Hani Şems bir gün kaybolmuştu ya ortadan! Mevlana "Şems" deyip ağlar olmuştu 24 saat.  Bir gün uzun yoldan bir adam gelmiş ve "Şemsi gördüm, Şems'ten haberlerim var." demişti. Adamı, Mevlana'nın huzuruna çıkartmışlar ve anlatmaya başlamış adam.  İpe sapa gelmez, tutarsız şeylermiş anlattıkları.  Mevlana da adamın söylediklerini pür dikkat  dinledikten sonra çıkartıp hırkasını vermiş adama. "Anlamadın mı  Ey Rumi, adam yalan konuşuyordu." demiş yanındakiler, niye hırkasını verdiğini merak ederek.  "Ben" demiş  "Onun Şems ile ilgili yalan haberine hırkamı verdim. Eğer doğru olsaydı anlattıkları, emin olun canımı verirdim ona!" İşte ben de sana dair bir yalan habere dahi canımı veririm Papatya!

         Sana dair herhangi biri bile benim hayatımdaysa ve yanımdaysa bir şekilde bu bana umuttur sevgili! Bu umuda dayanarak yazıyorum sana. Karanlığın en koyusundayım ve ufacık bir ışık sızıyor ömrüme. Kuyunun en dibindeyim ve bir el uzanıyor yukarılardan. Beni unutlardan umutlara taşıyan varlığın işte, uzakta da olsan, dünyanın öbür ucunda da olsan kalbim hep seni düşünüyor ve yaşıyor. Gidebilirsin benden çok uzağa, konuşmayabilirsin de benimle! Ama her nerede olursan ol, yüreğimin tam da ortasındasın. Çakılısın bir mıh gibi aklıma, yüreğime vidalısın.

         Ne kadar da çok yoksun ömrümde? Hani var da yok derler ya, aynen öyle! Yüreğimdesin her an ama yanımda değilsin, ömrümdesin ama yoksun ! Sanki hiç olmamışsın gibi. Sahi bir kere görseydim seni belki de kör olurdum herkese. Seni görmeden körkütük olmuşsam eğer, görsem kim bilir ne halde olurdum şimdi? Verilmiş sadakam varmış sevgili!

Emin ol bir kez görmüş olsaydım seni, tek ölüm ayırırdı beni. Rabbim yokluğunu düşmanıma dahi vermesin. Anla halimi diye söylüyorum tüm bunları.

            Ömrüm hep kahır olmuş sensiz, hep zehir olmuş. Rabbim bana ne de güzel sabır vermiş. Gören şaşırıyor sensizliğime. Çöl nasıl güneşsiz olmazsa, çim nasıl susuz yaşamazsa, insan nasıl nefessiz kalmazsa işte öyleyim. Ben de sensiz olamazdım, sen nefestin bana. Öylesine seviyordum seni. Göğe şarkılar söyleyen serçeler gibiydim. Denize balıklamasına dalan martılara benziyordum. Kavgaya gözü kara giren adamdım. Sevdaya körü körüne dalan...

            Duvarlara adını yazan bendim Papatya diye. Polis peşimdeydi sırf bu yüzden. Seni sevmekten suçlanmak istiyordum işte! Zaten ruhum sana mahpus, bedenimi koysalar zindana ne çare? Ömrümün  en anlamlı anları seninle olduğum anlardı. Zaten beni bilenler halimden anlardı seni sevdiğimi. Çünkü sen vardın her anımda. İstikametim sendin, menzilim...

            Sen beni içine alan kocaman bir dünyaydın ve tek benim için dönmeliydin. Düşünsene seni nasıl sevdiğimi. Bu hoşuna gitmiyor muydu? Söylesene... Ve ben o kalbi sığınak bilendim. Sıcak bir yuva, bir oda, bir yatak... Kendimi güvende hissettiğim tek yer sendin. Dünya umurumda değildi çünkü senden başka bir şeyin umurumda olmasını istemiyordum. Yokluğunda çok bilendim, bilesin! Gözyaşlarım daha da keskinleşti. Jiletin iki keskin ucu gibiyim, can kesiği her yanım, derince... Kesiklerim ince ince... Sevdi mi insan bıçak gibi kesmeli sevdiği yüreği; kanatmalı ve çokça acıtmalı... Kağıda, kaleme dillendim sonra. Gören mecnun saydı beni zamane ve her gece illendim duyan gizlendi.

            Balığın sudan çıkarılması gibi bir şeydir anlatmak istediğim. Yokluğunda çırpına çırpına can verdim. Yıla bağladın ayları, yetmedi inada bağladın ve ben inan her gece aralıksız ağladım. Yağan yağmurlar bile benden az yağdı. Esen rüzgar benden az esti, öyle estim ki sensizlikte üşüdüm. Ve hastalandım sana, iyileşmek istemedim asla! Sana hastalanmak mükemmelmiş. Bir bakışın ağrı kesicim oldu, bir sevişin antibiyotiğim.

            Yediğim içtiğim her şeyde senden bir iz aradım. Konuştuğum, güldüğüm, oturduğum, kalktığım herkeste senden bir iz aradım. Elinin değdiği her yeri tutup öptüm. Şehrin her yerinde ayak izlerini aradım. Gülüşünün yankısını, sesinin melodisini duyumsamaya çabaladım. Baktığın vitrinlere baktım, gözlere kilitlendim. Senden bir iz bulurum umuduyla insanları sevdim. Umudum boşa çıktı.

            Sayamadım sensiz geçen anları, takvim yapraklarını koparamadım, saatleri ileri alamadım. Düşmanı oldum sensin geçen her günün. Mutsuz oldum, bu dünyanın kahredeni ve söveni...

            Kaç ay oldu seninle konuşmayalı, görmeyeli yüzünü, sesini duymayalı... Sana dair bir haber almayalı... Yazdığım her şeye sirayet eden sevgili! Olmadığını mı zannediyorsun bu yürekte ? Eğer öyleyse şaka gibisin! Sensiz bir an bile atmıyor bu kalp. Aldığım her nefes sana kavuşacağım günedir. Gördüğüm tek sensin, bildiğim, sevdiğim. Bütün güzellikler sana varıyor. Bir nehir gibi sana akıyorum gürül gürül hem de ! Hislerim şırıl şırıl sana akıyor, gözlerim pırıl pırıl sana bakıyor. Bütün muhteşemliklerin fonunda sen varsın. Gök desem mavi oluyorsun, çiçek desem papatya! Anlasana halimi, daha ne diyeyim sana? Kudret kalemi ile yazılmış olan alın yazımsın.

            Seninle ilgili yalan bir habere dahi canımı veririm. Ya doğru olursa bu haber, gerisini sen düşün.

 

( Ne Kadar Da Çok Yoksun Ömrümde? başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 25.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu