Bir nâdan-î aşk ilâ kevn-û kev - tebâ , 
Bulunmaz ki her siretten bir ziyâ . 

Eylemez şu nâdân-ı terâzisünde bir kelâm , 
Halk-û âğyârındandır bunca nâfiz akvâm . 

Bu nasıl tekerrüb ki nâd-ı enzil ila müstecâb , 
Kılmaz mı ilâhi , ruh-i lâkayd ila hicâb . 

Her nâz-ı müteessir olan kim âlemde bir sükût , 
El ebâsından mührevâ olan garib-i nâkût . 

Artık yevm-i bahâr dan bir meth kelâm bulamaz , 
Meth'e müstehâk olan derdinden nâ - çâr olamaz . 

Kılmadıysa şâyet vehm-i temâhülünden bir nâmus , 
Silley-i buhrânında enfüse çıkar bir fânus . 

Ve nâr-ı nûrunda çeşm eyleyen bir fenâhi , 
Kılmaz mı zannedersin fenâ halinde nûrunu ilâhi . 

Bu şevk-i nûr ilâ kalbe inen bir devrân , 
Kıldı onca hâk-i envâcından bir mizân . 

Her nûr-i sebkâd ilâ âlemler dahi ol intizâr , 
Kılmadı nuruna müteâddi , bu nasıl hezâr .

Hazan tuttum aşk bâbında ki , ol bâb-ı cennet , 
Elem ilâ daim bulan mâtem , sıfât-ı izhâr olan âfilli kerâmet . 

Yahut elem ilâ o vicdân denilen ye's-i müstehâk ne hâlde , 
Koyar mı zannedersin ilâhi , kulunu böyle bir derd'e . 

Allâmen'in kelâmıdır ki koyarmış ilâhi , derd ilâ hasını , 
Rüczâ edermiş kalb denilen mahşerden kulun pasını . 

Cilây-ı raks eden binlerce melekûtun âleminden bir nahif sadâ , 
Etmez misin o vicdân denilen yetiden bir zelle olsun hebâ .

Ki nûr-i sertâcındır her lahzây-â dolan o ferrâdi , 
Aşk'a ihânet eyleyenin küstâhlığıdır , âdi . 

Ve sadâsı duyulan bir felekten sadâ eder münâdi , 
Necr-i cerm eden bir nahif arştan iner zât-ı Hâdi . 

Duyun ki bu çeşm-i verâsındandır ol nazâr-ı külhân , 
Ey siret-i hebâb eden bir nâciz imtizân . 

Bu nasıl bir telâkki , nasıl bir cumhuriyyet , 
Nasıl kılar bâb-ı aşk yolunda kader , hürriyet ! 

Nâm-ı ceyhânımdır , bu sûfi garibliğinden bir sefâ , 
Lâkin bu sefây-ı hubbetin uğrunda dâim çektiğimüz cefâ . 

Ey şâh-ı nurun ecrâmını bilen 7 kandilli süreyyâ , 
Bu nasıl bir makber ki , şehid-i cân-u şühedâ . 

Kıldı her şehâdetin menzilinden bir ezâ ,  
Artık gam uğruna kalmaz bir ziyâ . 

Hâsılı her kelâm'ın ardından nacizane bir sandal , 
Ve ukbasına açılan binlece cânımdan uçuşan hardal . 

Her tâney-i tevatüründen bir âlem ebvâb'ı açılır bilmez , 
Allah'ı inkâr eyleyen keferât ki , isyân'ı dinmez . 

O hâlde her isyân-ı kelâmatın başunda çeşm eden zâlim , 
Ne olacak acep , mahşer denilen vukuâtta ahvâlin ? 

Hâsılı çok kelâm ettik , es - selâm , 
Bu kadar kelâm kâfi vesselâm . 


( Aşk-ı Buhran başlıklı yazı DervişBaba* tarafından 1.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu