Kuyruk acısı
Beldelerin birinde bir oduncu yaşarmış
Evin ihtiyacını sağlamaya koşarmış
Kestiği odunları satıp geçiniyordu
Ne gurur duyuyordu ne de acınıyordu
Yine bir gün ormana odun için gitmişti
Bir yılan ölüyormuş ona yardım etmişti
Güneşte yanıverdi onu bitkin görmüştü
Hayata dönsün diye bir fincan süt vermişti
Yılan dile gelerek teşekkür eylemişti
Ben yılanlar sultanı Şahmeranım demişti
İlerde bir kuyu var sarayımdır orası
Hergün yanıma uğra öğle akşam arası
Her gün gel bana seslen, bir altın vereceğim.
Senin ihtiyacını artık ben göreceğim
Önce inanmamış yine varıp seslenmiş
Ya doğruysa diyerek hırslanmış heveslenmiş
Getirip oduncuya bir sarı lira vermiş
Ondan sonra oduncu her gün ona gidermiş
Fakirlikten kurtulmuş haca gidecek imiş
Gelinceye dek oğlu takip edecek imiş
Oğlunu çağırarak sırrını söylemişti
Kimseye deme diye tembihte eylemişti
Oğlu tarif edilen kuyuya geldiğinde
Hazinenin yerini öğrenip bildiğinde
“Neden onu öldürüp hepsini almayayım
Her gün bir altın için yollarda kalmayayım”
Böyle düşünüp hemen saldırmıştı yılana
Kuyruğunu kesmişti yılan kızmış olana
Isırıp zehirledi çocuk öldü orada
Babası hacı etmiş dönmüştü bu arada
Yılana seslenerek yılan çıkıp gelmişti
Oduncu demiş ona artık ölen ölmüştü
Gel artık unutalım bütün bu olanları
Yılan dedi arkadaş anlamam yalanları
Söyle unutulur mu hacıların hacısı?
Sende evlat acısı, bende kuyruk acısı
Buna hiç imkan yoktur, imkân varsa sen söyle
Ne kadar da istesek doğa kanunu böyle
Mikdat Bal