---Sana
kolay gelsin deyip elimi sıktı.
Anladığım
kadarıyla yaptıklarını unutmamı istiyor gibiydi, gülümseyerek:
---Seni
üzdüysek kusura bakma, bazen bizim işler böyle oluyor, hakkını helal et.
Ne
demeliydim ki, bu işlerde böyle yürüyordu
herhalde, insanların canını yakarak!
---Helal
olsun,
Deyiverdim,
hafifçe gülümseyerek.
Artık buradan kurtulmuş, özgürce dışarı
çıkmıştım. Burada acı, sıkıntı, açlık ve bilmediğim yeni yeni olaylarla ve
Devlet kurumları ile tanışıp, çok şeyi zamanından önce bizzat yaşarak
öğrenmiştim. Buraya geleli üç gün geçmiş, bu günkü işlerim de kısa sürede
bitince, bende kendimi hemen dışarı attım. Başkalarından dinlediğim olaylarda
bazen haftalarca karakollarda, mahkemelerde, kalınıyormuş. Galiba hem şanssız,
hem de şanslıydım. Yaşadıklarımın etkisi altında ana yola doğru yürürken Ustamı
düşündüm. Birden, o kadının verdiği kâğıt aklıma gelince elime aldım, yazılanları
bir hamlede okudum.
‘’ Adım Mine.
Yeni mahalle, güzel bahçe sokak, numara
onda oturuyorum. Bahçeli, tek katlı, sarı ev.
Beni mutlaka bul.’’
İyide kimdi bu kadın, niye beni çağırıyor, benden
ne istiyordu? Bu duruma bayağı meraklanmış, merakımı yenmek istiyor, bilmediğim
bu şehirde yine de olumsuz bir olay yaşamak istemiyordum. Ancak kadının o son
derece etkili bakışları aklıma geldikçe ayaklarımın o yana doğru gitmesine
engel olamadım. Hele birde tanıdık olduğunu söylüyorsa, elbette merak edilirdi.
Birden üstümün başımın kötü durumda olduğunu fark edince önce bir güzel yıkanıp
temizleneyim, birde karnımı doyuralım dedim. Arabanın yanına gitmek için ana
yola inerek gelen arabalardan birine bindim. Kısa süre sonrada arabayı
bıraktığımız yere gelmiştim.
Araba
yerinde diye sevinerek bir hamlede kapıyı açıp sağına soluna baktım, eksik bir
şey göremedim. Her şey yerli yerinde duruyordu. Arabadan iç çamaşırlarımın ve
gömleklerimin olduğu torbayı aldıktan sonra aşağıya inerek kapıyı kilitledim
ardından tekrar şehre yöneldim. Karakola gelirken polislerden, şehirde devamlı
açık bir hamamın olduğunu öğrenmiştim. Bir araba bulup şehre gelmiş ve hamama
girmiştim. Önce bir sabunlanıp şöyle kabaca bir yıkandıktan sonra sıcak bir
köşede dinlenmeye başladım.
Hamamın sıcaklığı ve nemi beni iyice
gevşetince üç günlük yorgunluğumun ne kadar fazla olduğunu şimdi daha iyi
anladım. Üzerime tatlı bir rahatlık çökerken, yaşadıklarımı, acılarımı, Ustamı ve
olanları düşündüm. Hiç sevmediğim durumlarla karşılaşmış, iyi ve kötüyü tam
olarak ayıramadığım bu yaşımda, bilmediğim çok şeyi de öğrenmiştim. Aklım yine
o kadına takılmış, ne yapmam gerektiğine bir türlü karar veremiyor, düşündükçe
daha da sıkılıyordum, dayanamadım kendimi buharlı hamamın loş ışıklarına
bırakınca, bir müddet sonra uyuya kaldım. Uyandığımda, tavandaki hava
deliğinden havanın kararmakta olduğunu anlayınca, yeniden bir güzel yıkanarak, temizlendim,
kirlenen iç çamaşırlarımı da erinmeden yıkadım.
Hamamdan akşam karanlığında çıktığım zaman kaç
gündür sıcak bir yemek yemediğim için, şöyle güzel bir yemekle karnımı
doyurmayı düşündüm. Açlık bu, yemeden de olmuyor ki. Şehir merkezinde bir
lokantaya girdim, sıcak çorba, sulu bir yemek ardında bir tatlı ile yemeğimi
tamamladım. Arkama yaslanırken, aklım yine o kadına takıldı, onu düşünmekten
bir türlü kurtulamıyordum. Dayanamadım ve lokantacıya:
---Bu
adresi biliyor musun?
Dedim.
Adamcağız
ilgiyle eğildi baktı, okudu.
---Bu
adres ana yola yakın, sokağı tam bilmiyorum ama, büyük yolun tarafında bu
mahalle, sokağını gidince sorarsın.
Teşekkür
ettikten sonra akşamın karanlığında dışarı çıktım. Üstüm başım temizlenmiş mis
gibi olmuşum, işte ben buyum diyordum içimden. Lokantacının tarif ettiği yöne
doğru giderken bilinmez bir yola doğru gittiğimi bildiğim halde, kararımı
vermiş ne olacaksa olsun sonuna kadar gidecektim.. Beni tanıyan biri bana niye
kötülük etsin diyor, yinede tereddütlü adımlarımla adrese doğru gidiyordum.
Mahalleye geldiğimi anlayınca sokağı sordum,
birileri tarif etti. Sokağa gelince de bir bakkaldan evin yerini sordum ev yakınmış,
gösterdi. Ancak evi tarif ederken adamın yüzü asılmış sanki rahatsız olmuştu. Aldırış
etmeden adamın gösterdiği eve varınca etrafına bakındım, sakin bir evdi. Bahçeli
tek katlı, yakınında ev yoktu. İçeride ışığın yandığını görünce heyecanım yine
başlamış, nefes almakta zorlanıyordum. İçeri girip girmemekte hala tereddüt
ederken, gelmiştim artık içeri girmeliyim diye düşündüm. Merakımı yenmenin
başka yolu da yoktu. Bahçe kapısını açıp evin kapısına gelince kalbimin deli
gibi atmasını biraz olsun yavaşlatmak için durup derin derin nefes aldım, ellerimin
titremesine aldırmadan kapıya birkaç kez vurdum.
İçeriden
bir ses:
---Kim
o?
---Benim,
Hikmet.
---Geliyorum,
Bu
ses, bu gün benimle konuşan kadının sesiydi.
Bir iki dakika sonra kapı açıldığı zaman
karşımda, başında güzel bir yazma ve kırmızı elbise ile o güzel kadın vardı. Gözlerine
bakınca, sevgi dolu bakışların verdiği heyecanla mum gibi eridiğimi sandım. Bana
böyle bakan birini daha önce hiç görmemiş yada fark etmemiştim. Karşımda ki
güzel kadın bana, sevgi dolu gözlerle içimi okur gibi bakıyordu.
---Buyur
Hikmet, içeri geç.
Şaşkın
halde yavaşça içeri girip, ayakkabılarımı çıkarırken, uzun zamandan beri tanışıyoruz
gibi samimi bir ifade ile:
---Birkaç
saattir bekliyorum, geç kaldın.
Allah
Allah, kendinden ne kadar emin bir kadın, geleceğimi nasıl biliyordu?
Heyecandan kekeleyerek:
---Perişan
haldeydim, yıkanıp üst değiştirdim,
Bana oturacak yer gösterince sedire doğru
usulca otururken biraz mahcup, biraz korku, birazda merak dolu gözlerle ona
baktım. O da karşıma geçip oturduğunda gözlerimi ondan alamamıştım. Kadınlara
ilgim az olduğu için beni çok etkilemezlerdi ama ya şimdi! Bana ne olduğunu,
neler hissettiğimi, bir türlü tam olarak anlamıyor, ilk kez bir kadına başka
bir gözle baktığımı hissediyordum. Kimdi bu kadın? Neden beni bu kadar
etkiliyor diye düşündüm. O sırada içeriden üç, dört yaşlarında çok sevimli bir
oğlan çocuğu koşarak yanımıza gelince beni gördü, utangaç bir halde annesine
sokuldu. Göz ucuyla da meraklı bir şekilde bana bakıyordu. Annesini çekerek:
---Anne
kim bu amca?
---Hikmet
Abin geldi oğlum. Hani sana anlattım ya.
İyice
şaşırmış halde işin aslını merak ediyor şaşkınlık dolu gözlerle ve garip
ifadelerle sadece onu izlemekle yetiniyordum. Kadın ayağa kalkarak:
---Aç
mısın?
Dedi.
---Hayır,
gelmeden önce çarşıda yedim.
---Hay
Allah! Halbuki ben sana yemek hazırlamıştım.
Artık
dayanacak halim yoktu.
---Hele
bir oturun!
Diye
biraz sert ve kesin ifade ile çıkışınca, sakin bir şekilde yerine oturdu. Kararlıydım
artık nelerin olduğunu öğrenmeye.
---Beni
nereden tanıyorsun, neden evine çağırdın?
Biraz
düşünceli bir tavır takındı, sonra :
---Peki,
anlatayım da dinle. Bu gün adliyede bir işim vardı, onun için koridorlarda
bekliyordum. Seni ve yanındakileri görünce kavga filan sanıp merak ettim,
konuşulanlara dikkat ettim önemli bir olay diye söyleniyordu. Seni uzun uzun
izledim, çok yakışıklı ve ağır başlı biri olduğunu anlamıştım. Mübaşir
tanıdığım biriydi, ona nelerin olduğunu sordum, o da sizinle ilgili bütün
bildiklerini anlattı. Senin suçsuz olduğun söylenince çıkar diye beklemeye
başladım. Adını ve soyadını orada öğrenmiş, doğrusu seni ilk görüşte
beğenmiştim. Bu nedenle dışarıda bekleyip sana ulaşmaya karar verdim.
Burada
oğlumla beraber oturuyorum, hiç kimse ile bir bağlantım yok. Kocam bir cinayete
kurban gidince bir çocuğumla kaldım. Köyüme dönmek istemedim, yanıma da kimseyi
almadım. Buralarda yalnız ve dul bir kadının tek başına yaşamasının zorluğunu
anlayınca sevebileceğim biri ile karşılaşana kadar beklemeye başladım. Seni
gördüğüm an işte dedim, mutlu olabileceğim bir erkek tamda karşımda, bu
duygularla ortaya çıkıp sana ulaştım. İşte anlatacaklarımda bunlar.
Ne
diyeceğimi, ne yapacağımı şaşırmış vaziyette anlattıklarını dinledim. Gözlerimi
gözlerinden ayırmakta oldukça zorlanmış ve birazda utanarak:
---Ama
ben senden bir hayli küçüğüm galiba,
Diyebildim.
---Ne
fark eder insan sevdikten sonra,
Deyince,
içten içe daralırken utanmam daha da arttı. Kadın erkek ilişkisi hakkında çok
fazla bir bilgim yoktu. Sevmek sevilmek bana uzak düşüncelerdi. Karşımda ki
kadın beni beğendiğini kendine eş seçmeyi düşündüğünü açık açık söylüyordu. Artık
merakım gitmiş yerini endişe ve karmakarışık duygular almıştı. Kadınlar, benim
için henüz yabancı birer varlıktı. Etrafımda kadın çoktu ama onlar, babaannem, anneannem,
köyümün kadınları, ablalar, ebeler nineler. Ama bu durum başka bir şeydi ve bu
güne kadar tam olarak farkına varamadığım duygularımı ilgilendiriyordu. Ne
yapacağımı nasıl davranacağımı bile bilemiyor, aklımdan geçen garip düşünceler içinde öylece oturuyordum. Karşımda
bana sevgiyle ve içimi okur gibi bakan kadın kalktı, içeride bir süre
oyalandıktan sonra elinde bir tepsi ve kahve ile içeri girdi, bana doğru
gelerek kahveyi yanıma koydu. Yakındayken çok daha güzel olduğunu ve mis gibi
koktuğunu anladım. Acaba her kadın böyle kokar mıydı? Bu kokusuyla kadın beni
çok daha fazla etkisi altına almayı başarmıştı. Karşımdakinin gözlerini
gördüğüm andan itibaren henüz bilemediğim, insana haz veren bir duygunun etkisi
altında kaldığımı hissediyorum.
Neydi bu olanlar? Beni böyle derinden etkileyen
bu duygular sevgi miydi yoksa erkekliğin verdiği arzular mıydı acaba? Kahvemden
bir yudum aldığımda çok lezzetli olduğunu ve daha önce azda olsa içtiğim
kahvelerden farklı olduğunu anladım. Bu kadın beni her şekilde etkilemeyi
başarmış, şu anda da karşıma oturup beni süzüyordu. Genç yaşıma rağmen olgun
tavırlı, yiğit duruşlu, birazda güzeldim herhalde, benim bu halimden etkilenmiş
olabilir miydi diye düşünerek bende ona daha dikkatlice bakmaya başladım.
Başındaki yazmanın altında kahverengi
saçları omuzlarına dökülmüş, beyaz tenine karşılık kırmızıya yakın biçimli
dudakları, insanı deler gibi etkileyen güzel gözleri, giydiği elbiseden belli
olan ince beli ve düzgün göğüsleri duran bu kadına hayranlık dolu duygularla
bakıyordum. Hayatımda bir kadına ilk kez farklı gözlerle, farklı arzu ve
isteklerle baktığımı anladım. Oğlunun anne diyerek yeniden ortaya çıkması ile
kapıldığım rüyadan uyandım.
---Bana
müsaade, gitmeliyim,
Dedim.
---Vaktin
varsa kalabilirsin, burası müsait.
Ne
kadar rahattı Allah’ım! Bu rahatlığı içime bir korku düşürdü. Nasıl olur, nasıl
kalabilirim burada? Daha doğru dürüst tanımadığım bu evde ve bir kadınla.
---Olmaz
burada kalmam uygun olmaz,
Dedim.
---Sen
bilirsin, ama istediğin zaman kapım sana açık, bunu bilesin. Seni bekleyeceğim.
Dışarı çıkıp, iyi akşamlar demek için dönüp
baktığımda, bana sevgiyle bakan güzel gözlerle tekrar karşılaştım ve bir süre
öylece kaldım. Uzandı elimi tuttu, sıcacık huzur doluydu. İlk kez bir kadın
elini değişik duygular içinde tutmanım verdiği haz ve arzuyla buram buram
terlemiş, o an gitmekle kalmak arasında kararsız olduğumu hissetmiştim. Serin
bir rüzgârın üşüten etkisi ile ayılır gibi oldum, hiçbir şey demeden hızlı
adımlarla ilerledim. Bir müddet sonra arabamın yanına geldiğim zaman kapıyı bile
nasıl açacağımı şaşırıp, yanlış kapıda olduğumu bir süre sonra anlayınca
böylesi şaşkın halime, elimde olmayarak gülümsedim.
Eşyalarımı arabaya koyduktan sonra tekrar
aşağıya inip konaklama yerine doğru gittim. İçeride birkaç bardak çay içtim,
hala kararsız bir halde olduğumun farkına varıyor ancak Ustama verdiğim söz
aklımı kurcalıyordu. Ne olursa olsun önce verdiğim sözü tutmalı, görevimi
yapmalıydım. Ama ya adı Mine olan o kadın? Yeni yeni farkına vardığım arzu ve
istekler, benliğimi çok derinden etkileyen o gözler… Uykudan uyanır gibi
esneyip silkinerek gitmek üzere kalktım, arabaya binip İstanbul’a doğru yola
çıktım.
Henüz ehliyetim yoktu, ancak araba
kullanmasını çok iyi öğrenmiştim. Çok kere ustam kamyonu bana kullandırır ve beni
beğendiğini söylerdi.. İstanbul’a rahatça gider, yükü boşaltır geri dönerdim, hem
yolu da çok iyi biliyordum. Tek endişem trafik polisleriydi. Nerelerde denetim
yaptıklarını, hangi saatlerde bulunduklarını bilsem de yinede yakalanmaktan
korkuyordum. Bir aksilik olursa ne yapardım? Genelde gece gitmeliyim diye
düşünerek ona göre yol almaya başladım. Geceleri daha az polis bulunurdu.
Bu düşünceler altında yoluma devam ederken yaşadığım
tüm sıkıntıları unutmuş, aklım bu gün tanımış olduğun kadında kalmış, onu
düşünmeden edemiyordum. Ne yapmalıyım, onunla yakın ilişki kurmalı mıyım, kimin
nesiydi, bana söyledikleri doğru muydu? Peki, o zaman bakkala adres sorduğumda adamın
yüzü neden asılmıştı. Bilmediğim daha başka neler olabilirdi? Bilinmeyen pek
çok soru sürekli aklımı kurcalıyor, ha bire düşünüyor bir sonuç alamıyordum. Karmakarışık
duygular ve sorular içinde bunaldıkça terliyor sonra aklımı başka yerlere
vererek kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Yinede gençliğimin bu zamanında ilk
kez bir kadına karşı farklı duygular içerisinde olduğumu ve bu duyguların etkisi
altında kaldığımı içten içe hissediyordum..
Endişelerim vardı ama ya o gözler! Sanki beynime
kazınmış, yol boyunca karşımda bana bakıp duruyordu. Çok hızlı olmasa da yoluma
devam ediyor, arada bir yol üstünde kamyoncuların konak yerlerinde mola veriyor,
yolda çevirme olup olmadığını soruyordum. Derken sabaha doğru Sakarya’yı
geçmiş, İzmit’e yakın bir yerde konaklamıştım. Buraya kadar rahat gelince
oldukça rahatlamış olarak, burada akşamı bekleyecek, ondan sonra yola devam
edecektim. Zaten çok da yorulmuş, gece boyu uyumamıştım. Önce güzel bir işkembe
çorbası içtim, ardından arabanın içine girerek uyumaya çalıştım, ama nafile. Kafam
hala karmakarışık düşünceler içinde dönme dolap gibi dönüp dururken, ne yapsam
aklımı esir alan düşünceleri bastıramıyordum. Böylece sağa sola dönerek ne
zaman sonra uyuduğumu bilemeden, akşama doğru uykudan uyandım ama ne uyku? Rüyamda
çok şeyler gördüğüm halde karanlıklar içinde kalan görüntülerden hiç birini
hatırlayamadım. Dinleneyim diyerek yatmış, çok daha yorgun kalkmıştım.