Sabahın o saatinde babam işe gitmiş bile, kapıyı annem açtı. Heyecanı görülmeye değerdi.
soruları ard arda sıraladı.
-Oğlum, yavrum çok merak ettik seni. Neredeyse baban izin alıp Eskişehire gelecekti. Nasılsın?
Başına bir iş gelmedi ya. Hiç bu kadar ara vermezdin bir şey mi oldu?
-Anne...
-İhtilalle ilgili bir sıkıntı yaşadın mı? Evinizi falan bastılar mı?
-Anne...
-Tamam oğlum tamam, iyi ol yeter.
-İyiyim anne iyiyim de
-Evet de si ney
-Yorgunum anne, çok yorgun
-Peki kahvaltı yap, sonra yat hemen, dinlen.
-Yok aç değilim
-Nasıl aç değilsin, çok zayıflamışsın baksana
-Anne...
-Oğlum neden anne deyip duruyorsun? Var evet, var bir şey sende, saklama bir şey varsa.
-İzninle odama gitmek istiyorum
-Peki, ablanlar görselerdi bari, kalkarlar şimdi. İşe gidecekler az sonra.
-Yok annem bekliyemem, sonra görüşürüz.
Odama girdiğimde her şey üzerime yıkılır gibiydi, üstümü değiştirip kendimi yatağa zor attım.
Yorganı kafama kadar çektim. Hemen uyumuşum.
Çok fazla uyuduğumu sanmıyorum o arada bir rüya gördüm.
"Eskişehirdeyim. Bir pansiyona gidiyorum. Pansiyon sahibi yerim yok diyor. Neden diye soruyorum
Zor günlerdeyiz, bütün odalar işkence görmüş yaralılarla dolu, bir kişilik bir yatak var ama
o odadakilerin durumu çok ağır yüreğin kaldırırsa orayı vereyim diyor. Çaresiz peki diyorum.
Odaya giriyorum bir de ne göreyim ev arkadaşlarım kanlar içinde yatıyorlar. Bir Hintli var
yanlarında onlara çeşitli ilaçlar sürüyor. Konuşmak istiyorum, cevap verecek durumda değiller.
Hintliye durumlarını soruyorum, Türkçe konuşuyor. Birazdan yine götürecekler bunları, zaten
durumlarıda pek iyi değil diyor. Kim götürecek diyorum. Sizi daha önce kim götürdüyse onlar
diyor. Peki ben, beni de götürürler mi diyorum. Seni öldü biliyorlar, ama görmesinler kaç
istersen diyor. Hızla odadan çıkıyorum, sonra pansiyonun dışına, kaçmak istiyorum ama nafile
koşamıyorum. Biraz daha hızlı yürümeye çalışıyorum, ayağım bir taşa takılıyor düşüyorum.
Birden başımda iki adam beliriyor, kapkara gözlükleri var, ellerindeki sopayla her yerime
vurmaya başlıyorlar. Acıyla bağırıyorum, bir ara ellerinden kurtulup kaçmaya başlıyorum, artık
koşabiliyorum. Biraz uzaklaşınca Fikret buraya oğlum, buraya gel diye bir ses duyuyorum bir
bakıyorum bakkal Mustafa amca bir dükkanın kapı aralığından el ediyor, koşup giriyorum içeri
Sen amca senin dükkanın Söğüt'de değil miydi? Mustafa amca tamam kurtuldun üzülme artık diyor.
Amcam, amcam benim Mustafa amcam diye bağırıp sarılıyorum ona"
Annemin alışkın olduğum o tatlı sesiyle uyandım "Fikret, Fikret kalkmıycan mı oğlum" Kan
ter içinde fırladım. Uyanmıştım.
-Oğlum ne olur anlat bir şey var sende, Mustafa amca diye birine sesleniyordun rüyanda, kim
bu Mustafa amca?
-Rüya anne, sadece bir rüya, yok öğle birisi
-Yapma Fikret, bir şeyler saklıyorsun sen, neyse haydi gel, yemek hazırladım, birlikte
yiyelim.
-Şey anne ben yemesem, hem kızmazsan yalnız kalmak istiyorum, bir süre odama gelmezseniz iyi
olur.
-O ne demek ya
-Bak anne evet merak etmekte haklısın, zor bir dönemdeyiz. Bana bir şey olmadı ama...
-Doğru söyle
-Doğru gerçekten, ama arkadaşlarımın başına çok kötü işler geldi. Moralim çok bozuk, dedim ya
bir süre yalnız kalmak istiyorum.
Annem peki diyerek üzgün bir şekilde odamdan çıktı.
Altmış üçüncü bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN