GÖĞE EREN BAŞ
Dinlenirken, simam da nazarın;
Çağrı…
Başkaldırışa,
Davet…
İpsiz bir dalışa,
İcabet…
sessiz bir haykırışa,
olsun istiyorsun !
Üç beş nöbetinde
İlkindiye inat çattığın kaşlar,
Kirpikle arasında saklıyor
bana ait secereyi…
Oysa, çağın gerisinde kalmış
Bir mermi sesi kadar
Düşkünüm sana
Bir cenin kadar
Muhtacım iltimasına !
Yine de açtım göğsümün
en kuytu yerini sana.
Gir bak derinlerime,
kulak ver o hüzzam sese.
Nasıl da çukurlaşıp oyuluyor.
Kadife bir karanfil davetine.
Çoğalt kıvrımları dudağında,
Ya gülümsediğini bileyim,
Ya özümsediğini…
İttifaka mugayir
Çiçek besleme bahçende
Dolanırsa gül dolansın yaprağına.
Ve bir yıldız düşsün,söz ile yazı arasına…
Silinip gitmesin yüzünden buse izleri.
Sümbülümsü kokular çoğalsın.
Azgın bir melek gibi,
güneşe kırbaç çalan,gök ve deniz…
Varsın zifiri karanlık olsun.
Gece, benim sırtımda yük,
Gün, senin bahtında aysın.
Sen, gözlerini ufuklarımdan ayırma.
Tut tutabildiğin kadar ışıklarımdan,
Yokluğum alnından öpmeden şimdi,
Sakla sen göğüs kafesinde sevgimi
Bilelim başımızın göğe erdiğini.
Müşteba Güneş