neşeli
ve sevinç dolu halde kalabalığın içinde oynaşıp, sohbet ediyorlar, bazen
haykırışları yanıma kadar geliyordu. Ya ben! Yalnız ve sıkıntı içinde. Karmaşık
düşünceler arasında şehrin sokaklarını dolaşıp dururken ne kadar zaman
geçtiğini bile anlamadan bir hayli yorulunca, içerisi boş bir kahvede oturup hem
ısındım, hemde bir çay içtim, yaşadıklarımı bir kez daha etraflıca düşündüm.
Mine’yi çok özlediğimi hissediyor bu özleme
ne kadar dayanabileceğimi bilmiyordum. Baharın gelişi ile yüreğimdeki yangın büyüdükçe
büyüdü ve dayanılmaz bir hal aldı. Büyük bir sevgiyle ve arzuyla beni bekleyen
kadının yanına gitmeliydim. Her kim ne derse desin, uzaklarda ki o kadın benim
olmuş, bende onun. Oralarda bir parçam kalmış gibi bir hisle boğuşup duruyorum.
Belki de şu an, o da büyük bir hasretle beni bekliyordu. Abi diyen oğluna, Mine’nin
karşı konulamaz bakışlarına kavuşma arzusu içimi kavurup duruyordu.
Sonunda kararımı vermiş, oralara
gidecektim. Ne olacaksa olmalı, kendi hayatımı yaşamalıydım. Belki de olumsuz
bir şey olmayacak, mutlu bir hayatım olacaktı. İyide bunu Ebemlere nasıl
söyleyecektim? Biraz düşününce bir çıkar yol buldum. Yeni bir kamyonda iş
bulduğumu, çalışacağımı söylerdim. Takip edecek halleri yoktu.
Köye varıp akşam yemeğinde Dedemlere durumu
açtım. Dedem:
---
Olur, çalışmak sana iyi gelir oğlum. Ama dürüst bir adam bulmalısın,
Demişti.
Anneannemin yüzüne baktım, tedirgin olduğu
açıkça görülüyordu. Yinede olumsuz bir şey söylemedi. Beni üzmek istemediği
belliydi.
Konuşmamızdan sonra üç gün geçti ve üçüncü
günün sabahı yemekten sonra gideceğimi söyleyip veda etmek üzere kalktım.
Çantamı akşamdan hazırlamış, Mine’nin yanına dönmeye karar verdiğim için
heyecan içinde yerimde duramıyordum. Bir an önce yanına varmak, onu doyasıya
kucaklamak, sarılmak istiyordum. Ancak kafamda bir çok soru, gitmeye karar
verdiğimden beri beni rahatsız ediyordu. Mine’den ayrılalı üç dört ay olmuştu. Bu
süre içinde kendisine ne bir telgraf, ne bir mektup yazdım. Hala beni bekler miydi?
Ya beni unutup başka birisi ile yakın olduysa. Ebem ne demişti’’Güzel bir kadın
yalnızsa, peşinde giden erkek çok olur’’Şüphe içinde kalmış içim içimi yiyordu.
Bu düşünceden kurtulmanın tek yolu, bir an önce onun yanına gitmekti. Bu
nedenle hemen yola çıkmalıydım.
---Allahaısmarladık
Dede. Bana çok iyi baktınız, yanınızda çok mutlu oldum. Hakkınızı helal edin,
Diyerek
eğilip elini öptüm. Dönüp ebeme baktım elini uzatmış bana dikkatli ol der gibi
bakıyor, elini öperken gözlerinde biriken yaşları yazmasıyla siliyordu. Sanırım
benim nereye gideceğimi bildiği halde bu konuda hiç konuşmadı. Zaten
söyleyeceğini önceden söylemişti.
Şehirde önceden tanıdığım şoförlerden
biriyle bir gün öncesi beni Düzce’ye kadar götürmesi için anlaşmıştım. Öğlene
doğru buluşup yola çıkmıştık bile. Önceki heyecanlarım depreşmiş, vücudumu
hafif bir titreme almıştı ama dışarıdan belli olmuyordu. Ya kalbim! Son derece
hızlı atıyor, şoför ve yardımcısının şüphelenmelerini istemiyordum. Düzce’ye de
akrabaların yanına gidiyorum demiştim.
Kamyon yolculuğu yavaş olurdu, hele araba
yüklüyse. Bu yüzden bir gün sonra Düzce’ye varabildik. Araba eski olmasına
rağmen bir aksilik yapmadı, yapmaması için ne dualar etmiştim.
Vakit öğlen sonu, ana yolda inerek, yavaş
adımlarla Mine’nin mahallesine doğru yürüyorum. İçimdeki endişe giderek büyüdü
ve korku duymaya başladım. Ya Mine bir başkasıyla beraberse! Allah’ım, ben o
zaman ne yapardım? Ayaklarım bir ileri bir geri gidip geliyor. Heyecan, korku, endişe
birbirine karışmış vaziyette evin önüne kadar geldiğimde ter içinde kaldım. Bu
halim yorgunluktan değildi elbette. Kapıyı açarak, bahçeye nasıl geçtiği mi
anlatamam. Başım dönüyor, heyecandan dilim damağım kurumuş, zorlukla
yutkunuyorum. Bahçe yine düzenli, bakımlıydı. Perdeler yarı açık olduğundan evdeler
diye düşünerek kapıya yaklaştım, derin bir nefes alıp korkuyla çaldım. Bir iki
dakika sonra kapı açıldığında, Mine’nin o muhteşem güzelliği karşımda duruyordu.
Allah’ım, bu güzellikten bunca zaman nasıl ayrı kalabilmiş tim? Beni gören
Mine’de, şaşkın bakışlarla bana bakıyordu. Kim bilir, belki de geleceğimden çoktan
umudunu kesmişti. Oğlu yaklaşıp ‘’kim anne’’ demese, akşama kadar bu durumda
beklerdik herhalde.
---Hikmet….Hoş
geldin canım. Gözüm yollarda kaldı, niye bu kadar geç kaldın?
Şaşırma
sırası bendeydi. Benim geleceğimden nasıl olurda bu kadar emin olarak beklerdi.
Baksana gözleri yollarda kalmış. Neydi bu kadın, gelecek mi okuyordu? Bir
taraftan da çok mutlu olmuş, aklıma takılan olumsuz düşüncelerden kurtulmuştum.
Beni beklediğine göre bir başkası yoktu.
---Hoş
bulduk Mine, beni içeri almayacak mısın?
---Ne
demek, tabii buyur içeri, kusura bakma biraz şaşırdım.
İçeri
geçerek divana oturduğum an, koşarak yanıma gelen İsmail’i kucağıma aldım.
Unutmamıştı beni, epeyce oynaştık. Ona küçük de olsa bir oyuncak almıştım,
verince çok sevindi, kucağımdan inerek oynamaya koştu. Mine karşıma oturmuş
öylece beni süzüyor, gözlerinde mutluluk okunuyordu. Özlemiş miydi acaba, bunun
için mi böyle şaşkın ve dalgın bakıyordu? Bende bakışlarımı ondan alamamış, bu
muhteşem güzellikten nasıl bu kadar ayrı kaldım diye içten içe kendime kızıyordum.
Lakin sonunda duygularımın etkisinde kalarak yine onun yanına dönmüştüm. Dönüşümü
ebemin hissettiğini biliyorum, inşallah endişelerin de haklı çıkmazdı. Bir kere
bu kadına gönülden bağlanmıştım artık, olacaklar olacaktı, bende olacakları yaşayacaktım.
Kalkıp yanına vardım, ellerimle belinden tutarak kendime çektim, uzun uzun
öptüm. Utanmıştı sanki, kendini çekti, ayağa kalkarken:
---Yeni
mi geldin?
---Evet.
---O
zaman açsındır, sana güzel bir sofra hazırlayayım.
Mine
mutfakta işine bakarken oturduğum yerden onu izlemeye başladım. Beni
beklediğine göre hayatında bir başkası yoktu, yani o şimdi benimdi. Oh be dedim
içimden, neredeyse gelmeyecektim. Boşuna bu kadar korkup endişelenmişim, kadıncağız
benim yolumu beklemiş.
Bir müddet sonra karşımda güzel bir sofra
vardı. Oturup iştahla yemeğimi yedim, rahatlamak güzeldi ve ben oldukça rahatlamıştım.
Beni seven bu güzel kadınla beraberdim artık, gerisi boştu.
Mine ile sohbete dalmış, memlekette ailemle
yaşadığım üzücü olaylarla ilgili konuşup
hayli vakit geçirmiş, hava çoktan kararmıştı. Oğlu uyuyunca yatağına yatmış, artık
baş başa kalmıştık. Onu hasretle ve sevgiyle kollarıma alırken, ayrı geçen
zamanın verdiği özlemle sabaha kadar birlikte olmuştuk. Aşk dolu bu gecede
artık acemi bir erkek değildim. Muhteşem güzellikte ve sevgi dolu bu kadınla geçen
her saniye çok değerliydi ve ben bu zamanı en güzel şekilde yaşamak istiyordum.
Yorgunluktan sabah uyanamayınca İsmail
kalkmış, yanımıza gelerek bizi uyandırmıştı. Hemen kalkarak yıkanıp giyinmeye
başladık. Çocuk küçüktü, fakat insan yinede utanıyordu, uygunsuz yakalanmak
biraz canımı sıkmıştı.
Aradan iki gün geçmiş akşam çayımızı
içerken Mine bana dönerek:
---Hikmet
aşkım, bizim buralar çok tutucudur, seninle bu şekilde yaşamak o insanları
rahatsız eder. Geleneklerine ve dinlerine bağlı bu insanların arasında rahat
yaşamak için seninle evlenmek zorundayız, beraberliğimize başka türlü devam
edemeyiz. Beni gerçekten seviyorsan sende evliliğimizi istemelisin.
Çok önemli bir konu ortaya çıkmıştı, evlenmek
ve buralarda kalmak. Mine buradan gidemezdi, bu durumda evlenirsek ben ömür
boyu burada tanımadığım insanlarla beraber alacaktım.
Uzun süre düşündüm fakat bir cevap
veremedim. Gece boyu sevgi ve aşk dolu anlar yaşamama rağmen kafamda ki
düşüncelerle zorlukla uykuya daldım. Aklımı kurcalayan soruların etkisiyle
erken uyanınca az da olsa içtiğim sigaradan bir tane yaktım. Önemli bir kararın
verilme anı beni hayli bunaltmış, tüm yaşadıklarımı, geleceğimi düşünmeme neden
olmuştu.
Bir
zaman sonra uyumadığımı anlayan Mine’de uyanmış beni izliyordu.
---İyi
düşün Hikmet, seni zorlamak istemiyorum, ama benim içinde çok önemlisin, bunu
bil.
---Biliyorum
Mine, hem de çok iyi biliyorum, sende benim için çok önemlisin.
Gün
içinde biraz daha düşündüm, artık bir karar vermemin zamanının geldiğini
biliyordum. Elbette bu ilişki böyle devam edemezdi.
---Beni
kocan olarak kabul ediyorsun yani?
---Ne
demek, etmesem senin burada işin ne?
Mine
son sözünü sertçe söyleyince elimde olmayarak irkildim. Kadın haklıydı, şu an
onun yatağında, onula ilişki içindeydim.
---Tamam,
o zaman seninle evleneceğim ve burada kalacağım.
Mine
bunu duyunca çok sevindi ve yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu.
---Peki,
nasıl olacak bu iş?
Diye
sordum.
---Şimdilik
herkesin bilmesi için evde dini nikâh kıyalım. Çevreden kolu komşu çağırırız.
Bizim işçilerde yardım eder, bolca yemek yapar, gelenlere veririz. Camiden
İmam’a haber eder, evlendiğimizi cümle âleme duyururuz.
Akıllı ve ne yaptığını bilen bir kadın
olarak, ertesi gün hemen işe başladı. Bu iş çabuk olsun istiyor, sağa sola
haber yolluyor, çarşı pazardan alınacaklar için bazı işçileri
görevlendiriyordu.
Köyüne de haber göndererek yakın akrabalarından
bazılarını çağırdı. Yeniden evleneceğini herkes bilsin istiyor gibiydi. Benimle
ilgili olarak, dedikodu çıkmasından endişe ettiği açıkça belliydi. Nihayet
hazırlıklarını tamamlayınca hafta sonu bu iş olacak dedi.
Ben ise tüm bu olanlar sırasında evde
oturup İsmail ile ilgileniyor, her hangi bir şeye karışmak istemiyordum. Zaten
işler çok güzel yürütülüyordu.
O gün gelince bolca yemekler yapıldı, misafirler
bahçedeki oturaklara, evin içine doluştular. Mahallede ki komşularda yardıma
gelerek, gelenlere yemek ikram ediyorlardı. Öğlen namazı sonu İmam geldi, yapılacak
merasim için yerini aldı. Çok uzun sürmeyen dini bir törenle şahitlerin
huzurunda Mine ile evlenmiş, karı koca olduğumuz ilan edilmişti.
Akşam vakti misafirlerin çoğu gitti, köyden
gelen yakınları kaldı. Gelenlerin arasında anne ve babası yoktu. Sadece bir
halası ile kız kardeşlerinden ikisi gelmişti. Onlarda bu akşam evde bizimle
kalacaklardı.
Benim kimsem yoktu, bu durum merasim sırasında gizliden gizliye
konuşmalara neden olmuş olacak ki, akşam sohbetinde gelenlerin dilinden düşmedi.
Mine elinden geldiğince akrabalarına durumu anlatmaya çalıştı. Fakat
misafirlerin Mine’ye sık, sık,
---Bu
yakışıklı oğlanı nereden buldun kız, sendeki şansa bak! Bu adam artist gibi.
Bende
bu konuşulanları duyuyor fakat sesimi çıkarmıyorum. Ruh gibi bir kenarda
oturmuş sakin bir şekilde yaşananları izlemekle yetiniyor, oldukça da durgun,
aşırı bir heyecan dahi duymadan zamanın geçmesini bekliyorum. Büyüyordum
galiba, hatta şu an evlenmiş, koca bile olmuştum.
Yeni hayatıma kolayca alışmış, evin dışına
çıkıyor, mahallede gezinmekten bir sakınca görmüyordum. Gayrimeşru bir durum
olmadığı için rahattım. Bazı günler Mine ile çarşıya bile çıkıyordum. Geçen
günler içinde yaşım onsekizine basmış, bir yaş daha büyümüştüm. Aslında genç
yaşımda yaşadığım bu gelişmeler beni zamanından erken olgunlaştırmaya yetmişti
bile.
Bu arada Mine bana iki de bir’’ Kendine
dikkat et, evden çok uzaklaşma’’ dediğinde, sözlerine bir anlam veremiyor, ne
oldu, neden böyle söylüyorsun dediğimde? Yabancısın ne olur ne olmaz, biri sana
sataşır diyerek geçiştiriyordu.
Mine ile evleneli iki ay kadar olmuştu. Yan
gelip yatıyor, yiyip içiyor, çok daha rahat uyku uyuyordum. Sanki yalancı bir
cennetteydim. Gündüzleri küçük çocukla beraber oluyor, bahçede oyalanıyor, çok
kerede soba için odun kırıyordum. Yaşadığım sevgi ve aşk dolu gecelerin tekrarı
için bir an önce akşamın gelmesini bekliyor, Mine ile geçireceğim sıcak anların
hayalini kuruyordum. Kafamda olumsuz hiçbir düşünce kalmamış, tatlı bir rehavet
içinde hafif esen rüzgârda sallanan yapraklar misali günleri aheste ve mutlu
bir şekilde tamamlıyordum. Bu hayat benimdi ve ben oldukça mutluydum. Ne
sıkıntı, ne endişe olmadan Mine ile güzel bir ikili olmuştuk. Para sıkıntımız
yoktu. Mine bağ, bahçeden yeteri kadar para kazanıyor, işleri iyi idare ediyor,
işçi buluyor, bahçelerde çalıştırıyor, satışı içinde adam ayarlıyordu. O bu
işleri yaparken bende zaman, zaman insanlarla karşılaşıyordum. Bana şüpheli
gözlerle bakıyor, uzaktan izlemekle yetiniyorlardı. Kim olduğumu burada ne
aradığımı bildikleri halde hiç konuşmuyorlardı.
Nisan ayının sonuydu bir gün postacı
kapıya gelip bir evrak uzattı. Mine evrakı alarak teşekkür etti ve içeri
geçerek okumaya başladı. Bende ne olduğunu anlamak için yanına gittiğimde bana
dönerek:
----Bir
yıl önce silah ruhsatı almak için başvurmuştum. Malum buralar biraz ıssız ve
ben yalnızdım. İsteğim kabul edilmiş, silahı gelip almamı istiyorlar. Hani
seninle adliyede karşılaştığımız gün, bu ruhsat için gelmiştim. Emniyet müdürü
sağolsun ruhsat için bana çok yardımcı oldu. Öğlen sonu gidip işimi halledeyim.
Mine çarşıya gitmek için hazırlanırken çok
önceleri aklıma takılan bazı sorular cevabını buluyordu. Emniyet Amiri Mine’yi
önceden beri çok iyi tanıyordu ve bu nedenle beni uyarmıştı.
İkindi vakti Mine elinde bir paketle eve
geldiğinde istediğini aldı diye düşündüm. İsmail’e bir çikolata verince çocuk
bahçeye çıktı, ardından beni yanına alarak yatak odasına geçtik. Paketten yeni
bir silah ve bir kutu mermi çıkardı, ruhsatıyla beraber sandığın alt kısmına
yerleştirdi. Bana dönerek:
----Sende
kullanmasını öğren Hikmet, Allah kullanmayı nasip etmesin ama bir gün insana
lazım olduğunda nasıl çalıştığını bilmelisin. Ben köyümde tüfek ve silah
kullanmasını çok iyi öğrendim bir ara sana öğretirim.
Yaşadığım her an bu güzel kadından hem
korkuyor hemde ona daha büyük bir sevgiyle bağlanıyordum. Bilmediğim daha nice
sırları ondan öğrenecektim. Kendisini seven, okşayan, istediğini yapan güzel
bir oyuncağı olmuştum.
Günlerden birinde çarşıya çıkıp emniyet
müdürünün yanına gittim. Müsait olduğunda kapıyı çalarak içeri girdim.
---Hayırlı
işler Amir Bey,
Dedim.
---O!
Hikmet sen misin? Gel bakalım.
Bana
yer gösterdikten sonra karşıma geçti.
---Nasılsın,
nerelerdesin?
---Buradayım
artık, burada kalacağım.
Şaşırdı
bir an.
---Burada
ne yapacaksın, niçin geldin ki?
---Hani
bir kadın vardı ya, işte o kadınla evlendim.
Söylediklerimi
duyunca çok şaşırdığı her halinden belliydi. Ayağa kalktı, endişeli endişeli
bana bakarken:
---Allah
mesut etsin, ne diyeyim gönül bu.
Tekrar
karşıma oturdu. Gelen taze çayımızı içerken bana dönüp,
---Çevrene
çok dikkat et, tanımadıklarınla çok samimi olma, evlendiğin kadının eski
kocasının başına nelerin geldiğini biliyorsun herhalde.
---Evet,
olanları biliyorum.
---Tamam,
sen sen ol benimle irtibatını koparma. Seni kardeşim gibi seviyorum, başına
kötü bir şey gelmesin.