmından
korkuyordu. Bu kadar büyük bir hüznü kaldırabilecek kadar güçlü hissetmiyordu. Hazine
dipteydi ama üstü hüzünle kaplıydı. Kabuklarını kaldırmak lazımdı. Yarayı
iyeleştirmek için yarayı kazımak lazımdı. Bunu öyle ameliyat bıçağıyla falan da
yapamazdı. Hijyenik bir tıraş da olmayacaktı. Tam tersine paslı bir jiletle ya
da kör bir usturayla yapması gerekirdi. Buna yüreği dayanamazdı, gücü azdı. Bazen
yaşatmak için bazı şeyleri öldürmek lazımdı bazı şeyleri.
Kadın ağlıyordu adamın haline. Şükrediyordu
haline milyon kere hem de . Benden daha viraneler varmış da haberim yokmuş. Benden
daha yaralılar varmış da bilmiyor muşum "Affet Rabbim beni, hoş gör, bağışla şu acizane düşkün kulunu, beter
olmuş haline acı, şefkatini esirgeme ve şu karşımda duran divaneyi dergahına al
onu ihya et, afiyeti sun!"
Adam acıyordu kadının haline. Kadın onu
anlamıyordu ya da anlamak istemiyordu. Adam bile isteye böyle
yaşıyordu.Cennetin yolları öyle gül bahçelerinin içinden geçmiyordu aksine
dikenlerle kaplıydı, cam ve can kırıklarıyla doluydu. Buz kesiği vardı her
yanında, cam kırığı, mıh izi vardı ayağında, kıymık...
-Canım, kıskananım,
yananım olsa gülmez miyim bende 24 saat? Neşe
ve huzur içinde uyumaz mıyım? Gezmez
miyim el ele kol kola? Gülümsemez
miyim tanımadığım insanlara? Selam
vermez miyim kurda kuşa? Allah aşkına
insanın bir seveni olsa kayıtsız şartsız
sevse... Sevilse doyasıya...Ölecekse
aşırı sevmekten sevilmekten ölse... diyordu kadının anlayacağı dille! Oysa
kadın ağlıyordu, onu dinlemiyordu bile.
Bir kadın ve bir adam vardı gecenin en
koyusunda baş başa yan yana duran. Gecenin çizmiş olduğu çerçevenin içinde bir
resimden kaçmış gibiydiler, bir fotoğraf enstantanesiydiler, enteresandılar. Kadın
gidiyordu karanlığı yararak ve ağlayarak bütün şehir duyuyordu
hıçkırıklıklarını. Bir tek adamın iç kırıklıklarını
görmüyordu hiç kimse.