Hayatın çok net bir tanımı olmamakla birlikte; yaşayan canlıların etkinliğine verilen bir isimdir…
Hayat, ‘Canlı bir organizmanın, içerisindeki kararlılığı biteviye sürdürme eğilimi, metabolizma, büyüme, uyum, reaksiyon ve çoğalma gibi özellikleri bünyesinde taşıyan varlıktır’ şeklinde izaha çalışılmıştır.
Hayata, felsefi, sosyolojik, biyolojik ve dini birçok tanım da getirilmiştir…
Ancak biz hayat deyince öncelikle Yüce rabbimizin “Hayat” sıfatını hatırlıyoruz ki, diğer canlıların hayatiyeti de işte bu ezeli ve ebedi hayata sahip olan Yaratıcının, bu vasfının cüz’i olarak canlı mahlûkata yansımasıdır…
‘Hayat dirilik, canlılık demektir. Allah kendi şanına mahsus bir hayat sıfatı ile vasıflanmıştır.
Allah’ın ilim, irade ve kudret sıfatları ile vasıflanmasının bir gereği olarak hayat sıfatı da vardır. Hayatı olmayan bir şey, bilmekten, dilemekten ve yapabilmek gücünden yoksun olur. Bu ise, yaratıcı için büyük bir noksandır.
Bu sıfatlardan mahrum olan bir varlık, kendi kendine hiç bir şey yaratamaz. Hele bilgi, düşünce, dileme ve güç sahibi olan varlıkları yaratmaya asla kabiliyetli bulunamaz. Çünkü hiçbir eser, yaratıcısında bulunmayan bu gibi vasıfları taşıyamaz.
Onun için doğa adı verilip gerçekte ilim, irade ve kudretle nitelenmeyen ve varlığı nesnelere bağlı olarak düşünülüp, onun dışında varlığı bulunmayan şuursuz bir varlık asla bir yaratıcı sıfatını taşıyamaz.
Sonuç şudur ki, kâinatın yaratıcısı olan Allah, Hayat sıfatı ile vasıflanmıştır. Hayyü’l-Kayyûm’dur (Hem kendisi diri, hem de her şeyi dirilten ve ayakta tutandır.)’
Bu malumatı aktardıktan sonra ‘hayat’ için söylenen bir takım sözlere bakalım:
· Hayat hareket, hareketsizlik ölümdür. (Lewis Morris)
· Hayat, küçücük şeylerden meydana gelen kocaman bir demettir. (Oliver Wendell Holmes)
· Hayat iki dipsiz karanlık ortasında bir kibrit alevidir. (İsmail Habip Sevük)
· Hiç bir şey hayat kadar değerli ve kıymetli değildir. (Euripides)
· Silgi kullanmadan resim çizme sanatına hayat denilmektedir. (John Christian)
· Hayatın değeri uzun yaşamasında değil, iyi yaşamasındadır. (Montaigne)
· Hayat, insana bağışlanmış değil, ödünç verilmiştir. (Publilius Syrus)
· Hepimiz hayatın kısalığından söz ederiz de boş geçen zamanımızı nasıl kullanacağımızı bilmeyiz. (Seneca)
· Hayatın ne kadar kısa olduğunu anlamak için insan çok yaşamalıdır. (Scehopenhauer)
· Sakin ve mutlu bir hayata ancak fazilet yolundan varılabilir. (Jurvenal)
· Maddi hayat muvazene(denge)ye, manevi hayat doğruluğa dayanır. (Victor Hugo)
· Hayattan yakınanlar, ondan olmayacak şey isteyenlerdir. (Ernert Renan)
Bu hayat bana, insanların çoğunun gülemediği için ağladığını, susamadığı için konuştuğunu ve laf olsun diye yaşadığını öğretti.
Bazen içimden bazı insanlara ‘görüşürüz’ yerine, ‘işin düşerse gene beklerim’ demek geliyor!
Hayat, durup bir mucize gerçekleşmesini bekleyecek kadar uzun değil.
Gölgeler düşse de yüreğinin üstüne, güneşini sakın söndürme hayata! Umut yoksa yarınlar uzak kalır insana.
Evrenin ve Kitabın merkezinde insan olduğuna göre, insanın hayatı emanet olması hasebiyle oldukça önemlidir. Dünyada olup bitenler zaman zaman, her ne kadar insanın yaşama hevesini kırsa da, öteki gerçek âlemin kazanılması bu dünyada gerçekleşeceğinden dolayı başı ve sonu olmayan hayat sahibi Yüce Allah’ın biz kullarına bahşeylediği hayatı O’nun bizden istediği gibi yaşamazsak asıl maksadın hasıl olmayacağı muhakkaktır..
Bu bağlamda, çeşitli bahanelerle – aradığını bulamamanın psikolojisiyle- ömrünü heba edenler veya kafasına, zevkine ve keyfine göre hayatını tüketenlerin işte o zaman vay haline!..
Sonra, bu dünyada inanmış olup da her istediğini elde eden kaç kişi olmuştur ki?..
Akıllıyız diye geçinen ve dünyayı yaşanmaz hale getiren beyinsizlerin yüzünden her ne kadar da yaşanılası kalmamış olsa bile bizlere umutla korku arasında bir çizgide durarak takdir edilen hayatımızı, Mevlâ’mızın arzu ettiği istikamette yaşamamız gerekir… Sözlerimizi Necip Fazıl Kısakürek’e atfedilen bir vecizesiyle noktalayalım:
“Bu dünyayı fazla takmayın kafanıza, nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız!”
MFK