Bu benim hikayemdir.

            Baştan sona hüzündür ama bu hüzün de tercihimdir.

            Kimsenin suçu yok, katkısı da...

            Herkes bir şeylerden beslenir, semizlenir, demlenir.

            Yanar, pişer...Düşer kalkar... Yaşar ölür...

            Art niyet aramayın, başka mana da bulmayın.

            O nerededir, kimdir, bilemez ki kimse!

            Yüreğimde o kadar derin yer etmiş ki yerini yurdunu bilmesem de ona ikamet olarak yüreğimi vermişim. Tapusunda onun adı var. Zaman ötesi bir şey bu mekan üstü... Bir ben biliyorum, bir de rabbim!

            Ben sana berceste diyorum. Ne de yakışıyor sana, ömrümün bercestesi... Mısra- ı berceste diye bir terim vardır edebiyatta. Bir şiirin içinde seçilmiş olan dize, dikkati çeken, beğenilen ve hafızada kolayca kalabilen... İşte sen de bende seçilmiş olansın, akılda kalansın, beğenilensin.

            Öylece kal hafızamda. Bir mıh gibi, bir kazık... İşle içime çıkmaz boya ile, alnıma yazıl kader diye. Yaşayayım seni...

            Ne kadar da büyüterek seviyorum seni.

            Bir taş atmışım göle sanki, dalgaları o kadar büyüyor ki! Her zerreme vuruyor içimdeki sen dalgaları. Akılma, kalbime, gözlerime, kulaklarıma, kollarıma, ellerime...

            Elalım, neymişsin sen böyle?

            Rabbimin en güzel hediyesi...

            Ömrümün tek kolyesi...

            Bir tutam boya atmışım gökyüzüne mavi diye. Sen kalk bütün göğü mavi eyle! Olacak aşk değil bu! Sevdam böyle işte. Çiçeklerden papatyayı es geçerim biliyorsun, sevdalardan seni... Ötesi yok bana.

            O kadar doluyum ki sana, bütün papatyalar içimde saklı, bütün yağmurlar, bütün baharlar, bütün sevinçler... Bir gelsen var ya bana düşüp bayılmazsam ne olayım!

            Acıyla hüzünle, gözyaşıyla, kahırla... Gıkım çıkmaz inan, kesseler etimi, çekseler tırnağımı... Tek sen ol kalbimde!

            Sensiz bir tadı yok fiziki alemin, bir anlamı...

            Caddeler tenha, sokaklar izbe, insanlar yabancı, her şey acı...

            Gökyüzü hep gri, yeryüzü hep flu... Ateş hep serin, su hep sığ, toprak hep nemli, hava hep küflü... İçim dışım sensizlik olmuş. çapım düşmüş, payem sökülmüş, aklım alınmış kalbim körelmiş. o kadar çok kelimem var ki sana sarf edeceğim. Ama şöyle bir şey var boğazımda bir yumru gibi duruyor. tıkanıyorum senden bahsederken... Gözyaşlarım hazır kıta  bekliyor adını söyleyince. İnce bir sızı yer ediyor yüreğimde, gözlerim kararıyor. Senim çıkıyor, tansiyon diye. Senim çok yüksek...

            Sana yokluğunla geçen günlerimi anlatsam hoşuna gider mi?

            Anlatsam roman olur herkes ağzıyla!

            Anlatmayacağım inadına, şiir olsun bende, berceste... En güzel dize... Başka bir şey lazım değil bize.

            Yoksun değil mi şimdi bende, sen kendine aklına gül! Sen bende asla yok olmayacaksın, buna müsaade etmeyeceğim. Canım çıksa müsaade etmeyeceğim, aklımı yitirsem de seni aklımdan çıkartmayacağım. Bu kararlığı gör diyorum.

            Sebebi ne diye sorma!

            Seni bir şeyler için sevmedin.

            İçimden geldiği gibi sevdim.

            Ben sana bu yüzden berceste diyorum. Ömrümün en güzel dizesi oluyorsun, en güzel cümlesi, en güzel kelimesi...Ömrümün tek hazinesi...

            Bana sensizliği hediye ettin.

            Mis gibi bir sensizliğim var.

            Sensizlikte bile sen var bana.

            Nur topu gibi bir sensizlik...

            Rabbim sensizlikle imtihan ediyor beni.

            Ömrümün bercestesi... Yani en güzel dizesi, akılda kalan dizesi...

            Hem güzel, latif manasına da gelir berceste, seçilmiş bir de. Ya da sanat değeri yüksek olan dize... Hepsi de sana uyar! Güzelsin bunda şüphe yok, seçilmişsin buna da itiraz yok! Sanat değeri yüksek olan dizesin, bu bende öyle! Daha ne diyeyim sana.

            Eğer maksud aşksa sen yetersin bana diyorum. Eğer yeni bir Leyla lazımsa uğruna çöle düşülecek bu sensin. Bir güle gerek varsa bu sensin... Bir dağ kazılacaksa uğruna bu da  sensin. Her şeye bir mazeretim var, bir senim... Mum yanacaksa eğer onun ateşine pervane de lazımdır. Güneş doğacaksa ona dönecek olan papatya da vardır.

            Çok güzel seviyorum, seni çok temiz...

            Sen ülkenin en batısında, ben ülkenin en doğusunda. Sabah bende doğan güneş, akşam sende batıyor. Bu yüzden güneşe içimin yangınlığını yüklüyorum, özlemimin yakıcılığını... Yokluğunun cehennemini...  Sen güneşi sadece ateşten bir cisim olarak mı görüyorsun yoksa? Evrenin ısı ve ışık kaynağı... Yüreğimi görmedin daha! Güneş pek serin kalır.

            Sana berceste diyorum.

            Boşuna değil bu!

            Dizelerimin üzerindeki yaldızsın, ömrümün ortasındaki yıldız...

( Berceste başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 19.03.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu