Sabah ezanıyla yorgun gözlerini aralayıp usulca yerinden
doğruldu Hanım Hala. Uykusuz geçen bir uzun gecenin ardından baş ağrısıyla
karşıladı doğmakta olan günü.
-“Nene” diye seslenen torununa aldırış edesi yoktu.
Esneyerek ahşap kapıyı açıp abdest almaya çıktı. Ayşe’yi de uyku tutmamıştı
gece. Sabaha kadar olduğu yerde sağa sola dönüp durarak geceyi atmıştı
sırtından.
-“Uyuyanda ne çabuk bitiy gece ama uyuyamayanda çok uzun geliy insana.” Diye
mırıldandı.
-“Hade ben neysa da hasta olanlar ne yapsın? Gece ağrilari oluy,
uykusuzluklari oluy uyku tutmay gözlerini. Hem da bir gece değil iki gece değil
her gece. Allah’ım yardım etsin bütün hastalara.”
-“Oyle yattuğun yerde dua etmelan olmaz, kalk da nemaz
kılalım.” Diye söze girdi babaannesi. Ayşe gülümsedi ve hızla yataktan fırlayıp
bir şey demeden abdest almaya gitti. Abdest alıp gelinceye kadar babaannesi
secdede bekledi torununu. Beraber huşu içinde namazlarını kıldıktan sonra ahıra
inip inekleri yemleyip sağdılar.
-“Çok şükür sabah ahıri tamam, hayde güzel bi kahvalti
hazirlayayim da sofraya oturalım nene.” Deyip ahırdan çıktılar.
Beraber iş yapmak,
gezmek tozmak güzel olduğu kadar beraber ibadet etmek de güzeldi Hanım Hala için.
Ne de olsa bir ayağı çukurdaydı, vazifelerinden biri torununa güzel ahlakı ve
ibadeti anlatmaktı ve elinden geldiğince yerine getirme uğraşı veriyordu.
-“Aca ömrüm yetmeyecek mi? Ben gidiciyim ne olacak Ayşe’m? Hade şimdiye kadar
öğrettuklerımlan devam eder kendi da öğrenir bişeler katar da ne olacak hali? Kimsasi
da yok.”
Evlenecek olmasını düşünmüyordu aslında o zamana kadar. Ama son zamanlarda artan rahatsızlıkları onu
bir nevi ölüme hazırlıyor gibiydi. Yeni yeni aklına düşmüştü aklına Ayşe’nin
evliliği. Yuvasını kurar geçinir giderdi Ayşe. En azından çoluk çocuğa
karışınca tutunacak dalı olurdu bu fani dünyada. Konuşsa belki kafasındaki bazı
soru işaretleri kalkacaktı ama cesaret edemiyordu. Sesi yaşlı bedeninden daha yorgundu, hiç
konuşmak da gelmiyordu içinden. Tükeniyor gibiydi konuştukça.
“Ah nefes almak.” Diye iç geçiriyor
torununa sık sık sağlığın ne kadar önemli bir varlık olduğunu anlatmaya
çalışıyordu.
-“Ah kızım, ben da senın geçtuğun yollardan kah yürüyüp, kah
koşup geçtim. Çiçek böcek demedım, dal yaprak demedım, çamur kar da demedım
ezdım ezdım ezdım. İlerledim ilerledim, sanki dünyayi ben kurtaracağıdım, sanki
zamani ben geçeceğıdım. Şimdi ne oldi, getti dizler, tükendi nefes. Geçti ömür kızım, ellerimden kaydi.”
-“Bilemiysin ki nene, anliyamaysın ki.”
-“Peki sağa böyle öğüt veren yok miydi?” diye sordu Ayşe.
-“Olmaz olur mi? Anam her fursatta beni alırdi karşısına bak kızım, bu dünya işleri
geçicidir, nemaz kıl oruç tut. Kara toprağın altında rahat uyuman uçun dimdik
durman lazim. Her zaman doğridan yana ol, kul hakkı yema derdi.”
-“Nene keşke onun farkında olsak. Nemazımi aksatmam, orucumi
tutarım ama kul hakkı.”
-“Kimsanın bahçesinden meyva alma sahabindan izin almadan.
Komşunun tarlasini çiğnama. Siğırlari başkasının çayırında otlatma.”
-“Saymaklan bitmez ki nene. Çok ince işler bular.”
-“Hiçbir iş hesap günündeki kadar ince olamaz kızım.”
İç geçirip yere baktı Ayşe. Elindeki ekmek kırıntısını
parmağıyla ezmeye devam etti. Derin bir nefes alıp başını sağa sola salladı.
“Nene, bu kadar ince şeyleri düşünürsam yüzüm gülmez ki.”
-“Daima güler yüzli olacasın. Sadakadır, herkes da seni
sever razi olur senden.”
-“Allah da razi olur mi nene?”
-“Kullari senden razi olursa Allah da senden razi olur.” Deyip
torununun başını okşadı sevgiyle. O an ikisinde bir gülüşme olunca ortam tatlı
bir ortama dönüştü. Ayşe başını yukarı kaldırdı ve umutla tavanı seyretti,
masmavi gökyüzünü seyreder gibi.
-“Sen tertemiz bi kızsın, akıllisın. Benım ne demek isteduğumi anlaysın. Kendi
ayakların üstine duracak yaşa geldın.”
-“Derkan?”
-“Yane gelinluk kız oldun.” Diye cevap verdi
soğukkanlılıkla. Ayşe şaşırmıştı. Bir an bir şey diyemedi.
-“Kızım sen düşunmesan da benım bulari düşünmem lazim. Seni
yalağuz bırakamam bu dünyada.” Diye devam etti ninesi.
-“O nasi söz nene? Ne demek yalağuz bırakamam?” deyip ayağa kalktı Ayşe.
-“Yavrim, benım halımi göruysun, her fani gibi ben da gidiciyim.
Seni düşünmek zorundayim.”
Ayşe bir şey diyemedi, kilitlenmişti sanki o an dili. Gözleri
dolmuştu. Dudakları titriyordu.
Biraz sakinleştikten sonra
-“Nene, ben kocaya gidecoğum diye ağlamayrım, o Allah’ın
emri illa evlenecoğum çoluk çocuğa karişacağım. Ama senin beni bırakı gitmeni
kabullenmemi beklema benden! Benım anam yok bobam yok kardaşim yok tek sen
varsın. Sen da beni birakır gidersan delirirım, dağa taşa atarım kendimi, yiterim
nene!”
-“Evlenme Allah’ın emri, ölüm da Allah’ın emri.”
-“Herkes ölsün sen ölma nene!” deyip başını ninesinin
dizlerine koyup hüngür hüngür ağlamaya başladı. Usulca torununu saçlarından
öpüp yıllar boyu unutamayacağı bir şekilde gözyaşlarına eşlik etti ninesi.
-“Beden çürür, mal yiter, sevgi çok derindır. İnsan yüreğende birisilan yaşar
hep.
Su uyur yavrim, toprak uyur, taş uyur yurek uyumaz.
Deri uyur, miğde uyur,akıl uyur yurek uyumaz.”