Hayatım "Şiir Gibi"
Dünyaya
teşrif için Hakk'tan gelince izin
Açıldı
perdeleri sırlı âlemin, gizin...
Etrafım
insan dolu henüz "acemi er"dim
Gözyaşları
içinde ilk tekmilimi verdim.
Çok
geçmeden aldılar anamın kucağından
İç çektim, medet umdum tandırın sıcağından.
Aylardan
Şubat ayı, hava ayazdı, güzdü
Benden
güçlü bağıran horoz, bir de öküzdü.
Hakkını
yemeyelim gece uluyan kurtun
Nüfusu bir
artmıştı doğduğumda Bayburt'un.
Görkemli
kalesiydi tek ziyneti, takısı
Hâlâ
burnumda tüter taze tezek kokusu.
Tipik bir yöresidir bizi biz yapan ruhun
Taa uzaktan duyulur yanık sesi Çoruh'un.
İkinci varisiyken ailemizde tahtın
Somurtan
Bir baktı ki yüzüme sanırsın ki düşmandım
Daha üç gün geçmeden doğduğuma pişmandım.
Bir el tanıştırırken höllük ile hissizce
Fısıldadı bir melek kulağıma sessizce;
.
"Dünya
dedikleri yer iki kapılı handır"
Her beşer hakikatte bir tüccar,
bezirgândır!
En değerli üç şey var; sağlık,
zaman ve îman
Allah'tır tek sığınak, O'dur
güvenli liman.
Yarına olmaz güman; sayılıdır
nefesin
Can denen tende kuştur; kilidi
yok kafesin.
Güzel hasletle süsle gönül
denen yapını
Davetsiz bir misafir çalar er
geç kapını.
Sakın ola değmesin haram
lokmaya elin
Ardına düş ilimin, güzel, salih
amelin.
Alay eden olsa da sen hayrı
tavsiye et!
Unutma! Aslolan şey; Hakk'ka
sadakat, niyet!
Önceden belli değil varılacak
yeriniz
Bunu tayin edecek kâr - zarar
defteriniz.
Menzile giden yolda çok
engeller çıkacak
Şeytan denen bir zalim seni sık
sık yıkacak.
Sakın ola pes etme! Deme ki
"kaçtı tren"
Bin kez yere düşsen de, ayağa
kalk ve diren!
Akleden yüz çevirmez Yaradan,
İlâh'ından
Kurşun atar şeytana irâde
silahından.
Hani olur ya, birgün, günah dolarsa heyben
Yetişsin imdâdına gözde yaş ile tövben.
Nedâmet içten ise ve pişmanlık sahiden
Ümit kesmek günahtır Rahmet-i İlâhî'den.
.
Gözlerim yarı açık ilk dersimi almıştım
Az sonra herkes gitmiş, yapayalnız kalmıştım.
Anam ya tarladaydı ya da evin
işinde
Yorgunluk saklı idi zoraki
gülüşünde.
Az mı çekti garibim
kayınvalidesinden
Bolca nasipdâr oldu feleğin
sillesinden.
Yavrusunu koklamak özel izne
tabiydi
Allah rahmet eylesin, ninem çok
asabiydi.
Zulmün adı anane, gelenekti,
töreydi
Kurban olduğum sılam geri
kalmış yöreydi.
Gelecekten ümit yok, fakirlik
diz boyuydu
Talihimin karası koyudan da
koyuydu.
Doğar doğmaz takılıp paslı
hayat çarkına
Beş yıl geçirdim böyle varamadan farkına.
Muhtemelen yayılmış süratle
dilden dile
"Müjde" denilen haber
duyuldu köyde bile;
"Taşı toprağı altın"
denince İstanbul'un
Ardına dek açıldı bâbı gurbet
yolunun.
Satıp tarlayı, evi kelepir
fiyatına
Sözde "elveda" dedik sefâlet hayatına...
.
Tren sanki gitmiyor, âdeta
kaçıyordu
Görünmez bir el bize yolları
açıyordu.
Bir öğlen sıcağında yorgun
varınca gara
Hayretlere düşürdü gördüğümüz
manzara.
Annemin, inat edip, tutmasaydım
elinden
Kolayca kaybolurdum akan insan
selinden!
Belli ki tüm işlemler
halledilmişti baştan
Ahşap bir ev almıştık İstanbul
Beşiktaş'tan.
Semt değil bir efsane, futbolda
bir isimdi
Duvarımı süsleyen, gurur
veren resimdi.
En eski takımıydı dünyanın incisinin
Tam on üç kez adıydı ligin birincisinin.
Yaza güneş yakışır, zemherî, ayaza kar
Sağlıklı vücutta
İstemeden son verip haklı methiyemize
Devam edelim dostlar hayat hikâyemize;
Babamdı, zaruretten şehire ilk alışan
Onbeş nüfus içinde tek iş bulan, çalışan.
İnşaatta kalfaydı, gayreti çoktu ama
Sökük fazla olunca kapatmıyordu yama.
Bir kaynana dört gelin ve
daracık bir alan
Kavga yoktu desem de, herkes
bilir ki yalan.
Alnımızın akıyla çıksak da her
"savaş"tan
Çok geçmeden sürüldük, ayrıldık Beşiktaş'tan.
.
Hafızamda dün gibi kirada geçen
günler
Izdırap ile dolu hüzün veren
sürgünler...
Ucuza arsa bulup varoşlarında
kentin
Bir gecekondu yaptık, sakini
olduk semtin.
Artık yuvamız vardı; sadece bize ait
Yoksul lâkin mutluyduk; Yaradan buna şahit.
Daha sekiz yaşımda öğrendim
tersi, düzü
Pek içten gülmüyordu henüz
bahtımın yüzü.
Ülkemin de durumu bizden iyi
değildi
İMeFe'ye boynumuz o günlerde
eğildi.
Musluklar "tıs"ladıkca
su taşırdık çeşmeden
Kolay mıydı getirmek hiç
çamura düşmeden.
Çok şey karaborsaydı; çay,
şeker, aygaz tüpü
Milletçe kuyruktaydık, milletçe
sinir küpü.
Yağ çekerdik bakkala, iki kalıp
yağ için
Mukadderat sanırdık; sormazdık
neden, niçin?
Tek derdim derslerimdi, Futbol
ise tek hobim
Dört kardeştik
"önceden", biri kız, biri abim.
Yüzünü görmesem de, geçmek
olmaz anmadan
Bir abim vefat etmiş henüz isim
konmadan.
Şüphe etmem kaderden, sormam
"onun işi mi?"
Bu yıl toprağa verdim kalan üç
kardeşimi.
Kanatmamak adına yüreğin
yarasını
Hızlı adımlar ile geçelim burasını...
.
Birgün baktım babamın başı öne
eğilmiş
Dedi "evlat İstanbul meğer
cennet değilmiş."
Çok geçmeden anladım hüznünün
sebebini
Yuvamızı yaparken borç delmişti
cebini.
Izdırap had safhada iş arayanlar çoktu
Yurt dışına gitmekten başka
çaresi yoktu.
Vize çabuk çıkınca ne hayaller
kurmuştuk
Ok atan çoktu lâkin, hedefi biz
vurmuştuk.
Doldurup umutları eskice bir
valize
Gözyaşları içinde veda etmişti
bize.
Ayrılığın adresi Sirkeci´nin
garıydı,
Trenden geri kalan bir hüzün
rüzgârıydı.
Gurbetin manâsını ben o gün
anlamıştım
Kimseye göstermeden, gizlice
ağlamıştım.
Onu bizden ayıran aş-ekmek
parasıydı
Yüreğimizi yakan bir hicrân
yarasıydı.
O'na sürgündü hayat, bize
zehirdi yemek
Demek böyleymiş meğer, ağlarken
gülümsemek.
Üç beş kuruş artırıp hemen
dönmekti gâye
Farklı bir şekil aldı bu hüzünlü hikâye;
.
Anam ve dört evlâdı; yarı tok
yarı açtık
Henüz yaşımız küçük, henüz ona
muhtaçtık.
Işığında ders yapar cimri gaz
lambasının
Değerini bilirdik anamın
çorbasının.
Ne kadere küs oldum, ne azmimi
yitirdim
Bir kez olsun kalmadan liseyi
de bitirdim.
Eskiden benim için yüksekokul
masaldı
Oysa ilk imtihanda Fakültem
Siyasal'dı.
Ailece çok çile, nice engel aşmıştık
Yetmişli senelerin sonuna yaklaşmıştık.
Nerden bilecektim ki sevinç kısa sürecek
Kader "imtihan" edip, yeni bir
ağ örecek.
Kavgam var deyip biri, mevcut sistem, düzenle
Düşman etti herkesi birbirine özenle!
Darbeye sebep için kan akmalıydı, aktı
Akıllar esarette, kalpler
kırgın, kuraktı.
Kardeş kardeşe düşman,
öfkeliydi, âsiydi
Kahveler, gazeteler, giysiler
siyasiydi.
Karşılığı kursundu barışa
davetlerin
Failleri meçhuldü nice
cinayetlerin.
Evlere hakim olan can korkusu, kederdi
On yaşında çocuklar mahallede "lider"di!
Sanıyorduk kaderdi; kanıksamıştık zirâ
Kanı kanla yıkardık; kapanmıyordu yara.
Ya sağcıydın ya solcu, ya dost idin ya düşman
O günlerde şeytandı doğduğuna tek pişman.
Yarana bastı isem, utanma, ağla Mamak!
Maziyi yâd ederken mümkün mü
ağlamamak?
Hava puslu mu puslu,
"kurşun"dan da ağırdı
Babam bilet gönderip Almanya'ya çağırdı.
Vedâ günü anama sıkı sıkı sarıldım
Sanırım o gün ilk kez talihime darıldım.
"Benim beklenen adam,
yaraya derman hekim"
Diyerek başa geçti bir general
"netekim".
***
Berlin'e vardığımda her yer
bembeyaz kardı
Almanya büyük devlet, lâkin
gönlüme dardı.
Bir tek hedefim vardı; sürgünü
kısa tutmak!
Mahzun, garip gönlümü hayal
kurup avutmak!
Yükleyip umudumu hayalimin
hırsına
Üç ayımı harcadım yabancı dil
kursuna.
Eksik fazla demeden Alman'ın
akçesine
Çalıştım, katkı sundum aile
bütçesine.
Daha on ay dolmadan alıp geçer puanı
Kazandım ilk hakkımda Üni'de imtihanı.
Gençlik şelâle gibi içimde coşuyordu
Akrep ile yelkovan ardımdan koşuyordu.
Futbol "kara sevda"mdı, belki de tek zaafım
Albümlerimi süsler yüzlerce fotoğrafım.
Kuşlar kaleye baksa eminim
kıskanırdı.
Forvetin şutlarını tam
doksandan alırdım
Her uçuşta havada on dakika kalırdım.
Meğer o güzel günler yalancı bahardanmış
Az ötesi uçurum, yollar buzdan, kardanmış.
Bir trafik kazası bozdu tüm p(i)lanları
Simsiyaha boyadı anıları, anları.
Tiyatroda gibiydik; perde kapandı, indi...
"Sorumluluk" denen
yük omuzlarima bindi.
Dindi gönül bahçemin coşkun
akan deresi
Sıktı derdin, kederin can yakan cenderesi.
O gün gedik açıldı, tâkatimde, gücümde
Yarım kalan okulum bir uktedir
içimde.
Zaman ne güzel doktor; Rabbim
şifa verince
Sıla yolu gözüktü yaş kemale
erince.
Gençliğini bırakıp Gurbetin
kucağına
Döndü babam yeniden Vatana, ocağına...
.
Mevsimin yazı da var, günler
uzun, ak ama
Yalnızlık sülük gibi yapışmıştı
yakama.
Bir yaz günü sabahı güzel
olunca hava
"Belki son fırsat"
deyip çıktım zorlu bir ava.
Fazla vakit geçmeden keklik
ovaya kondu
Yayım tek atımlıktı; bu ilkti
ve de sondu.
Geç de olsa bulmuştum gönlümün
perisini
Halden anlayın dostlar,
sormayın gerisini.
O'dur ilham kaynağı her dizemin
hecemin
Ay'ı O yıldızı O mehtabımın,
gecemin.
Gündüzümün güneşi solar, üzülür
O'nsuz
Bir sevdadır kalbimde;
uçsuzbucaksız...Sonsuz.
O'dur rüyâma gelip kâbusları
ağlatan
O'dur kör talihime kafa tutan
kaş çatan.
Tebessümün anlamı gözlerinde
saklıdır
Bir hata varsa, benim, O ise
hep haklıdır.
Rabbim üç evlat verdi; Yusuf,
Yunus ve Ahmet
Gerçek saadet buydu; buydu
İlâhî Rahmet.
.
Ne zaman güneş doğsa, az ısınsa
içimiz
Gök bulutla dolardı, solardı sevincimiz.
Talih tekerrür etti; derdi vardı babamın
Tesellisi zor işti, canı çıktı çabamın.
Dili sık sık dese de
"dünya hayatı yalan"
Hayalinde ev vardı; geniş,
bahçesi olan.
Değişik semtler gezdi, nice
yerler dolaştı
Nitekim çok geçmeden hedefine
ulaştı.
Yer alınca Termal'den ne kadar
da mutluydu
Biz de döneriz sandı; bundan
çok umutluydu.
Üç kat koca bir teras ve içinde
iki can!
Sonuç yine yalnızlık, âkıbet
yine hüsran.
Hüzün derdi an be an; yön
dönülmez tek yöndü
Bundan altı yıl önce evde
ışıklar söndü...
.
Her can kaybı kor gibi; O da
gitti yakarak
Ardında boynu bükük emanet
bırakarak.
An anneye sevginin, ahde vefa
anıydı
Sevgi lafta olmazdı, göstermek
zamanıydı.
Karar vakti gelince bakışlar
yana düştü
Duasını kazanmak eşim ve bana
düştü.
Cennetin bedeli var; herkese
olmaz nasip
Arsız "gerek yok"
derse bizim için münasip.
Hizmeti nimet bildik taç ettik
başımıza
Çehremize tebessüm, tat geldi
aşımıza.
Soframız mütevazi, her dem
başımız dikti
Ne secdemiz ihlassız, ne
şükrümüz eksikti.
Hiç tamahkâr değildik;
kanaatkâr olduk hep
Biliriz ki her nimet binlerce şükre sebep.
Hamdolsun Yaradan'a; aç -açıkta kalmadık
Günahlardan tatsak da pek gaflete dalmadık.
Alçalmadık önünde ne merdin ne
namerdin
Rabbimizden bekledik dermanını
her derdin.
.
Seneler yaş aldıkça zaman sürat
yapıyor
Esen rüzgârdan dahi gönüller
nem kapıyor.
Kapanıyor kapısı onca hayalin
bir bir
Göz toprağa bakıyor,
"buyur" ediyor kabir.
Doğrudur! Hayat zordu; gün
geldi çok sıkıldım
Her engeli aştım da,
nankörlükten yıkıldım.
Bir ben vardı bir zaman, yeise
mezar eşen
Zor taranan saçları omuzlarına
düşen.
Mehtapsız gecelerin karanlığını
yırtan.
Kaf dağının ardında köşk için
yer ayırtan.
şen değilse bu gönül, bilin ki
sebebi var
Mâziyi eşelesem dil sussa,
hece'm ağlar.
Kimdi söyle be kalem göğe kanat
çırpan kuş?
Aldırma gözyaşıma! Beni yorma,
sen konuş!
.
Gündüzleri geceyle uç ucuna
bağlardı
Uykular isyan eder, kâbusları
ağlardı.
Farketmezdi konsaydı, koca
dünya, sırtına
Hızına varamazdı hırçın esen
fırtına.
Bakışları ufuğun ötesine
taşardı
Onmaz denilen dertler çaresine
şaşardı...
.
Yeter...yeter, sus artık,
kibire dağ aşırma!
Günlerdir yazıyorsun, sabra sınır taşırma!
.
Şimdi yorgun ve bîtap gün
sayarken zamandan
"Demir almak" üzere
ömrüm bu son limandan.
Çoktan gözden kaybolmuş
hayallerimi çalan
Paramparça bir yürek elimde
kalakalan.
Talan olmuşsa ömür yaşı
dinmiyor gözün
Ne güneşin hükmü var, ne göz
kırpan gündüzün.
Hüzünlüydü bahtımın çaldığı tüm
ezgiler
O yüzden böyle derin yüzümdeki
çizgiler.
Hayat yolum kaygandı; görse
şaşardı sırat
Anlatacak şey çok da...Gerisi
teferruat.
Anladım ki ne etsem talih boyun
eğmiyor
Emin olun bu dünya bunca hırsa
değmiyor.
Mecit AKTÜRK