Saklı bir şehir mezarlığına gitmelisin. Mezarlığa kahveye girer gibi de girilmez ölülere
bir selam vermelisin seni duyuyorlarcasına ve
demelisin ki "Esselamü Aleyküm ya ehli kubur". Adamın evine geldin kuru kuru selam vermek olmaz
hediyeler sunmalısın dilinle bir iki dua okuyarak. Artık senden istediklerimi uygulamaya hazır ve nazırsın. Başın
biraz önünde
olmalı, cesetlere saygıdan. Bir köşesini belirlemelisin mezarlığın okumalısın mezar taşlarındaki
isimleri ve ölüm tarihlerini tek tek. Bir mezar bulacaksın oralarda bir yerlerde. Mezar taşının
toprağa yakın kısımları yağan yağmurun sıçrattığı toprakla biraz kirli gibi gözükecek.
Tıpkı sen
gibi değil mi? O mezarın yanında
bir yerde siyah bir poşet
bulacaksın. Korkma yırt poşeti. Böcek çıyan
falan yok içinde.
Kör düğüm attım o poşetin ağzına. Ve
poşetin içinde
bir kağıt. Küçük bir
tarif daha. Yazımı tanıyorsun
korkma zarar gelmez bu oyundan. Tanıdık gelen bir ismin mezarlığını
bulacaksın. Heyecanlanma sevdiğim senin için ölürüm ve öldüm
edebiyatı falan da olmayacak bu yolculuğun sonunda. O mezarın ayak ucunda bir poşet daha ve yine bir kağıt... Kağıtta şu kadar sağa bu kadar yukarı falan
bir tarif daha tarifin sonunda bir adım ötene bak yazıyor ve şaşırabilir belki sövebilirsin de. Oradaki gülü görmemen olanaksız. Gülün yanındaki
testiyle sula bakayım o gülü büyüsün biraz. Ve şimdi testiyi aldığın
yerdeki kağıdı aç. Notun aynısını buraya yazıyorum bilmeyenler okusun diye. Mezarlarda bitkiler gür olur cesetler gübreleştikçe toprağın altında beslerler onları. Bundandır bu gülü buraya dikmem. Ve bu gülü diktiğim tarihe bakarsan şayet bendeki öldüğün
tarihi görürsün. Belki senin değil başkalarının
cesetlerinin gübresiyle
büyüyecek
bu bitki ama niyetimi biliyorsun. Eve giderken al bir kutu kuru boya ve resmini
yap o gülün hatırladığın
kadarıyla. Ve resme iyi bak. Çünkü o
resim bende çürüdüğünün resmi eskiden sevdiğim kadın...
Zayiat-ı kelam