KURBAN SEÇİLEN KUTSAL MESLEKLER

 

            Doktorluk ve öğretmenlik bence en kutsal mesleklerin başında geliyor. Birine canımızı, diğerine geleceğimizi emanet ediyoruz çünkü... Peki, bu meslekler hak ettikleri itibarı görebiliyorlar mı? Bana göre hayır! Eskiden öğretmenlere çocuklarını emanet edenler “Hocam, eti senin, kemiği benim…” derlerdi. Bundan amaç çocuğumu döv, ona eziyet et değildi elbette… “Sana güveniyoruz. Gerektiğinde terbiyesi için ona kızabilirsin.” anlamında yavrusunu emin ellere bir emanet etmeydi.

 

         Eskiden veli toplantılarına tedirgin giden veliydi, şimdi ise roller değişti. Çocuk başarısızsa bunun tek suçlusu öğretmen olmuştur artık… Baba hiç ilgilenmiyormuş, anne konken partilerinde geziyormuş, çocuk akşama kadar top peşinde koşuyormuş ne gam! Suçlu öğretmen… Zayıf dolu bir karne veren öğretmene silahlar doğrultuluyor, okul müdürünün makam odası tekmelenerek kırılıyor, müdür darp ediliyor.

 

          Doktorlar için de durum farklı değil… En zor mesleklerden birini icra eden doktorların da ödülü kurşun oluyor. Bir genç doktor olabilmek için çocukluğunu bile yaşayamıyor. Üniversite sınavında Tıp Fakültesini tutturabilmek herkesin harcı değil. Pek çok şeyden fedakârlık yaparak bin bir zorluk içinde doktor oluyorlar. Anaları babaları haklı olarak öyle gurur duyuyorlar ki “Oğlum- kızım doktor oldu!” derken göğüsleri kabarıyor. Kazanmak zor, okumak zor, en uzun eğitim süresi doktorların… Altı yıllık yorucu bir maraton sonrası pratisyen hekim oluyorlar. Elbette dal seçmeleri, uzmanlaşmaları gerekiyor. Derken yine sınav maratonu başlıyor, TUS hadi bakalım kolay gelsin!

 

        Kimsenin gitmek istemediği yurdun en ücra köşelerine seve seve giderler. Gecelerini, gündüzlerine harman eden; tatili bile gönlünce olmayan kahramanlardır onlar aynı öğretmenler gibi… “Adam sende…” diyemezler. Hipokrat yeminleri vardır ama zaten o yemin olmasa da onlar başka türlü davranamazlar ki! Diyelim ki doktorlarımızdan biri ailesiyle sinemaya gitti. Orada biri fenalaştı. “Aranızda doktor var mı?” demelerine fırsat vermeden yardıma koşar ve gereken neyse oracıkta ilk tıbbi müdahaleyi yapar. Ailece vakit geçirmek de onlara haramdır sanki!

 

          Örneğin Kadın Doğum Mütehassısının gecenin bir saatinde uykusunun en tatlı yerinde telefonu da, kapısı da çalınır. “Gitmem.” demez, diyemez. Seve seve koşar hastasına ve dünyaya gelen bebeğin ilk ağlayışı hastanede, doğum odasında yankılandığında dünyanın en mutlu insanı odur. Bir can onun elleriyle dünyaya gelmiştir. İlk onun gözleriyle buluşmuştur minik bebeğin gözleri… Ne inanılmaz bir olaydır doğum ve doktor bunu olayın en yakın tanığıdır.

 

         Ev, iş ve trafik kazalarında, yangınlarda, depremlerde, yanıklarda, ağrılarda, sancılarda, bedensel ve ruhsal acılarda ilk ona koşarız. Başımıza ne gelirse gelsin “Doktor yetiş!” haykırmamıza yetişen, yaşama tutunmamızı sağlayan çok büyük bir güç kaynağıdır o. İlgi, özveri bekleriz, hakkımızdır elbette… Ama doktorun saatler boyu nöbet tuttuğunu, uykusuz kaldığını unuturuz. Hep ilk bana koşsun isteriz ama o bizden daha ağır bir hastaya öncelik tanımışsa sinirleniriz.

 

          İnanın sizin yakınınız öldüğünde pek çok doktor neredeyse sizin kadar üzülür. Hiçbir doktor hastasını kaybetmek istemez.  Ölüm her canlı için geçerli ama yakınız ölürse bunu doktordan biliriz. Sanki biz o alanda uzmanmışız gibi ahkâm keseriz. “Şöyle yapsaydı yaşardı, böyle yapsaydı ölmezdi hastam…” deriz. Bazen haklı da olabiliriz belki ama inanın hiçbir doktor hastasını kaybetmek istemez. Doktor reçete yazar ama hastasına ömür yazamaz. Elinden geleni yapar ama bir noktada takdir-i ilahi demek de gerekir. Ömrü bitene ömür veremez.

 

          Doktor bazen bize kaba da davranabilir. “Şunun ilaç raporunu yaz hemşire!” yazımdaki gibi… Bu yazımda da sadece kırgınlığımı dile getirmiştim. Ne olursa olsun doktorun bize veya hastamıza karşı tutumundan, davranışından şikâyetçi isek bunu hastane yetkililerine ve Sağlık Bakanlığına bildirmeliyiz. Onları yargılamak bize düşmez.

 

        Bazen ameliyatlarda doktor hataları da olur. Hastanın karnında unutulan pensler, makaslar, pamuklar az duyulmamıştır. Benim ikinci ameliyatımı yapan doktorum elbette bilerek ve isteyerek değil ama hatasıyla beni ölümün eşiğine kadar getirmişti. Doktor, kız kardeşime “Hastanızın durumu çok ağır. Sabaha sağ çıkmaz.” demiş. Bunu çok sonra söylediler bana… Ölmedim ama onun hatası yüzünden tarifsiz acılar çektim. Çok riskli diye üçüncü ameliyatımı olmaktan hep kaçtım. Öyle bir noktaya geldim ki acilen ameliyat olmam gerekti. Hastane hastane, doktor doktor gezdik. Hepsi de “Acilen ameliyat” dediler.

 

             Çukurova Üniversitesi Balcalı Hastanesinde ameliyat olmaya karar verdim. Doktorlarımın gözlerinden şunu okudum: “Seni kurtarmak amacındayız. Elimizden geleni yapacağız.”  Onlara güvendim ve yürekten inandım. Çukurova Üniversitesi öğretim üyelerinden Genel Cerrahi Uzmanı Doçent Doktor Orçun Yalav ameliyata girerken “Ameliyatınızda riskler var, isterseniz şu anda vaz geçebilirsiniz.” demişti. “Hayır, vaz geçmiyorum. Ameliyat olmazsam öleceğim zaten… Ameliyat olursam yüzde 13 bile olsa kurtulma şansım var. Eğer ölürsem bu da kaderdir, demek ki ömrüm bu kadarmış.” dedim. O da “Ama astım- koah hastası olarak riskiniz çok, bunu da söyleyeyim. Ayrıca hipertansiyon, hiper kolesterol…” Solunum cihazınız var. Bağlayıverirsiniz. Ben size güveniyorum. Ameliyat esnasında ne gerekiyorsa yapacağınızdan eminim. Her şeye rağmen ölürsem kaderdir bunun ötesi de… “ dedim. Çocuklarıma da sonuç her ne olursa olsun sakin olmalarını, asla yaygara koparmamalarını, doktorları ve hastaneyi suçlamamalarını tembih ettim.

 

        Bir doktor kolay yetişmiyor ki! Ne acıdır ki size hayat veren insana silahla, tekmeyle, yumrukla saldıranlar var. Şiddet kimden gelirse gelsin, kime yönelirse yönelsin karşıyım. Hele ki bu ülkenin aydınlarına yapılan her saldırı bizi bir adın daha geriye götürüyorken… Bizler aydınlanma yolunda ışık yaktık, öğretmenler olarak yurdun en ücra köşelerine severek gittik. Karşılığına bir kör kurşunla ödüllendirildik. Doktorlar da aynı durumda… Cahiller, yüreklerini sağır etmiş kişiler Neden geri kalmışlıkta diretiyorlar ki anlayamıyorum.

 

           Bir yakınınızı kaybetmiş olabilirsiniz. Doktoru öldürünce yakınınız hayata mı dönüyor acaba? Çok biliyorsanız siz tedavi edin hastanızı… Yeter artık doktorlarımıza yönelttiğiniz silahlarınızı kınına sokun. Ülkemin aydınlık insanlarını mezara sokmayın. “İlim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder." demiş İbn-i Sina… Beyin göçlerinin de sebebi bu… Dünya’da Türk doktorlarının saygınlığı belli… Buluşları belli… Tıp ilmine katkıları belli… Dünya milletleri onları baş tacı ederken bizim bu davranışımızın mantığı var mıdır? En kısa zamanda bu olaylara “Dur!” diyelim. Tepkimizi de gösterelim.

 

        Sevgili doktorlarımız, bizler için özveriyle çalıştığınızı biliyoruz. Bazen sizlerden insanüstü çabalar da beklediğimizin farkındayız. Sizler saldırıya uğradığınızda “Kınıyoruz.” deyip geçiştirdik. Sizler isyan ettiniz, biz seyrettik. Doktor öldüren katilleri hapishanede hastalandıklarında yine siz tedavi ettiniz. Hakkınızı ödeyemeyiz. En azından bu yazımla insanlara ışık olabilirsem ne mutlu bana… Görevleri başında ölen doktorlarımız şehittirler. Nur içinde yatsınlar.

 

HARİKA UFUK
ADANA
30 MAYIS 2015
SAAT: 18.40

( Kurban Seçilen Kutsal Meslekler başlıklı yazı harikaufuk tarafından 30.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu