Rahna--bir İzmir Efsanesi
Üniversitenin geleneksel balosuna gecikmeli olarak gitmiş,balonun
yapıldığı salona girdiğimde geceyi aydınlatan bir çift göz beni ışıl
ışıl karşılamıştı.Beni karşılayan o gözlerin sahibinin yanına karıncayla
eş değerde olan adımlarımla onu ürkütmeksizin usulca yanaştım.
"Merhaba.Yanınız boşsa oturabilir
miyim?"demeye kalmadan ikişerli üçerli hemcinslerim adeta sıra
olmuşçasına bu gözlerin sahibiyle benimle aynı metotta tanışmaya
kalkıştı.
"Yeteeeer!İzin verin de
Athena Konseri'ni izleyim.İsmimi eğer merak ediyorsanız üniversinenin
geleneksel yarışmasını kazanana ismimi söylerim."diye feryat figan
içindeydi.
"Athena'nın seyircileri
büyüleyici konseri İzmir'in güneyinden kuzeyine kadar duyulur nitelikte
muazzam coşkuluydu.Grubun solisti,konserinin birinci bölümünün bittiğini
ve verilen arada üniversitenin geleneksel erkekler arasında yarışmanın
yapılacağının anonsuyla kulise doğru yönelip sahneyi sunucuya bıraktı.
"Hazır mıyııııııız?Hazır mıyıııııııız
gençler?Ter döküp yarışmaya,yarışıp kazanmaya hazır mıyız?"diyen
sunucuya baloda bulunan gençler hepsi bir ağızdan:
"Hazırııııııız"nidaları atıyordu.O bir çift gözlerin sahibi
de kendisiyle tanışacak erkeğin belirleneceği yarışmayı dikkati pür
izliyordu.Erkekler arası yapılan bu yarışma,beş etaptan oluşmaktaydı.İlk
etabın oyunu,belli bir mesafeden silahla ortada bulunan tek şişeyi
vurmaktı.Bir çeyrek saat kadar sonra kazanan belli oldu.İlk etabı
kazanan,üniversitenin iktisadi ve siyasi bilimler bölümü üçüncü sınıf
öğrencisi olan orta boylu,keçi sakallı,yirmili yaşlarda bir
öğrenciydi.Erkeklerin terleri soğumadan ikinci etaba geçildi.İkinci
etabın oyunu,yoğurdun içinden yirmi saniye içinde en çok altın çıkarma
oyunuduydu.Bu etabın yine galibi keçi sakallı züppe öğrenci
oldu.Arkasından az puan farkıyla onu takip eden bendim.Üçüncü
etaba,seyirciler gibi bende heyecanla başladım.Kafada top sektirme
oyunuyla,o keçi sakallı züppe adam ile farkı kapattım.Arkamdan gelen
üniversitenin çömezlerinden olan fizik bölümü birinci sınıf öğrencisiyle
de aradaki farkı bayağı da açmıştım.Dördüncü etaptaki oyun,kişiliğime
tam tezat bir oyundu.Geceyi aydınlatıp beni karşılayan o çift gözün
sahibiyle tanışma uğruna etek giyip bir dakika içinde Kolphon Kenti'nin
figürü olan heykele varmam gerekiyordu,vardım da.Son etaptaki penaltı
atma yarışını,beni bir gölge gibi adeta ensemde takip eden o keçi
sakallı züppe adam ile oynayacaktım.Son etabın anonsunu,konserin ikinci
bölümüne farklı kostümlerle sahneye çıkan Athena Grubu'nun solisti
yaptı.Salondaki bütün herkes,bizim yarışmamıza kenetlenmişti.Salona
girip beni karşılayan o gözlerde de heyecanı okuyor gibiydim.
"O güzel bir çift gözle mutlaka ben tanışmalıyım."
"Yarışmayı kazanan o delikanlı,gecenin sonunda
benimle tanışmaya nail oldu."diye geceyi kız arkadaşlarına anlatmaya
başlayan kız,bir yandan da el işi yapıyordu.İşlenmemiş kırmızılı beyazlı
yünlerle zarif parmaklarının nazik dokunuşlarıyla adeta harikalar
yaratıyordu.Yanındaki dağınık ve bakımsız saçlı kız arkadaşı;bir yandan
arkadaşının yaptığı el işini izliyor,bir yandan arkadaşının gözlerinin
içine bakıyor ve bir yandan da sataşmaktan kendini geri alamıyordu:
"Kız,yoksa sen örmeyi Tanrıça Athena'dan mı öğrendin?"
"Ne Tanrıça Athena'dan öğrendim ne de müzik
grubu Athena'dan.Örmeyi ben kendim öğrendim."diye yanıtı verdi.
İyi haberler kulak arkası edilirken-insanoğlu çiğ süt
emdiğinden-kötü haber,sahibine tez ulaşageldi.Şatosunda,sağında ve
solundaki rahibelerin;kendine tutulan serinletici yelpaze eşliğinde
üzümünü aheste aheste ağzıyla kesip yiyen hünkarın cep telefonu
çaldı.Günün en popüler şarkısıyla çalan telefonu şah hazretleri,tek bir
dokunuşuyla telefona yanıt verdi.Telefonun diğer ucundaki ses,felaket
telali gibiydi:
"Sultanım,size yakın kentte size dokumada meydan okuyan bir kız var.Emredin tezinden yapalım."
Tahtında öfkeyle irkilip ayağa kalktı.Öfkesinden
bir anlık duraksadı.Yer çekimini bulan Newton'un heyecanıyla:
"O kızın derhal kellesini getirin."dedi.
Sonra tereddüt etti.Dediğinden vazgeçip telefonun diğer ucundaki dalkavuk yağverine:
"Yok,yok kellesini getirmeyin.Tez telal
çağırın.Hafta sonunda kentte dokuma yarışmasının yapılacağının
çığırtkanlığını yapsın tellal."derken yağveri de tüm dalkavukluğunla-o
öyle bir dalkavukluktur ki sultan hazretleri emretse bir tarafını açıp
sunacak,hadım olacak cinstendir:
"Derhal
hünkarım."diye yanıtı verip telefonu kapatan şah hazretleri,sağındaki
rahibeye dönüp cep telefonunu eline verdi:
"Sıkıldım ben bu çalan müzikten.Sen bilirsin.Artık tüm aramalarımda Galatasaray Marşı çalsın."
Rahibenin verdiği tek yanıt,şah hazretlerinin egosunu tatmin eder gibiydi,alışıldıktı:
"Emredersiniz hünkarım."
Günlerin su gibi geçmesi beşer aleminin lafta değil
özde söylediği söz olduğundan yarışma günü olan hafta sonu gelip
çattı.Şah hazretleri ile kız,kendilerine yan yana kurulan dokuma
tezgahlarında yerini aldı.Yarışma başlamazdan önce her iki tarafa da ne
dokuyacağına dair bir düşünme süresi verildi.Kızın aklına aylar
öncesinde yaşadığı bir hikaye aklına geldi:
"Soğuk bir mart günüydü.Tezgahtarbaşı olan aile reisi,tüm
güleryüzlülüğünle evine geldiğinde kendisini karşılamakta kusur etmeyen
kadın;günlük ritüellerinden biri olan özveriyle edindiği işle kocasını
rahatça kanepeye oturtup kocasının çoraplarını çıkardıktan sonra koyduğu
leğenle kocasının ayağını yıkadı.Su,haddinden fazla sıcaktı.Sıcak ne
kelime?Cehennemde akan kaynar bir su misaliydi.Kadın,bir ara kaynar olan
bu suyla kocasının ayağını hırçınca olanca kuvvetiyle keselediğinin
farkına vardığında pür kıyamet koparan kocasının sükunetini görünce
kocasına bunun nedenini sormadan edemedi:
"Umarım iyisinizdir bugün,bey."
Adamın yüzünde eve girdiğinden beri koca bir hazine
bulan bir definecinin mutluluğu misali güller açan yaz mutluluğu vardı:
"Arakhne'yi buraya çağır bakayım."
Mahçup bir edayla Tanrı'ya secde eder gibi babasının
önüne secde edip eğildi,iki elini önünde birleştirip kavuşturduktan
sonra adeta babasının ağzının içine bakıyordu:
"Dokuma fabrikasının sahibi,bugün bize oğluna seni istemeye
gelecek.Saygıda kusur etme."diyen babaya kızının hiddetlendiğini gören
anne,kızının arkasından gidip odasına girdi:
"Ölürüm de o sümüklü o uyuz herife varmam.Rüyamda gördüğüm adamla
karşılaşmayı,karşılaşıp onunla izdivaç yapmak istiyorum."
Düşünme süresinin bittiğini bildiren çanın çalmasıyla
Arakhne,ne çizeceğine karar vermiş gibiydi.Aklına gelen yaşadığı
hikayeyle şu fikire vardı:
"Tanrı,kendisine eş
değer tutmak için erkeği yarattıysa peki neden kadını yarattı?Erkeklerin
tanrıça olması,tüm beşeri yaratana hakaret değil mi?"
Bir çemberin içinde toplanan seyirci kitlesinde müthiş bir
heyecan vardı.Bu heyecanın içinde muazzam bir korku da egemendi:
"Ya yarışmayı Athena değil de Arakhne kazanırsa?Haşa,bu bizim kıyametimiz olur."
İkisinin yanlarındaki renkli tireler,aralarında da
gümüş ve altın teller vardı.Athena'nın ruhuna sinen deli özgüvenine
karşın Arakhne'nin ruhunda bir tanrı vergisi olan hüneri mevcuttu.Şişede
durduğu gibi durmayan bir içki misali saatin üzerinde durduğu akrep ve
yelkovanın savaşıyla yarışma için verilen süre dolmaktaydı.Athena,bir
zeytin ağacı dokuyordu.Zeytin ağacı dokumacılığına karşın kızın
dokuması,biraz anlaşmazlığın belirtisiydi.Zaman dolduktan sonra,önce
Athena;ne okuduğunu anlattı.Bir çeyrek saat,Athena'nın dokumasını
yorumlandırmasına geçti.Yorumlandırma sırası ve söz hakkı şimdi de
Arakhne'deydi:
"Ya göründüğün gibi ol,ya da
olduğun gibi görün ey Zeus!Europa aşkının uğruna kendinden vazgeçip ne
anlamı var kuğu kuşu kılığına girmene?Aşkı Europa ile yaşadığı o ateşli
gecenin öncesinde Zeus'un zamparalığı sadece köçeklikten ibarettir.Kendi
kişiliğini çiğneyip kendi kişiliğine aykırı olarak Europa'yı
tavlayacağım diye kuğu kuşu kılığına girerek yaptığı baleyi bileniniz
var mı?İşte bu dokumam,Tanrı'ya hakaretin en mükemmel hali olan
tanrıçaların zamparalıklarını resmettim."
Şah
hazretlerine söz söylemeye ne hacet?Athena,kızın yaptıklarını görünce
adeta küplere bindi.Eline aldığı meşe odunundan sopa ile kızı fena halde
dövmeye başladı.Kız,kan revan içinde Athena'nın elinde dövülürken
kendini bilmez seyirci grubu;buna deli coşkuyla alkışlar
tutuyordu.Arakhne,sonunda karşısındaki kişinin Athena olduğunu anladı ve
çok utandı.Günlerce yatak döşek evinde yatıp darptan aldığı yaraların
geçmesini bekledikten sonra,gecenin bir yarısında,ev halkı uykudayken
parmaklarının ucuna basarak elinde ayakkabısıyla evini terk edip yola
koyuldu.Yürümesi koşması gibi olup adeta bir atlete,Süreyya Ayhan'a,taş
çıkartır nitelikteydi.Kentini terk ettiğini ve başka bir kente vardığını
kendisini karşılayan heykelden anladı.Arakhne'nin çaresizliğini gören
orta yaşlarında bir kadın,Arakhne'yi evinde misafir etti.Sabahında bir
sesle Arakhne,uykusundan uyandı:
"Teyze..Teyze..Açsana kapıyı."
Bu ses,kendisine hiç yabancı değildi.O
ses,rüyasında görüp yarışma vasıtasıyla kendisiyle tanışmaya nail olan
beyaz atlı prensinin sesiydi:
"Cimbom Galatasaray,Galatasaray Cimbomum.
Cimbom Galatasaray,şampiyonum cimbomum."
Şah hazretlerinin çalan cep telefonunu,salondaki
rahibe,şah hazretlerine verdi.Telefonun diğer ucundaki ses,dalkavuğu
olan yağveriydi:
"Sultanım,yine o kız.Kenti terk edip başka bir kente kaçmış,o kentte erkeğin birinle avlet olmuş."
Yine tahtında öfkeyle irkilip ayağa kalktı.Kısa bir duraksamanın ardından yağverine:
"O kızın derhal kellesini getirin."dedikten sonra
yine tereddüt etti.Dediğinden vazgeçip telefonun diğer ucundaki dalkavuk
yağverine:
"Yok yok,kellesini getirmeyin.Tez
altıma mersedesimi getirin.Karşı kente seyahate çıkıp o kızı
bulacağız."derken yağveri de tüm dalkavukluğunla:
"Derhal hünkarım."diye yanıtı verip telefonu kapatan şah
hazretleri,solundaki rahibeye cep telefonunu verip uzattı.
Locanın kapısı,sonuna kadar kapandı.Kapının dışından içeride
merdivenleri çıkan bir kadın ayakkabısından yükselen zarif topuk sesleri
duyuluyordu.Bu,Arakhne'nin zarif yürüyüşü olmalıydı.Aşkın cennet
kapısını yine tüm zarifliği ve yumuşaklığınla açtığında rüyasına girip
yarışmayla kalbini fetheden beyaz atlı prensi,yarı çıplak bir halde
yatakta uzanıyordu.Bir senaristin bir yönetmenin bile bu sahneye
müdahale dahil edemeyeceği bir şekilde sahne,tüm arzularıyla
kendiliğinden akıp geliyordu.Bu sahnede senaristte,yönetmende,başrolde
artık aşkın karşı konulmaz isteğiydi.Kameramanın kamerasının merceğine
düşen Arakhne'nin üzerindeki kırmızı elbiseydi.O kırmızı elbise,üzerini
örttüğü saate;açık olan pencereyle sabahın vuran ilk ışıkları eşliğinde
yere düştü.Yere düşen kırmızı elbisenin üzerinde sadece bir örümcek
vardı,sadece bir tek örümcek vardı ateşli bir geceden arda kalan.Takvim
yaprakları bir bir yırtıldıkça o kırmızı elbise,örümceğin ördüğü
ağlardan görünmez olmuştu.
Bir pazar günüydü.Ev
sahibesi orta yaşlardaki kadın odanın yaptığı temizlikle beraber odada
bulunan o örümceği,ağlarınla beraber bir çalı süpürgesiyle savurduğu
pencereden mezarın hemen yanı başına düştü.Bu mezar,Athena'nın kızla
sevişip kızı örümceğe çevirmeden önce öldürüp canını aldığı Arakhne'nin
beyaz atlı prensinin mezarıydı.
"Ya göründüğün
gibi ol,ya da olduğun gibi görün emi torunum?Birilerinin gözüne
gireceğim diye sakın kendinden taviz verme.Seni sevenler seni sen
olduğun için sevsinler."
"Anladım da
nineciğim,peki neden bu hikayeyi anlattın?Verdiğin öğüdün bir ömür
boyu-emin ol-benim rehberim olacak."
"E benim
unutkan,başı buyruk torunum,sen hikayeyi sana anlatmamdan önce ismim
olan Rahna'nın anlamını sormadın mı?"
Torun,bir an duraksadıktan sonra ninesine yanıtını verdi:
"Evet,sormuştım."
Kısa bir sessizliğin ardından bir çığlık
kopuverdi.Torununu korkutan örümceği eline alıp gösteren nine,yine bir
nasihatin peşinde gibiydi:
"Yavrum;bu örümcek,bir
hayvan bir böcek olarak sadece bu kentte varlığını sürdürür.Çağdaş ve
Uygar kentimiz İzmir'de örümcek beyin,sadece örümcek denen böcekte
bulunur.Diğer kentlerimize de haksızlık edersem yazarımız Oğuz Batın'ı
karakter kayırıyor diye topa tutarlar.İzmir gibi güzide ve nadide
kentlerimizde vardır.Yine o kentlerde de örümcek beyin,sadece örümcek
denen böcek ve hayvanda bulunur." YAZAN:
OĞUZ BATIN
(
Rahna--bir İzmir Efsanesi başlıklı yazı
Oğuz batın tarafından
29.09.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.