Bir hikâye yazmalıyım dedim, üstelik bugün kandil gecesiyle ilgili anılarım. Hani dua etmeliyim, hani ilahi moda girmeliyim hani geçmişimi, dinimi, milletimi düşünüp hayır yönünde yâd etmeliyim ama illaki yazmak istiyorum.

 

Çocuğum ve eşim yatmışlar daha saat gecenin ortasına dakikalar var. Yanımda çayım, yemişlerim kısacası dünyayı iyice yanıma yaklaştırmışım. Bir tek güneş eksik oda gölge olarak elektriğin yaydığı ışıkla başımın üstünde duruyor işte.

 

Kandil geceleri, mübarek üç ayların manevi sofrası… Çocukluğumda geceler televizyondan kandil dilenirdi naklen. Kadınlar örtünür erkekler takke giyer, ellerde tespihler… Çocuksu saflığım bunlar ne yapıyor gibi cahilce bakmakla, ne yapıyorlarsa taklit etmekle geçerdi. Kandil simitleri, çaylar ve okunan Kuran’lar eksik olmazdı. Bazı zenginler düğün gibi mevlit okutup yemek dağıtırlardı.

 

Şimdilerde o cahil bakışlı büyükler çoğunluktalar. Ne Kur’an okunuyor nede onlara bakan çocuklar var.  Hikâyemin kahramanı bir çocuk olmalı diyorum. Örneğin köyden gelmiş ve konuşmayı doğru dürüst beceremeyen ama dürüst bir çocuk ve çalışkan da...

 

Babası ilkokul mezunu ama zengin olmalı, paranın değerini pek bilmeyen sanki hep kazanacakmış garantisi içinde har vurup savuran gösterişli biri olmalı. Onunda, lüksü doğuştan görmüş ve çocukları nimete doymuş bir ortağı olmalı. İki zıt insan ortak müteahhit olmuşlar ve aileleri ise bu ortaklığı paylaşmak zorunda kalmışlar olsun. Bir kadın ki, köyden gelmesine rağmen asil ve çocuklarına sahip dürüst bir idealist ve o çocuğun annesi, diğer kadın ise, her lükse rağmen oldukça alçak gönüllü ve sevgisini açıkça gösterebilen başka bir idealist kadın olsun. İki kadın bir araya geldiğinde, hep yapıcı sohbet ve paylaşımlar yapıyor olsunlar. Yalnız çocuklarında tam terine bu tarz ilişkiler görünmesin ve gerçek bir paylaşım olmasın. Birisi gururu, diğeri aşağılık kompleksine indirgenmiş iki çocuk farkıyla paylaşsınlar…

 

Gel zaman git zaman, işler yolunda gitmeyip iki ortak ayrılma aşmasına gelip, iflas etsinler. İki kaynar kazanda görünen manzara, lükse alışık çocukların birbirlerini suçlar hali ile daha da araya mesafe koydukları gururu ile suçlasınlar, ağız münakaşası ile…

 

Aşağılık kompleksindeki bu çocuk, kendisini ispat etme derdinde okumak zorunda olduğunu anlamış olsun. Oyunlar ve teknoloji pek elinde olmadan yıllar geçer olsun. Köyden gelmiş ortak yeniden eski gücüne kavuşup kendine gelecek ve bu sefer parasına sıkı sıkıya sarılacak ve bir nevi cimrileşecek olsun. Diğer ailenin kadını vefat edecek, çocuklar üvey anne ile tanışacak ve toplumun ahlaksızlığına bürünen sosyete kurallarını uyarak sözüm ona özgür irade ile yaşayacaklar, sevgiden, dinden, başarıdan uzak rüzgârın savurduğu ilkelliği yine lüks içinde aşacak olsunlar.

 

İki ayrı manada yetişen bu çocuklar yıllar sonra karşılaşsınlar. Hala suçlar halde ve hala kin bürümüş anıları kusarlar mı bilinmez ama hikâye bu ya mutlu sonda olmayacaktır. Acının izi de acı olacaktır gölgesinde… Lüks içinde yaşayanların çocukları sevgisizdirler, kendileri ruhen ayakta duramayan aşağılık kompleksi içinde kalmışlardır, güçsüz ve öylesi zavallılardır. Köyden gelenlerin görüntüsü ise dinine ve topluma saygılı ve sevgi fışkıran çocuk olmuşlardır. İntikam veya kini tanımamışlardır.  İki ayrı çocukturlar yine, toplumun zıt kutupları. İkisinde de refah dolu yaşamı vardır ama depresyon ve geleceğini bilme çizgisinde ayrılmışlardır.

 

Kandil ruhuyla, bu gece ilahi bir şey yazayım dedim ama yine alışkanlıklar var ya… Yazmalıyım diyen o ses! Hikâye bitti galiba ve gece yarısı başladı. Vaktin en verimli zamanı ve huzura erişme pastalarıdır şu anlar. Dışarıdan gelen soğuk ve temiz hava var ya, kim bilir ne rahmetin habercisi, nefes alıyorum derinden.  Hikâyeler biter, ömür biter, hep aynılar devam eder… Ne dünya menfaati nede acıları değişmez. Hiç mutluyum diyen var mı? Hiç sonsuz mutluluk var mı? Kalem bile yazarken ağlayarak tükeniyor. Şeklin yansıdığı zaman kandil gecelerinde, bir ibret durağı gibi düşünmeye sevk ediyor biz fanileri… Ama yok, hala barlarda içkiler, içilen sigaralar, hala hız tutkunu gençler, hala birileri cinayet işliyor, hala akiller örnek olamıyor beyaz insana, insanına, diyor zenci inciler! Yahu karanlık yüzde mi kalpte mi… Sahi biz nereden geldik ki, köyden mi, doğudan mı, Afrika’dan mı? Bizim babamız kime benziyor ki? Aslında benzeme tanımı da kalmadı ve öyle kötü ki, tarifsiz, tanımadığımız insanlar olduk… Artık göle maya atılmıyor ki tutsun, insana atılsa da tutmuyor!  

 

İnsanlar hikâye okumuyor, yaşamı okumuyor… Eşeğe tersten binecek hocada yok. Artık eşekte yok gerçi de…  Neyse birileri kandili yaşıyor, Hikâye yazıyor okuyor,  o yazanları ve yaşayanları kutluyorum.

 

Saffet Kuramaz

( Hikaye Yazmak İstiyorum başlıklı yazı safdeha tarafından 10.04.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu