SUSKUNUM SANA
Sana neler söyleyeceğimi düşünüyordum, nasıl ifade edeceğimi hislerimi. "Çiçeği alınmış diken gibiyim sensiz" desem "Toprağa değen ilk yağmur damlasıyım" yahut "Kalbe değen ilk sızı, saça düşen ilk ak!" of ya! Suskunları oynamak zoruma gidiyor. Diyemiyorum işte, şöyle bir yumru gelip oturmuş boğazıma da yol vermiyor.
Suskunum kaç zamandır.
Yüreğim cehennemin en dibi.
"Gel artık!" diye bir şarkı dilimde.
Ama sen duymuyorsun.
Sen anlamıyorsun.
Olmuyorsun.
"Sen, bir tutam mavisin benim dünyamda, bakıp soluklandığım." desem "Aklımın zorusun" ya da "Sensiz ben hiçbir şeyim" desem... Bilmem inanır mısın, inanmaz mısın bana?
Nasıl karşılardın beni acaba?
Ne derdin bunlara karşı bana?
Bilmem ki nasıl anlatsam derdimi sana? Yağmura gebe bulut, güle durmuş tomurcuk, kokmak için ezilmiş papatya, mavisi alınmış gökyüzü, bir tutam yalnızlık, bir kâse hüzün, bir yarı tebessüm, birazcık kahır, minnacık bir terk... Bunlar ifadelerime bir anlam katar mı, yoksa yavan mı kalır hislerime?
Of ya ne zahmetli bir işmiş hisleri beyan etmek.
Sevgiliye arzı hal eylemek...
Yüreğim yerle bir...
Yokluğunla açmış olduğun mezara gir diyorsun bana.
Yok yok, gir demiyorsun, beni tüm gücünle o mezara itiyorsun.
Halimi arz ediyorum göğe, oysa gök kapalı bu gece. Ay çekilmiş inzivaya kafa yapıyor, yıldızlar bulutların ardında cilveleşiyor, kuşlar ağaçlarda fingirdeşiyor ve yokluğum paslı bir bıçak gibi yüreğimi deşiyor.
Gittin de bitti mi yani, ben de yok musun daha? Sende yok muyum bir daha, nasıl olacak peki bu? Silgi var mı kalptekileri silmeye, akıldakileri imha etmeye güç yeter mi? Omzuma değdiğini inkâr mı edeceksin, sevdiğini saklayacak mısın benden? Gözlerimdeki seni nasıl alacaksın, tenimdeki kokunu nasıl yok edeceksin, sana sayfalarca yazdıklarımı inkar mı sayacaksın? Döktüğüm gözyaşlarımı gidenin ardından dökülen su mu belleyeceksin? "Hayırla git ve bir daha gelme mi?" anlayacaksın.
Dünya başıma yıkıldı senden sonra. Göğün direği devrildi, yerin altı üstüne geldi. Hepsinin altında ben kaldım. Okyanuslar damladır içime akıttığım gözyaşlarımın yanında. Dağlar tümsektir acılarımın yanında, kahır çokçadır hüzün bolcadır. Bu ne zor bir imtihandır başımdaki? Nemrut'un kafatasına giren sivrisinek gürültüsündeyim. Başımı taştan taşa vuruyorum avare gezen su gibi, çölde anlamsız bir kuyuyum ve Yusuf bende saklıdır.
Şimdi bende yok musun sanıyorsun? Eğer öyle sanıyorsan aldanıyorsun, kendini kandırıyorsun ve beni ateşe atıyorsun. Sensiz ne halde kaldığımı, ne hale geldiğimi görmeyecek kadar kör müsün? Yıllar geçse de seni sevmeyi bırakmayacağım. Mesafeler uzasa da, aklım yitse de, kalbim teklese de kaderim sana çıkıyor, kederim de! Yarama tuz basıyorsun, kanadığım yerden kanatıyorsun, yaralandığım yerden yaralıyorsun. Hüznümü zirveye taşıyorsun, acımı krallaştırıyorsun.
Sana nasıl da susuzum şimdi? Allah rızası için bir yudum sen ver bana! Sana ne kadar da açım? Allah rızası için bir lokma sen ver bana. Çölleşmiş yüreğime yağmur ol, ölmüş canıma yaşam bahşet nefesinle. Tüm benliğimle sana yürüyorum şimdi. Yanımda farz ediyorum seni ve gözlerinin için bakıp "Gözlerinsiz edemem" diyorum. Bana kör oluyorsun anında. "Güzelliğin gönlüme bayram oluyor." diyorum anında kaos oluyorsun "Sensiz yapamıyorum." diyorum yok oluyorsun sonsuza değin.
Bilmem ki nesin sen bana!
Bilmem ki nesin?
Bir el'sin ardımdan sallanan, el âlemdeki el'sin bana uzak duran.