Baksaydın gözlerime sana neler söylerdi
Sükûtun mahzeninde ne kelamlar sır kaldı
Bilsen neler öğretti bana bu sevda derdi
Gönül aşk kafesinde, kanatlarım hür kaldı
Gün oldu meramımı kal diliyle anlattım
Gün oldu meramımı hal diliyle anlattım
Gün oldu meramımı el diliyle anlattım
Fehminin karşısında bu gönlüm bizar kaldı
Dünya kelamında yok söylediğim satırlar
Bu sözün muhatabı anlayışlı südurlar
İnsan o ulvi demin bir anını hatırlar
Soldu gül yaprakları, elde sade har kaldı
Dağa taşa baksaydım anlardı hallerimi
Yıldızlara uzansam tutardı ellerimi
Mahlûkatın cümlesi çözerdi dillerimi
Peşinde yorulduğum şimdi bana kâr kaldı
Gözlerim konuşurken bende değil gözlerin
Ne anlamı kalır ki dinlenmeyen sözlerin
Sen esiri olmuşsun bu dünyalık hazların
Sabır bendim çatladı incecik bir zar kaldı
Bu taştan yüreğinle sen arif olamazsın
Sükûtun lisanında kaç harf var bilemezsin
Bin yıl çölde dolaşsan kemali bulamazsın
Faniyi gören gözün hakikate kör kaldı
Bu lisan mı yetersiz ben mi acizim yoksa
Dağlar taşlar konuşsa, biri karşıma çıksa
Beni her şey anlardı şu halime bir baksa
Allah’ım sen şahitsin bir bigâne yar kaldı