GİRESUN- Yağlı vadisinde ufacık bir
mahalle PORTLU mahallesi. Kuruluşu belki de iki yüz yıllık bir mahalle bağlı
oldukları ilçe ŞEBİNKARAHİSAR bu mahalle halkı geçimini tarım ve hayvancılıkla
sağlamaktadır. Yaz ve kış aynı yerde kalmaktadırlar. Mahalle beş on evden
ibarettir, onlarda bir dedenin çocuklarıdır. PORT Dede yakın köyden ayrılmış
gelmiş yerleşim yeri olarak buraya bir ev yapmış daha sonra iki oğlu olmuş
onlara GALİP ve MUHARREM isimlerini vermiş büyüyüp evlenene bir ev yapıp
yerleştirmiş. Daha sonra GALİP’İN ve MUHARREM’İN çocukları kendilerine evler
yapınca mahaller çoğalmış.
Bizim hikâyemiz dede GALİP’İN hikayesidir.
Galip ağa bir sabah kalkar hanımı Güllüye evde zahirenin durumunu sorar Güllü
Hanım “bey çok azaldı bir iki gün idare eder” der. Galip ağa “hanım anlaşıldı
benim ŞEBİNKARAHİSAR’A gidip zahire almam gerekiyor bu gün gideyim” der. Galip
ağanın bir katırı vardır çok güçlüdür yüz kilo yükü yüklese bile hiç
zorlanmadan götürebilmektedir. O da hayvanı gözü gibi bakmaktadır. Galip ağa
hazırlığını yapar katırına atlar ŞEBİNKARAHİSAR’A gider. Katırının götüreceği
kadar buğday alır. Orada onu çok seven bir arkadaşı vardır ona uğrar arkadaşı
“akşamdan gidemezsin ormandan geçeceksin hem de ŞEHİTLER GEÇİDİ tehlikelidir
yatalım” der. Galip ağa “olur yatarım amma senin evde tahtakurusu ve pire varsa
binim yatağımı tut ağaçlarının altına ser” der. Arkadaşı da yatağı tut
ağaçlarının dibine serer. Zaman sa tutun olgunlaştığı zamandır. Galip ağanın
cebinde kâğıt para bir lirası vardır. Bir lira o zamanlar çok değerlidir. Param
çalınmasın diye parasını mendile bağlar ve tut ağacının yüksek bir yerine asar.
Bu işle uğraşırken yatağının üstüne epeyce tut dökülür ağaçtan inince oturur
onları yer ve yatar. Galip ağa ne
kadar uyur bilinmez bir rüya görür berinleyerek uyanır.
Galip ağanın saati yoktur. Gece saatin
kaç olduğunu kestiremez. Kalkar parsını alır yine dökülen tutlarla karnını
doyurur, katırını yükler yola koyulur. Portlu mahallesi ile Şebinkarahisar
bağlarını arası normal yürüyüşle bir günlük mesafededir. Galip ağa saatin kaç
olduğunu bilmediği için sabah yakındır diye düşünür. O tehlikeli orman yolunu
geçer. Şehitler geçidini aşar ha burada sabah olacak ha şurada sabah olacak
derken Ağacalı düzünü de geçip Eşekçi denen mevkiiye geldiğinde insanlar yeni
kalkmış hayvanlarını otlamaya götürmeye başlamışlardır. Mahallede iki üç
kilometre aşağıdadır.
Galip ağa eve gelir buğdayı (zahireyi)
yıkar eve yerleştirir. Hanımı Güllü hanıma sorar “burada ne oldu” der hanımı
“hiçbir şey olmadı” der oda “hanım mümkün değil burada bir şeyler oldu yoksa
beni neden uyandırdılar gece yarısı yola çıkıp geldim iyi düşün” der. Güllü
hanım “pek o kadar önemli değil Peteklere ayı saldırdı birine zarar verdi” diye
söyler. Galip ağa yeğeni HASAN’I çağırır sorar o ada “amca gece yarısı geldi
peteğin birisini parçaladı ve balını yedi mavzerle ateş ettim kaçtı gitti” der.
Galip ağa güler “karavana mı attın vuramadın değil mi” der.
Galip ağa attığını vuran bir
insandır keskin nişancıdır. Yeğeni amcasını bildiği için boynunu bükerek “ amca
bu işin ustası sensin amma bize de öğretmedin ki” deyince Galip ağa eğenin
omuzuna vurarak “ haklısın üzülme o yine gelecektir bir kere yediyse gene gelir
ben senin yerine onu hallederim” der.
Galip ağa etrafı geniş eşi dostu çok olan bir insandır. Aradan iki üç gün geçer. Galip ağanın misafirleri vardır. Yeğeni HASAN’A “misafirleri biraz aşağıda ki eve alalım bu gürültüye ayı gelmez” diyerek misafirleri diğer ev alırlar. Gelenlerde bir kısmı kalkar gider. Yatanları yatırırlar. Galip ağa ile yeğeni Hasan eve çıkar ve beklemeye başlarlar. Bir yandan da sohbet ederler. Yeğeni Galip ağaya “amca bu atıcılık işine nasıl alıştın hiç boş atmadın mı” diye sorar. O da “askerliğimde her atışın birincisi ben idim, deden küçükken bana atış talimi yaptırırdı onu için askerlikten bu yana boşa atışım beşi bulmaz evlat” der.
Galip ağa o kadar atıcı olduğu halde
kendisi tüfek almamış. Uzun süre kolluk kuvvetleri gurubunda bulunmuş devletin
tüfeğini kullanmış. Daha sonra da kardeşinin, yeğeninin tüfekleri olunca
onlarınkini lazım olunca kullanmış.
Gece yarısına doğru Hasan amcasını
dürtükleyerek yavaş bir sesle “ amca geliyor” der. Galip ağa uyandığı yerden
kakar pencereden ayıyı takip etmeye başlarlar. Ayı gelir doğruca peteklerden
birine yanaşır peteğin üst kapağını kaldırır peteği kucağına alıp ters
çevirmeye hazırlanırken Galip ağa mavzeri pencerenin koluna oturtur ayıyı
hedefe alır tam şakak kemiğinden nişan alır. Ayı hiçbir şeyin farkında değildir
o zevkle yiyeceği balı almaya çalışırken Galip ağa tetiğe basar petek kalır ayı
bir tara yuvarlanır. Galip ağa “Hasan git bak ya peteği vurdum ya ayıyı birisi
yuvarlandı” diyerek şakayla karışık söyler.
İkisi de hemen ayının yanına gidemezler ellerinde iyi bir ışık yoktur,
ayrıca dağılan arılar etrafta uçuşmaktadır. Evden çıkarlar diğer eve geçerler
biraz beklerler. Bir müddet sonra ellerine meşale yakarak peteklerin olduğu
yere varırlar bakarlar ki ayı ölmüş açılan peteği kapatırlar. Daha sonra Gelip
ağa Hasan’a “şu ağaç çatalları ile ayıyı ayağa kaldıralım ve yola bırakalım
bakalım sabahleyin ne olacak” der. Ayıyı yolun iki tarafından da görülecek
şekilde yola ayakta bırakırlar.
Ertesi sabah yola çıkan “ayı var” diye bütün gücü ile kaçar. Tabancası
olanlarda hem kaçar hem de tabancası ile ateş eder. Mahallede büyük bir gürültü
kopar. Galip ağa ile Hasan gece uymadıkları için derin uykuda iken gürültüye
kalkarlar. Hasan hemen amcasına gelir “ne yapacağız” der. Galip ağa “ dur Hasan
mahalle biraz kapıya çıkamasın bakalım ne yapacaklar” der. Güllü ana işin
farkına varır amma o da ya canlı ise diye korkar Galip ağaya “bunda bir iş var
Galip ayı orada otururken sen evde sırt üstü yatmazsın kal şunu ne yapacaksan
yap” diye sitem ederken;
Hasan “yenge korkma amcam onu
akşam halletti birazdan alırız oradan” der.
Ayıyı alırlar bir güzel yüzerler postunu alırlar. Çarmıha gererek
kurumaya bırakırlar. Aradan bir ay geçer ayını postu tam kurur.
Galip ağa Hasana “getir şu postu bizim öküzün sırtına saralım bakalım
yakışacak mı” der. Hasan postu getirir öküzün sırtına saralar. Öküz sırtında postu
bir koklar ve yerinden bağırarak fırlar öküz ilerde mahallede na kadar köpek
varsa onu peşinde mahallenin içinde birkaç sefer dönerler. Öküz sırtındaki
posttan kurtulmak için ormana dalar, köpekler peşindedir. Derken sık bir
çalılıktan geçerken öküzün sırtından ayının postu sıyrılır. Öküz döner
mahalleye gelir bütün mahalle gülmekten yerlerdedir. Öküz gelir amma köpekler
yoktur. Galip ağa Hasana “git bak postu köpekler parçalamasın ayağımıza çarık
yapacağız onu” diye Hasanı ormana gönderir Hasan köpeklerin sesinden postun
yerin bulur. Post dala takılmış kafası köpeklere dönük. Köpekler fazla
yanaşamaz durumda bulur. Gider ayının postunu alır yere yatırır dürer elindeki
çuvala sarar mahalleye getirir. “amca daha yapacağın şaka var mı Allah aşkına”
deyince. Gelip ağa ne güzel eğlendik işte şikâyetçimisiniz” der.
Allah rahmet etsin Galip ağanın böyle binlerce hikâyesi vardır. Onlar
gerçek ağalarmış. Sözü dinlenen, özü sözü bir olan. Doğruluktan şaşmayan o
insanlara selam olsun.
Yaşanmış hikâyedir. İsimler ve yer
doğrudur.
Faruk
Soydemir