suçlu benmişim gardiyan öyle diyor. Neymiş suçum? Bana demir
joplarla vuran gardiyanın suratına vurmuşum. Gardiyan defalarca göğsüme göğsüme
vurmuş ama ben gardiyana sert bir yumruk atıp düşlerini kırmışım. Cezamı da hemen
verdi müdür bey. Kapattı dışarıya bakan tüm pencerelerimi. Yaptıklarıyla göğüs
kafesimi parçalayan, aklımı korkularla kaplayan o.
-suçlu neden benim memur bey?
+suçlusun sen aşıksın.
Susuyorum susuyorum gözlerimi kapattıkça varlığına, beynimde
yankılanıyor sözleri. Müdür bey ben değil miyim bu tek kişilik hapishanenin
mahkumu? Başka bağıran yardım isteyen yok bu koğuşta. Niye gardiyan gidip başka
hapishanelerde başka mahkumlarla ilgileniyor? Gitme müdür bey! Beni içine
hapsettiğiniz bu koğuşta eski gardiyanımı istiyorum ben. Gardiyan aynı elleri,
yüzü, renkli gözü... Ama bakışları
ayaklarımın değdiği zeminden daha soğuk. Davranışları eskiye göre çok değişik.
Bana bakan gözleri mazimizle çelişik. Önceden koğuşumun önünde benimle yatıp
kalkan ‘’benim gardiyanım’’ dediğim kadın yok burada. Gözleri bana boş bakan
kolları beni sarmak yerine kurumuş sarmaşıklar misali göğsünde buluşan kadın o
gardiyan değil. Müdür bey bu gardiyan bakışlarıyla üşütüyor hasta ediyor beni.
Ateşim çıkıyor öksürüyorum her geçen dakika daha da ölüyorum. Kapatıyor
pencereleri karanlığında kayboluyorum. Kapatıyor pencereleri nefessiz kaldığım
koğuşta boğuluyorum. Beni boğarken pencerenin arkasında yaktığı keyif
sigaralarının dumanlarını izliyorum. Pencerenin arkasından bana bakıyor,
gülüyor halime. Gözlerim kararıyor farkında değil. Daha derinlere boğuluyorum
karanlık koğuşumda. Bir film şeridi gibi geçiyor varlığı müdür bey. Aklımda
kaybolan son an ise arkasını dönüp gidişi...
Zayiat-ı Kelam