Bir adam sokağın tam ortasındaydı.
Bir fotoğraf vardı elinde adamın.
Genç bir kızın fotoğrafıydı bu.
Kızın arkası dönük, saçları beline kadar inikti.
Yüzü görünmüyordu ama bir bahar havası taşıyordu.
Gözleri yeşildi belli ki; baktı mı öyle kocaman kocaman açıp bir nisan gibi yemyeşil olan, sözleri tazeydi kalbinden çıkıp gelen ve muhatabının kalbine isabet eden, özü lezizdi eminim, boyu nazlıydı kim bilir salınırken!
Bir fotoğraf vardı adamın elinde.
Elinde adamın kutsal bir güzellik vardı.
Kimse görmesin diye yakından bakıyordu sevdiğine, kimse almasın diye avucunda saklıyordu.
Onu cümle alemden kıskanıyordu.
Onu görüp de kıskanmamak elde değildi.
Adama hak vermemek haksızlıktı.
Ben baharda bir çiçek gibi gördüm onu; taze açmış, mis gibi kokmuş, rengarenk dolmuş.
Ortası sarı, yaprakları beyaz; bir seviyor bir sevmiyor diye fal bakılan...
Resim gibiydi kız, ay parçasıydı adeta!
Karanlığı yerle bir eden bir aydınlıktı.
Çirkinliğin zıddıydı tek kelimeyle.
Güzelliğin daniskasıydı.
Adamın yerinde olmak istemezdim.
Onu sevmek, binbir zahmeti göze almaktı.
Onu sevmek, onu binbir gözden korumak demekti.
Onu sevmek, ateşten gömleği giymek demekti.
Bile bile yanmak, kül olmak, savrulmak...
Bile bile onda yok olmak demekti.
Uzun saçlarına papatyalar diziliydi fotoğraftaki kızın.
Bir papatya...
İki, papatya...
Üç papatya...
Çok papatya...
Az sonra kız tek papatya oluyordu bakanın gözlerinde.
Tılsımlıydı sanki!
Fotoğrafa kilitlenip kalmış olan adam: "Sana ben ne kadar da vurulmuşum biliyor musun ela sözlüm? Göğsümü açmışım hedefgâh eylemişim. Sana yakalanmak için kendime ne de pusu kurmuşum. Ökselerin ayağıma takılmış, ellerin kelepçem olmuş, saç tellerin boğazıma dolanmış." diye serenat yapıyordu sevdiğinin fotoğrafına bakıp. Gören bunu ilanı aşk kabul ederdi. Desti izdivaç için bir ön hazırlık addederdi.
Kız, fotoğrafta yüzünü dönecek gibi duruyordu adama.
Fotoğraftan çıkıp konuşacak gibi...
Sarılacak gibi...
Tutup da adamın canını alacak gibiydi.
Kalbini almıştı.
Adam o kadar kendinden geçmişti ki sanki bir gazeteyi açmış da iç sayfasına dalmış gibiydi. Kıyamet kopsa umurunda değildi, biri gelip eskaza onun ense kökünde durup fotoğrafa baksa fark etmezdi. Kemende lüzum yoktu. Kızın papatyalı saçları adamın ömrüne atılan bir aşk kemendiydi. Gözleri takıldı takılalı o papatyalara, adam, kendinden geçti göçtü başka dünyalara.
Bir et parçası, bir kemik yığını gibi duruyordu.
Adam, çakılıydı olduğu yere.
Dalda asılı kalan tek bir yaprak gibiydi.
Kımıltısızdı.
"Ben sende tutuklu kaldım.
Tutkulu...
Utkum, aşkın olacak." diyordu hayranlıkla ve derinlikle baktığı fotoğrafa.
Bir aşkı anlatmak için onlarca cümleye, şatafatlı söze, cicili bicili söz oyununa gerek yoktu. Adamın bakışı elindeki fotoğrafı yakmazsa cehennem bile yakamazdı onu.
Bir insan bu denli çakmak çakmak olurdu.
Bu denli yakmak yakmak bakardı.
Bir aşkı anlamak için adama bakmak yeterdi artardı bile!
"Yakala beni koşmuyorum, tut beni saklanmıyorum. Sana ben kolay bir av oluyorum, aşkına tav..." diyordu fotoğrafa. Bir fotoğraf bu kadar mı şiirsel olurdu, bu kadar mı kalbi olurdu Allah aşkına? Adamın konuşmasına dahi lüzum yoktu. Çünkü sarf edeceği her söz bu güzellik karşısında yaban ve yavan kalırdı. Söylenecek her şey kızın duruşunda söylenmişti. Bir pozluk güzellik değildi bu duruş; bir ömürlük ve o ömre serlevhalık bir güzellikti sonsuza değin sürecek olan... Şiir bu fotoğraftı, bu fotoğraftaki saçları papatyalı kızdı. Adam şiirseverdi.
Adam fotoğrafı öptü doyasıya, kokladı ölesiye.
İçine çekti onun varlığını bitesiye.
Sonra kutsal bir hazineymiş gibi sol yanına koydu fotoğrafı adam, özenle dokundu son bir kez. Emniyette olduğunu hissetti.Yüzüne bir aydınlık geldi.Dudağının kıvrımına bir gülücük...
"Rabbim ne güzellikler yaratıyor." dedi. "Hayran olmamak elde değil! Artık gözüm açık gitse de gam yemem, şu iki bahtiyar gözüm bu dünya gördü göreceği bütün güzellikleri."
Önce uzunca bir korna...
Sonra kısaca acı bir fren sesi...
Bir adam sokağın tam ortasındaydı.
Boylu boyunca yerdeydi.
Bir fotoğraf vardı adamın kalbinin tam üstünde. Dudağında da yarım bir gülümseme...
Üzerine çekilirken ceset torbası fotoğraf düştü yere. Bir el, aldı fotoğrafı koydu adamın kalbinin üstüne, sonra adamın cansız ellerini de fotoğrafın üstüne... Ona çarpan adam şok geçiriyordu. "Yolun tam ortasındaydı, korna çaldım duymadı, fren yaptım tutmadı. Üzgünüm." diye haykırıyordu.