HAYATI ÖĞRENMEK
Severek okuyup bir gecede bitirdiğim kokulu kitap olan MANOLYA KOKULU HİKÂYELER kitabının arka kalın kapaktaki yazısı ilgimi çekmişti:
“Umudunu
yitirme, şu hayatta bir şeyin bitişi her zaman başka bir şeyin başlamasına
sebep olmuştur.”
Bu kitabın arkasındaki yine aynı sayfada da: ‘Hayata Bir Bardak Çay Molası’ yazıyor. İyilik, sevgi, dostluk ve mutluluğu dile getiren 42 adet öyküden derleme bir eser. Kitaptan alıntıyla, Türk Edebiyatımızdan bir sanatçı olan Özdemir ASAF’ın yazısıyla ve yazısının sonundaki kendi şiiriyle merhaba diyelim:
BANA HAYATI ÖĞRETENLER
Yaş 5
Anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni ne kadar korkuttuğunu öğrendim.
Yaş 7
Meşrubat içerken gülersem, içtiğimin burnumdan geleceğini öğrendim.
Yaş 12
Bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolunun bir süre ondan yoksun kalmak olduğunu öğrendim.
Yaş 13
Annemle babamın el ele tutuşmalarının ve öpüşmelerinin beni daima mutlu ettiğini öğrendim.
Yaş 15
Bazen hayvanların kalbimi insanlardan daha fazla ısıttığını öğrendim.
Yaş 18
İlk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık, ıstırap ve aşktan ibaret olduğunu öğrendim.
Yaş 24
Aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna değer olduğunu öğrendim.
Yaş 33
Bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolunun ona ödünç para vermek olduğunu öğrendim.
Yaş 36
Önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil, benim kendi hakkımda ne düşündüğüm olduğunu öğrendim.
Yaş 38
Eşimin beni hâlâ sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü almasından anlayabileceğimi öğrendim.
Yaş 41
Bir insanın kendine olan güveninin, başarısını büyük oranda etkilediğini öğrendim.
Yaş 44
Annemin beni görmekten her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu öğrendim.
Yaş 46
Yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin gönlünü aydınlatabileceğimi öğrendim.
Yaş 49
Herhangi bir işi yaptığımdan daha iyi yapmaya çalıştığımda, o işin yaratıcılığa dönüştüğünü öğrendim.
Yaş 50
Sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç olabileceğini öğrendim.
Yaş 53
İnsanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını öğrendim.
Yaş 55
Küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam gerektiğini öğrendim.
Yaş 64
Mutluluğun parfüm gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan başkalarına veremeyeceğimi öğrendim.
Yaş 70
İyi kalpli ve sevecen olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim.
Yaş 82
Sancılar içinde kıvransam bile başkalarına baş ağrısı olmamam gerektiğini öğrendim.
Yaş 90
Kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen en önemli karar olduğunu öğrendim.
Yaş 95
Öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim.
Dün sabaha karşı kendimle konuştum,
Ben
hep kendime çıkan bir yokuştum,
Yokuşun
başında bir düşman vardı,
Onu
vurmaya gittim, kendimle vuruştum.
Özdemir
Asaf
Deneme tahtası gibidir hayat, tamamen
deneme yanılmadan ibaret. ‘Deneme Tahtası’ ve ‘Denemeyi Denemek’ adlı art arda
yayımladığım deneme kitaplarımın isimlerini anımsattı bana. Hayat; insana
tecrübelerden dantel ördürüp azim ipliklerinden halı dokutturur, sonra da sabır
suyunu verip içine zamanı da katarak kendi avuçlarımıza bırakıverir. Sebat,
dirayet ile şekillenir kalp yuvamız da. Her yaşın ayrı güzelliği olduğu gibi
hayatın da acı tatlı bambaşka pırıltıları vardır.
İlk gençlik anıları ile çocukluğun masum
yılları hiç unutulmaz mesela. Kurabiye tadındadır ve kek kırıntılarından
dökülen sevgi lokumu gibi tat verir yıllanmış anılar. Eteklerimizde biriken her
bir takvim yaprağı, apayrı yaşanmışlıkları ve yorgun mazinin günbatımı albümünü
filme çeker zihninizde. ‘Yaş otuz beş, yolun yarısı…” diyen ünlü şairimiz bile
yetmiş yaşını görebilmiş ki biz kendimizce hesaplar yapıyoruz.
Her anın tadını çıkarabilmeli aslında, bir
ısırımlık çıtır tadında gülümser yaşam. Çocukken çok sevdiğimiz balık kraker ve
badem krakerler gibi süslemeli hayat tabağımızı. Eşimizin, ailemizin,
çocuklarımızın, kardeş ve komşularımızın bize sunduğu ışık bile sevgiyle
yayılıverir. İlim ışığı, mum ışığını bastırır da gönüllerde kaybolur.
Öğrenmemiz gereken pek çok şey vardır ve hep sırasını bekler usulca. Sonbahar
tadındadır anılar. Yere dökülen her bir yaprak, aslında ömrümüzden geriye kalan
takvim yapraklarıdır. Sararan yapraklar salındıkça insan da sararır gibi yeni
yaşını karşılar. Sonbahar mevsimi, gülüşlerini bırakır ve eylül ile merhaba
der. Ekim ayının komşuluğu da sonbaharın son ayı olan kasım ayına koltuğunu
bırakır. Acısıyla, ayazıyla ve soğuğuyla bir başkadır kasım. “Sevgi paltosuna sımsıkı sarılın da mutluluk
eldivenlerinizi içinizde taşıyıp benimle ısının” dercesine bıyık altından gülümser.
Hayatı öğrenmemizin sevinci adına, yaşamı
tecrübelerle yudumlamak adına, onca ayaza ve yalnız kalan sararmış ağaçlara
rağmen: “Hoş geldin kasım ayı, merhaba hayat!”