SANATÇI GÖZÜNDEN
Sanatçı; her şeye aşkla bakabilen, farklı görebilen bir kimsedir. Kimi zaman iyi bir okuyucu kimi zaman başarılı bir yazar, bazen kadife sesli bir ses sanatçısı bazen de ortaya kalıcı bir eser çıkarabilmek için uygun zamanı bekleyip çırpınan sabırlı bir bilgedir kendisi. Lamartine: “Sanatçıya iki göz yetmez.” diyor. Onun gören gözü ve duyan kulağından başka kalp gözü de sanatsal yorumlarını üretir.
Kemal Tahir’in “Esir Şehir üçlemesi” adıyla anılan kitaplarını okudunuz mu? ‘Esir Şehrin İnsanları’, ‘Esir Şehrin Mahpusu’, ‘Yol Ayrımı’ adıyla birbirinin devamı niteliğinde olan üç ciltlik eseri var yazarımızın. Bu üçlemeyi sırasıyla okuyanınız var mı? Pedagojik Formasyon Eğitimi dönemimdeki öğretmenlik stajı sürecinde Esir Şehir üçlemesinin 1.kitabı / 1.cildi olan “Esir Şehrin İnsanları”nı okumuştum. Kitapta Mütareke dönemi aydınları anlatılıyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul’daki sivil aydınların durumu ele alınıyor. Kâmil Bey, romanın ana kahramanı. Karadayı gazetesi, halk, İstanbul’da yaşananlar… kitapta kendini ele vermiş. Açıkçası birinci kitaptan sıkılınca diğer iki cildini okumak istemedim.
‘Esir Şehrin Mahpusu’ ve ‘Yol Ayrımı’nda Kâmil Bey’in yaşadıkları, macerası devam etmektedir. Aslında başka bir kitaba geçmeden, üç cildi de sırasıyla ve araya zaman girmeden okumak en güzelidir. Bitirmeniz gereken tezler, ödevler yoksa yahut zamanınız oldukça bol ve kalın kitapları aralıksız okumak için keyfiniz demindeyse okumanızı tavsiye ederim.
Fi tarihinde İstanbul’a göç edenler vardır etrafınızda. Savaş, salgın hastalıklar, kuraklık, iş arama, beyin göçü ve daha birçok sebep Türkiye’min güzel şehri İstanbul’a yönlendirir insanoğlunu. Şiirler, romanlar, oyunlar, kasideler, öyküler, destanlar hep İstanbul için kaleme alınır. Şiir kokar bu şehir ve adamı şair yapar. Sanat, sanatçı işte böyle şekillenir bu şehirde. Marmara’nın hassas kelebeği, tarihin eşsiz kahramanı, padişahlar şehri, sanatçıların gözbebeğidir İstanbul.
Sanatçı, kitaplar, tarih, edebiyat, el sanatları… Kelimeler sözlüğe dönüşünce heyecanlanırlar. Sanatçı; kimi zaman bir senarist kimi zaman oyuncu, kimi vakit bir yazar kimi vakit bir şair, bazen de ünlü bir ressam olarak çıkıverir karşınıza. Bir sanatçının, sanat erbabının gözünden yorumlamalı şu hayatı. Bakın o zaman ne kadar renkli göreceksiniz siyah-beyaz çevrenizi.
Lokman Hekim’e: “Hikmeti kimden öğrendin?” diye sormuşlar. O da: “Körlerden öğrendim; çünkü bir yeri değnekleriyle yoklayıp iyice anlamayınca adım atmazlar.” demiş. Görme engelliler gerçekten çoğumuzdan daha bilinçli ve tecrübeli gözlemcilerdir, sağlam adım atarlar. Sanatçı da kimi zaman kalp gözü geniş insanların penceresinden bakıp kalemine alır gözlemlediklerini. Bazen iyi bir roman, kafiyesi uyumlu bir şiir, tavsiye edilen kaliteli bir tiyatro oyunu, beğeniyle okunan edebi bir öykü bile huzur verir kişiye. Sanatçı; sanat için, toplum adına üretip sevdirmekten yanadır hep.
Bir sanatçının gözünden bakmalı bir kez de etrafımıza. Islak bir yapraktan, tozlu kitap raflarından, uçuşan arılardan, saksıdaki tomurcuktan bile keyif alır insan. Sanatçı bir dostu olmalı insanın şu hayatta. Kim bilir belki de annemizdir, karşı komşumuzdur yahut örnek bir öğretmenimizdir belki de o sanatçı karakteri. Bir insan sanatçı doğmasa bile sanatı kendi elleriyle yoğurup sanatını doğurabilir. Ebru, filografi, heykel ustalığı, resim sanatı, mandala, minyatür, çini, tezhip… Daha bir sürü türleriyle kucaklaşır sanatın her dalı. Bir sanatçının gözünden bakmalı hayata ve bir sanatçı gözüyle yorumlamalı kelimelerimizi.