( Şiirin hikayesi )

elimi atsam içimdeki boşluğa
dağılır mahcup yanım

üzerine basıp geçtiğimiz çimler
asfaltta jet gibi giden arabalar
yazıp duran şairin gölgesine afiyet

pek bir güzel televizyonda dizi keyfi
koltuklar rahat mesela
insanlar ekstra larc
aldatmanın racon kesmenin bini bii para
kimin eli kimin cebin deyse 
muma üfledi rüzgar
alacaklıydı bulut mesela
o yüzden 
göç etti başka gökyüzüne sessiz

öyle işte! 
safran güzün gölgesi değince ufka
kadın giysileri dikiyor hünerli eller
bende terziyim ya 
bilirim 
her gün yeniden yinelenen provadır hayat

bütün seslere kırgınım şimdi 
hatta biraz da kızgın
hep mi kendini anlatır insan
vazoda solan çiçekleri
öldürdüğümüz böcekleri
ustayı katleden çırağı 
okula geç kalan çocuğu
evden kaçan kadını
anlatsam biraz da mesela

kaldı ki 
kaç martı daha simit arayacak sahilde
uğulduyacak sonra fırtına
yine de göğün serin yerinde dinlenecek kuşlar

...



1




gecenin nefesini keser karanlık 
edepsiz haykırışlar denizin kollarında



bir şair daha dirilir
atlar yürür vahada
şiirin teni gökyüzü
gözleri yıldız bakar uzaklara

mesafeler seslere karışır/ 
kendimi atlatamadığım kasım'da



cebimde 

aynı soluk resim
buz gibi gözler
hani o kazakla/ yakası mavi... 
neyi anlatıyordum sahi

pusların arasında
sallandığımız salıncak 
kendi ipleriyle oynuyor kuklalar
zincirini kırmış firari bir mahkum
kaçış yok oysa 
anlayamıyor daha

bütün tanımlamalardan zayıf aldığım derste aklım 
vidaları yağlanmamış aletler gibi gıcırdıyor zihnim
çağrılmadan içeri dalıveren paslı bir hayalse cabası 


bıraksam bu gereksiz konuşmaları
belki ay ışığı atlayacak camdan 
ve damdan düşecek tıkırdayıp duran kedi
bu karalamaların bir anlamı olmalı 
insanlar da ağaçlar gibi bilinse her çizgisinden mesela
şiir ölse çocuklar ve 
yaşasalar satır satır 
toprak kokmasalar bir daha




2



kimileri vardır hani
demli çayla bastırır efkar saatini 
köstekli saatinden tanıdığımız teoman abi mesela
küsüp küsüp barışmaları bir de cavidan'la
renkler yer değiştirirdi kendi ekseninde
ne güzel aşktı onların ki sahi
leman ablanın dilinden mahalleye yayılıveren dedikodu cümbüşü 
ayaklı gazete desem değil
latife benimkisi
kallavi ağırdır manipüle edilirken rakının dibi




3




bakamıyorum adın geçerken 
gözlerimle cilveleşiyor o an deniz
üzerinde ölü kuşlar 
tellere tünemiş martılar
bir yanlışlık var bu işte belli ki
belki de
sıradan bir günün kursağına kazınmış öğle yemeğim
şimdi diyorum gidip alsam homurdanır mendebur


iri gövdeli tonozları gölgeleyen bir sela
dönülmeyen yolda yine biri
düşüp duran yapraklardan belli

dalıp gitsem 
uzaklardan gelir münir nurettin'in sesi 
ki;
radyonun pili yok
hem 
dalış yasağı koydular balıklar öleli
sandalımda yalnızız gece kuşlarıyla
bir de; 
ören yerinde çakır keyif hüzün




4




beklentilere duyulan aptalca yenilgi
hayalet misali gezip durur godot
her beklenti kendine çıkar demez çıkıp biri
bekle... bekle...

-sıradan bakışmaların konçertosu dur aşk
kimse ölmez ve kimse gelmez beklerken-
ayağına gideceksin belli ki

ceketimin önü açık mesela
rüzgar sokuluyor az daha

desem ki;

mesafemiz bir anlık

sevişmesi kasım'da rüzgarla ten'in...





maide

( Kasım Da başlıklı yazı maideözgüç tarafından 6.11.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.