GOKKUŞAĞI
Roman
KISIM 3
Çile
Tatlı bir
uyuşukluk içinde hayaller görüyorum. Mine ile yeşillikler arasında oynaşıyor,
koşup eğleniyoruz. Yavaş yavaş ortalığı bir sis bulutu kaplıyor. Mine gözümün
önünde kaybolunca ona sesleniyor, gözlerimi iyice açarak sisler arasında onu
bulmak istiyorum.
Yakınımda
bir elin omuzuma dokunduğunu ve beni silkelediğini hissediyorum.
---Kendine gel artık, uyan bakalım arkadaş, yetmedi
mi bu uyku?
Ne
olduğunu anlamaya çalışıyorum. Ne uykusu? Mine kayboldu onu arıyorum, demek
ister gibi ağzımı oynatmaya çalışırken boğazımın yandığını hissediyorum.
Yutkunmak isterken acı daha da şiddetleniyor.
Gözlerim
aralanırken başımı yavaşça sesin geldiği yöne doğru çevirmeye çalıştım.
Karşımda beyaz elbiseli bir bayan bana bakıyor. Bu bir melek olmalı diye
düşünürken nerede olduğumu hatırlamaya çalışıyorum.
Yağmur
altında gökkuşağı çıkmış,annem bana ‘’Gel evladım yeter çektiklerin’’diyordu.
Demek ki onun yanına geldim ve yanımda bir melek bana bakıyor. Uzanan bir elin
okşayan bir hareketle yüzüme dokunduğunu, burnuma doğru derin bir kokunun
geldiğini hissediyorum. Etrafıma bakındım burası ışıklı bir odaydı. Anlatıldığı
gibi mezara da benzemiyordu. O halde burası neresiydi? Başımı yavaş
hareketlerle sağa sola çevirerek etrafımı incelemeye başladım. Daha öncede
böyle bir odada kalmıştım. Burası o odaya benziyordu, fakat niye buradaydım?
Karşımdaki kişi
elimi tutarak biraz okşayınca sıcaklığını hissettim. Gözlerimi kapatarak tekrar
düşünmeye başladım. Son olarak yağmur altında kaçıyordum, ama niye ve kimden?
Neler olmuştu ve ben neden buradaydım, şu an elimi tutan kimdi? Bir müddet
sonra tekrar gözlerimi açıp etrafıma bakmaya başladım. Evet daha önce böyle bir
odada kalmıştım. Ne zaman ve neredeydi acaba?
Kafam
uğulduyor, aklımdaki soruları bir türlü çözemiyor ne olduğunu anlayama gücüm
yetmiyor. Tekrar yanımdaki sesi
duyuyorum:
---Uyan artık, bak kaç gün oldu buradasın. Kendini
bırakma, toparlan artık, yoksa ölmek mi istiyorsun?
Allah! Allah!
Uyan artık diyor bana, hala ölmedim demek?
Burası neresi diye bir kez daha düşündüm, kafamı toparlamak ve ne
olduğunu anlamak için bana seslenen kişiye baktım. Yanımda bir kadın hemşire
vardı ve dikkatle bana bakıyordu. Uzun bir süre ona baktıktan sonra zorla da
olsa dudaklarım kımıldamıştı:
---Nerdeyim ben?
---Korkma, burada hastanedesin, merak etme ölmedin.
---Ölmedim ha! Buraya nasıl geldim o zaman?
---Hele sen iyice kendine gel, her şeyi öğrenirsin. Kaç
gündür burada sayıklayıp duruyorsun, her an seni ölecek diye bekledik.
---Yani ben ölmedim öyle mi?
---Evet canım ölmedin, bak ayıldın da. Sakin ol ve
yaşadıklarını hatırlamaya çalış.
Ne güzel
söylüyor, yaşadıklarını hatırla. Ama aklımda hiçbir şey yok ki, sadece Annemim
beni çağırışını hatırlıyorum. Sonra tekrar düşündüm, anneannemde oradaydı ve kaşlarını
çatmış bana bir şeyler söylüyordu.Tekrar gözlerimi kapattım, tatlı bir uykuya
daldım.
Gözlerimi
açtığımda odanın ışıklarının yandığını fark ettim. Gece olmalı diye düşündüm,
etrafımda kimse yoktu. Bu sefer her şeyi daha iyi hatırlamaya çalışıyorum. Bir
hemşire bana ölmediğimi söylemişti. O halde burası hastane olmalıydı. Ancak
buraya neden geldiğimi bir türlü hatırlayamıyorum. Elimi oynatmak istedim oynuyor,
kaldırıp elime baktım, tekrar oynattım. İyi dedim içimden, şimdilik kendime
gelmiş gibiyim. Yattığım yataktan doğrulmak istedim, gücüm yetmedi. Oda da
yardım edecek kimseler yoktu.
Bana ne
olmuştu da buraya getirildim? Kakafamın içi neden böylesi boştu? Hatırlamak ta
zorlandıkça yoruluyorum. Sisler arasında bir şeyler oluyor da tam olarak
çözemiyorum. Gittikçe dağılan sisler arasında çok güzel bir kadın var ve onunla beraber gülüyor, konuşuyor ellerimizi
tutuyoruz. Ama sonradan kadın bana dönerek kaşlarını çatıp hızla uzaklaşıyor. Tutmak
istiyorum, yakalayamıyorum. Uzaklarda yüksek dağları hatırlıyorum, arkasına
varsam birilerini bulacağım sanıyorum. Orada kimler vardı?
Ne zaman
sonra odaya birilerinin geldiğini gördüm. Erkek bir doktora benziyor, kadın ise
farklı giyinmiş olduğuna göre hemşire olmalıydı. Yanı başımda durmuş bana
bakarken, bende boş gözlerle onlara bakıyordum.
---Kendine gelmişsin delikanlı, amma zorladın bizi,
ne inat adammışsın.
Neyi
zorlamıştım ki, ne demek istemişti?
---Anlamadım, neyi zorladım?
Diye söylendim.
---Uzun süre buradasın, yaran iyileşti, fakat sen
hala kendine gelmek istemedin. Sürekli ölümle, kaçmakla, annenle ilgili
sayıklayıp durdun. Nerdeyse umudu kesecektik, kaç gün oldu bak hala burada
yatıyorsun.
---Kaç gün oldu ki?
---On beş gün oldu aslanım, neyse ki şimdi kendine
geldin ya biz bundan sonrasına bakalım. Kim olduğunu hatırlıyor musun?
Biraz
düşündükten sonra:
---Sanırım evet, adım Hikmet olmalı.
---O… Bu çok iyi, bundan gerisi kolay, hafızan
yerine geliyor, pekala son olarak nerede olduğunu biliyor musun?
Düşünmek için gözlerimi kapattım, bir şeyler
hatırlamak istiyorum, fakat sisler arsında kalıyor, tam olarak seçemiyorum.
---Hayır hatırlayamıyorum, siz bir ipucu verin.
---Tamam şimdi bu kadar yeter. Yarın bir başka
doktor arkadaş seninle ilgilenecek. Benim yapacağım başka bir şey yok. Yaran
iyileşti artık, istersen ayağa bile kalkabilirsin, İster misin?
---Evet isterim.
Yanındaki
hemşire ile beraber iki yanımdan ve ellerimden tutarak beni oturur vaziyete
getirdiler. Bu bile benim için hayli zor oldu. Terlemiş derin nefes alıyorum. Yataktan
dışarı çıkmak için tekrar iki yanıma geçip yavaşça ayağa kalkmama yardımcı
oldular. Ayağa kalkarken bir acı duymadım ama gözlerim karardı, kendimi tekrar
yatağa bıraktım, yüzüm ter içindeydi.
---Oh! İyi iyi. Bu kadar oldu ya, şimdi sen sabaha
kadar dinlen, su iç, bir şeyler ye, sabahleyin hastabakıcı ile yürürsün. Şükür,
sana verdiğim emeği boşa çıkarmadın. Biliyor musun evlat seninle çok uğraştım,
iyi de oldu, bak kurtuldum. Şimdi ben senden daha çok mutluyum.
Beni
bırakıp gittikten sonra çok geçmeden bir tepsi içinde bir çorba ile biraz su
geldi. Oturur vaziyette çorba ve suyu içtim. Gözlerim daha iyi görmeye başladı,
ancak hala neler yaşadığımı hatırlayamıyorum. Yatağa uzanarak düşünmeye
başladım ama nafile, bir şeyler hatırlamama engel oluyordu. Bazı görüntüleri
seçecek gibi oluyorum lakin her yanı sis kaplıyor. Böylece yeniden uykuya dalıp
gittim.
Ertesi sabah
uyandığımda bir hastabakıcı elinde tepsiyiyle yanıma geldi. Bana yemek
getirdiğini söyledi. Dikkat ettim bu gece rahat uyumuş, iyice dinlenmiş
gibiydim. Yemeğimi hastabakıcının yardımıyla yedim. Sevimli ve yardımsever bir
adamdı. Son derce saygılı ve güzel konuşan biriydi, yemekten sonra kalkmamı
istedi.
---Şimdi seninle kalkıp gezeceğiz, Doktor söyledi,
kalkman gerekiyormuş.
---Olur, yapalım dedim.
Yemeklerinde etkisi ile akşamdan daha iyiydim. Yavaş ve sakin bir
şekilde hastabakıcının yardımıyla ayağa kalkıp oda içinde dolaşmaya çalıştım. Başım
az da olsa dönmesine rağmen ayakta kalmayı başarmıştım. Üç beş dakika dolaştıktan
sonra yatağa oturdum. Hastabakıcı gidecek gibiydi.
---Bir dakika abi burası neresi, yani ben nerdeyim?
---Nerde olduğunu sana söylemediler mi? Burası Bolu
Devlet Hastanesi. Sen hatırladığım kadarıyla on beş gün kadar önce koma halinde
buraya getirildin. Herkes senin için ölecek diyordu. Ama o doktor yok mu, ne
yaptı etti seni kurtardı. Sana kan bulmak için nerelere koştu.
---Peki nereden geldiğimi biliyor musun?
---Hayır orasını duymadım, uzaktan demişlerdi.
Yatağa
oturunca tekrar düşünmeye başladım. Neler yaşadığımı bir hatırlayabilsem diyordum. Ne
kadar zaman geçtini bilmeden oturmaktan sıkılınca tekrar ayağa kalkıp gezmek
istedim. Yavaş hareketlerle kalkıp oda içinde aşağı yukarı dolaşırken kapı
açıldı ve içeriye akşamki Doktor girdi. Yanında aynı şekilde giyinmiş bir bayan
vardı.
---Günaydın Hikmet, bak ayağa bile kalkmışsın. Otur
da seni bir muayene daha edeyim. Artık bundan sonra sana bu Doktor arkadaşım
bakacak, benimle işin bitti.
Beni
güzelce muayene etti, dinledi konuşturdu, karnımı açıp bir yarayı gösterdi.
Şaşkın bir halde yaraya baktım, ne zaman olmuştu bu yara diye düşündüm. Bunu
bana kim yapmıştı ki? Ben bu düşünceler içindeyken Doktor yanındaki bayan
Doktora dönerek:
---Hasta senin artık, kolay gelsin.
Bana
dönerek;
---Seninle gitmeden önce tekrar görüşeceğiz.
Diyerek çıkarken ardından kapıya baktım. Kapının dış
tarafında asker duruyordu. İyide burada asker ne arardı ki? Benimle kalan bayan
Doktor bir sandalye çekerek karşıma oturdu, yanında birde hemşire vardı.
Merakımı
yenemeyerek Doktora sordum:
---Doktor hanım, kapının yanında asker var, niye
orada duruyor?
Doktor dikkatle bana bakarken,
---Sen buraya nasıl geldiğini bilmiyor musun? Son
olarak nerede olduğunu hatırlamaya çalış bakalım.
Şu an benim için en zor şey hatırlamaktı. Kafamı
zorladım, düşündüm düşündüm.
---Olmuyor, olmuyor, hatırlayamıyorum. Tam
hatırlayacağım derken her şey birden karışıyor.
---Bak delikanlı hiç istemediğin bir olay yaşamışsın
ve bu olay seni çok etkilediği için hafızanı karıştırıyor. Şimdi sana bir
şeyler anlatacağım, sende hatırlamaya çalış.
---Tamam olur.
---Sen Düzce’de bir cinayete karışarak birini
öldürmüşsün. Askerlerde bunun için kapıda, anladın mı?
Kimi öldürmüş olabilirim diye düşündüm, kafamda
kocaman bir boşluk vardı.
---Olmuyor, hatırlayamadım.
---Şimdi sana bir ipucu vereceğim, bakalım ne
hissedeceksin? Mine diye bir kadını tanıyor musun?
Mine ismini duyduğum an beynimde şimşekler çaktı,
ardından şiddetli bir ağrı duydum.Yüzümün kötü bir hal aldığı belliydi, ellerimle
başımı tuttum. Bu ismi duymak istememiş olmalıyım ki:
---Hayır, hayır,
Diye bağırarak:
----Ne olur beni bırakın, duymak istemiyorum.
Şeklindeki sözleri farkında olmadan seslice
söyledim. Doktor hanım bir şeyler olduğunu anlamıştı. Problemin kaynağını
bulmuş gibi sevinerek:
---Tamam işte seni engelleyen bu, bak nasıl
bunaldın. Merak etme yavaş yavaş her şeyi hatırlayacaksın, biraz sakin ol.
Ter içinde kalınca yatağa uzandım. Bu isim beni
neden bu kadar etkiledi diye kendimde şaşırmış, bu duruma bir anlam
verememiştim. Hemşire elime yüzüme kolonya sürerken serinleyip ferahladım. Doktor
tekrar soru sormaya başladı.
---Tokatlısın değil mi?
Düşündüm biraz, evet doğru söylemişti.
---Evet Tokatlıyım, Tokat’ın Turhal ilçesinden.
---İyi bak buraları hatırladın.
---Ne iş yapardın?
---Ne iş mi?
Biraz durakladım, ben ne yapıyordum ki? İşçi miydim,
köylü müydüm acaba. Doktor sustuğumu görünce:
---Başka soru sorayım.Annen var mı?
---Yok, yok evet, onu tanıyamadım, ben küçükken
ölmüş olmalı.
---Baban?
---Evet, köyde yaşıyor.
---Sen Düzce’de ne arıyordun?
---Şey, birinin yanına gelmiştim, kimdi acaba ?
---Çok sevdiğin biri miydi? Hep onun adını
sayıklamışsın.
---Evet öyle olmalı, ama kimdi bilmiyorum.
---Şimdi ben gideceğim, bu gün konuştuklarımızı bir
düşün, yarın yeniden geleceğim.
---Doktor ve hemşire gidince yalnız kalmıştım. Konuştuklarımızı
tekrar tekrar düşünüyor bir sonuca varamıyordum. Kim için buralara gelmiş, bir
cinayete karışmıştım. Kapıda da askerler beni bekliyormuş. Beni ne yapacaklardı
acaba? Yoksa hapishane…….Allahım oraya gitmek, orada yaşamak korkunç bir şey olmalıydı.
Bu durum özgürlüğünü kaybetmek demek ti. Ben bunu nasıl kabullenecektim? İçimde
isyan dolu korkular, demir parmaklıklı büyük loş binalar. Dört duvar arasında
aylarca, yıllarca yaşamak…Derin bir hüzün dalgası her yanımı sarınca
duygulandım, gözlerim doldu, bakışlarım pencereden uzaklara, çok uzaklara doğru
yöneldi.
----Allah’ım bana yardım et, sabır ver, yaşadıklarım
bir rüya olsun ne olur?
Bu arada
öğlen olmuş, yemek gelmişti. Sıkıntılı bir şekilde yemeğimi yedikten sonra içimi
saran umutsuz düşüncelerimle baş başa kaldım. Memleketimi, ilçemi, köyümü,
anneannemi, babamı, dedemi ve kardeşlerimi hatırlamıştım. Fakat bura da ne
aradığımı bir türlü hatırlayamıyordum. Düşündükçe hayaller içinde annemi
hatırlıyor, ırmak kenarında geçen günlerimi sanki yeniden yaşıyorum. Fakat Mine
ismi aklıma geldikçe gerildiğimi, terlediğimi ve asabileştiğimi fark ediyorum.
Saatler gelip geçiyor, ben arada bir kalkıp geziyor, camdan dışarıyı
seyrediyorum. Bir ara giydiğim pijamanın alt kısmını kaldırdım. Karnımda yeni
iyileşmiş bir yara izi vardı, tekrar tekrar inceledim düşündüm. Nasıl olurda da
bu yarayı hatırlayamam?
Düşüncelerim beni o kadar yormuştu ki, akşam
yemeğini yedikten sonra erkenden uykuya daldım. Garip görüntüler arasında kavga,
bağırtı, kan birbirine karışıyor, yaşananları birbirinden tam olarak
ayıramıyorum. Güzel bir kadın bana
alaylı alaylı bakıyor’’ Koca bebek, koca bebek’’diye söyleniyordu. Nefretle ona
doğru atılmak isterken nefes nefese kalarak ter içinde uyandım. Vücuduma bir
hal olmuş, her yanım titriyordu. Odada lavabo vardı ve kalkıp elimi yüzümü
yıkadım, ardından yatağa oturdum. Vakit gece yarısı olmalıydı. Ufak tefek ayak
sesleri arasında ara sıra konuşmalar da duyuyorum. Bir an dışarı çıkıp biraz dolaşmak, hava almak
istedim, ancak kapıda askerlerin bulunduğunu hatırladım. Camdan dışarı bakarken
gecenin karanlığında yaşadığım acı dolu olayları hatırlama başlamıştım.