“Tırnağın varsa başını kaşı” dedikleri zaman, elbette biz olduk olası vardı ama büyüdükçe anlamını daha iyi kavradık.
Elim ayağım tutuyorsa kimseden bir bardak su istememek gerektiğini öğrendim. Takdir edersiniz ki minnet etmenin günümüzde ne kadar acı verici bir hal olduğu aşikâr…
Amma velakin…
İnsanlardan daima kabul ettiğim ve asla “hayır” diyemeyeceğim tek yardım -mantıklı öğütler- ve buna paha biçilemez. Bence öğüt, kolay verilen fakat zor tutulan bir eylemdir.
İfadesi kadar basit bir kavram değildir; verebilmenin ve alabilmenin şartları vardır ki ilk şart can kulağıyla dinlemeyi bilmektir. Şanslıyız ki toplumumuzda herkes ama herkes her halinize bir öğüt verecek kadar bilgili ve cömert. Türkülerimizin çoğunda gizli öğütler saklı. Ama ne yazık ki çoğu insan bunları ciddiye almaz, kendi aklını beğenir ya da illa kendi dili de sütten yansın ister. Ne de olsa nasihat parayla değil ki kıymeti olsun.
Oysa hepimiz biliriz ki hayat her şeyi tecrübe edecek kadar uzun değil. Biliriz ama yine de yarınlarımız bitip tükenmeyecek gibi ahkâm keseriz. “Yarının ne getireceği belli olmaz” derken içimizde gizli bir umut, gün doğmadan doğacak şeylerin hayali, kurduğumuz hayalin filme çekilmiş sahneleri gözümüzün önüne gelir. Hâlbuki sadece denenmişleri değil, söylenmişleri dahi hayata geçirmeyi başarabilse idik belki de hiç acı çekmeyecektik, her günümüz güllük gülistanlık olacaktı.
Siz, öğüt aldığınız insanın muhakkak ki bir ihtiyar, bir profesör, bir ilim insanı olması gerektiğine mi inanıyorsunuz? Yanılıyorsunuz. Ben, küçük bir çocuğun basit cümlesinden, bir simit satıcısının hayat felsefesinden, bir kedinin içgüdüsünden bile kendime pay çıkarabiliyorum artık.
Her sakallıyı dedeniz sanmadığınız gibi her dinlediğiniz tavsiyeyi de öğüt sanmayın desem öğüt vermiş olmam herhalde.
Akıl danışırken karşınızdaki sizi dinlemeden, yaşam şartlarınızı, kişiliğinizi bilip bilmeden nasihate başlıyorsa, üstelik uygulanabilirliği olmayan türden ise üzülmeyin. Siz zaten mantığınız ile durumu analiz edip şahsınıza uygulama yolları bulabilirsiniz. Bir de şunu bilin ki insanların çok canını sıkan bildikleri şeyi söylenmesidir: “Çıkarken kapıyı kilitle, sigara sağlığa zararlı, süt faydalı…” Bir de aynı şeyi defalarca söylüyorsanız çok vahim…
Bu arada öğüt verme konusunda bile daha önceden uyarıldığımız öğütlerimiz de var bizim: Bir insana başkasının yanında verilen öğüt, öğüt değil hakarettir diye buyurmuş Hazreti Ali. Katılmamak mümkün mü? Bunu yapanın amacı zaten belli; kendini akıllı gösterirken karşısındakini küçük düşürmek.
İnsanların size öğüt vermesinden belki siz benim kadar hoşlanmıyor olabilirsiniz, o halde size bir önerim olacak;
Peygamber Efendimiz’in, Hz Ali’nin, Şeyh Edebali’nin öğütlerini okuyun. Okurken birçok yerde “Aaaa, evet, keşke…” diyeceksiniz, inanıyorum.
Dilerim ki vereceğiniz öğütler tecrübelerden değil, okuduklarınızdan beslenir. Gönlümden geçeni dillendirmek istedim. Atasözümüzdeki öğüdü unutmuş gibi;
“Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim.”