"Görüşelim." dedim bir akşamüstü o ay yüzlü yâre. Gökte yıldızlar
şahittir onu nasıl sevdiğime, geceleri nasıl uykusuz kaldığıma ve onun
adını nasıl haykırdığıma?
Sardığım
tütün yaprakları yarama bastığım barut olur, bakabilirsin. Sensiz içtiğim
çaylar tavşan kanı değildir; ayrılığın kahrıdır çektiğim, hüznün gözyaşlarıdır
demlediğim, dibini bulduğum şişe terkidir.
Ne yaman bir
sensizliğe düşmüşüm. İftarı açmak için okumasını beklediğiniz ezan gibi olur
yârin gelişi; vakit daraldıkça ezan okunmaz olur. Ve sen gelmez olursun. Vakit
geçmez, ağrı dinmez olur. Karanlığın atlasına adını nasıl yazdığımı aya
sorabilirsin, inanmazsan! Bir mahya gibi durur senin adın gönlümün semasında.
Bülbül
çırağım olur hüzünde, adımı andığında şakımasını kesip bu kez benim içinde
bulunduğum hali aklına getirir ve susar. Gül bile şapkasını çıkartır seni
düşündüğüm her anı görünce.
Yer de
şahittir seni nasıl sevdiğime. Gezdiğin her yeri kutsal bir mabet gibi
gördüğümü sen bilmezsin. Yaşadığın şehri sırf sen yaşıyorsun diye nasıl
sevdiğimi anlatamam. Anlatamam işte!
Sırf sen
seviyorsun diye dünyanın her karış toprağını papatyalarla donatmak gibi uçarı
hayallerimin olduğunu da bilemezsin çünkü seninle hiç yüz yüze konuşamadık. Ve
ben senin nasıl güldüğünü hiç
bilmiyorum. Gözlerindeki hüzne hiç dokunamadım, o güzelim ellerini hiç
tutamadım.
Ah be
sevdalım! Ben "Görüşelim."
diyorum sen kalkıp "Karşıma çıkmaya
yüzün var mı?" diyorsun. Karşına çıkmaya değil de seni sevmeye bir
ömür yüzüm var. Ben seni hiç görmedim ve seni görmeden sevdim. Büyüttüm
yüreğimde, kıyamadım saçının bir teline bile, ak gerdanına kolye oldum bazen
düşlerimde, dudağının kıvrımına bir gülüş oldum bazen de, gözlerinin yeşiline
bir ton, sesinin buğusuna bir renk...
Güldün mü
güneş doğdu diye ötmeye başlar horozlar, ağladın mı yağmur yağıyor diye
şemsiyesini alır insanlar. Konuştun mu kulaklar pür dikkat kesilir bu ilahi
ezgiye. Rabbim onun bendeki zaafiyeti bir dağı ortadan ikiye böler, okyanusu
boşaltır, yeri ters yüz göğü alaşağı eder.
Sana iltifat
bile azdır
İltifatların
toplamı bile...
En iltifat
bile...
Mübalağalı
bir şekilde seviyorum; aşırı...
Herkesi bir
kalemde silecek ve seni tek geçecek şekilde...
Herkesi bir
yana koyup seni merkeze alarak...
Bu kalbin en
yüksek değeri sensin.
Kalp
grafiklerimin üstündesin.
Kalbimin tam
da ortasındasın.
- Görüşebilir miyiz seninle? demiştim
büyük bir arzu ile.
O, yüreğimin tapusunu ezeli olarak almış olan güzel!
Bana
öylesine kızgın ve dargınsın ki!
Sana bir kahve
söylesem barışır mıyız?
Bir kitap
alsam ya da...
Yoksa bir
demet papatya mı?
Ya gelsem...
Gelsen.
"Karşıma çıkmaya yüzün mü var?"
diyorsun ya, ölüyorum sana. Ben seni yüzsüzlük yapıp sevdim. Çirkinliğimi vurma
böyle yüzüme. Hem aldanma öyle sensiz kalışıma, uzaktan bakışıma, içten
yanışıma. Ben seni yokluğunda büyüterek yaşıyorum. Ve inan ki kocaman
seviyorum. Rabbime şükürdür seninle ilgili her sözüm. İyi ki varsın can özüm.
Yüz tane yüzüm olsa herbiriyle ayrı
severim seni. Bin tane olsa da bu böyledir, milyon tane olsa da! Rakam
istiyorsun bende yok ama kelime istersen sana olan sevdamın sınırı için sadece
şunu söylerim: Sonsuz....
Sen
kıyılarınde ben dalgası...
Sen
sahilinde ben fırtınası...
Allah'ım
onsuz geçen her dakika bir asır gibi gelir bana. Onunla geçireceğim her dakika
ise eminim an gibi gelir bana.
- Karşıma çıkmaya yüzün mü var? diye
soruyorsun ya, sana cevap olarak şunu söylemek istiyorum:
- O kadar çirkin değilim!