Sevgiliye
serenat yazmak istedim ve bunu da en beliğ, en veciz cümlelerimle aşikar kılmak
istedim. İstedim ki yeryüzünde hâlâ hakkıyla sevenlerin ve bu sevgiyi hak
edenlerin var olduğunu herkes öğrensin. Sahteliklerin dünyasında güzelliklerin
de boy verdiğini, serpilip geliştiğini cümle körlere ayan etmek, kamu sağırlara
duyurmak ve ezcümle konuşamayanlara ses olarak vermek istedim. Meramı gerçek
sevgi olanlara selam olsun. Ruha hitap edenlere, kalbe değenlere, nazik
olanlara...
" Sevgili
biliyor musun?
Ellerimde ellerinin sıcaklığı saklı...
Sac üzerinde pişirilen ev ekmeğinin sıcaklığına benzetiyorum bunu.
Kutsal kabul ediyorum ve nimet
biliyorum.
Ellerim düştü mü yere alıp da yerden
üç kez öpüyorum ellerimi.
Sonra alnıma götürüyorum ellerimi,
ekmek biliyorum.
Çünkü ellerim ellerine değiyor,
sonra ömrüm uzuyor.
Ufkum genişliyor, göğüm genişliyor.
Ölüm bile ölümsüzlüğe kavuşuyor."
Güzel bir sözden daha özel bir hediye var mıdır? Parmaklara
takılan tek taşlar mı yoksa kulaklara çalınan inci sözler mi daha değerlidir?
Bileğe takılan bileziklerle mi daha tesirlidir yoksa kulağa fısıldanan sevgi
dolu sözcükler mi? Gerdana dizilen zincirler mi daha pahalıdır yoksa sevgiliye
sarf edilen nadide şiirler mi? Kime nasip olur bu sözler? Kaç sevgiliye
dökülmüştür bu gül goncası sözler sepet sepet... Aklımda olduğu sürece ve
kalbimde ikamet ettiği müddetçe bu sözlerin tükenmesi söz konusu değildir.
"Sevgili biliyor musun?
Gözlerimde gözlerinin izi var hâlâ.
Kırk yıllık bir dostu en zor gününde
karşında görmenin
Mutluluğuna benzetiyorum bunu.
Samimi buluyorum ve gözlerini
güneşim kabul ediyorum.
Sakın kapama gözlerini, sakın.
Karartma dünyamı, yıkma hülyamı!
Varsa bir aydınlığım bu dünyada
toplu iğne başı kadar
Dört duvarın içinde bir iğne ucu
kadar sızacak ışık varsa
Umudumu yitirmem asla.
Bilirim ki sensin kafamın içindeki o
aydınlık ve ışık."
Ne kadar söz varsa heybemde sana getirmişim. Aç kapını
sevgili, aşk kapını! Aşk dünyasının söz çerçisiyim. İnci boncuk satar gibi
şiirlerim var, satıyorum. İhtiyacı olana aşk ediyorum. Alnıma yazılan
kaderimsin çektiğim kederimsin. Bu bir kelebeğin ömrü kadar hassas, bir
güvercinin boynundaki halka kadar klas ve bir serçenin kalbi kadar ürkek bir hevestir.
Göğüne asılı kalan bir güneş ve karanlığına beyaz bir ben olmak istiyorum.
Başka da diyecek bir şey bulamıyorum.
"Sevgili biliyor musun?
Üzerimde kokun var hâlâ!
Yeryüzündeki en güzel çiçekleri
toplayıp da
Hepsini senin içine sermişler gibi
hissediyorum.
Bahar bahçe olmuş yüreğin
Bunu nefesinden anlıyorum.
Ve o güzelim çiçekler kokusunu
senden almış
Ben de bunu ezberim bilmişim
diyorum."
İşte yüreğimin arzı halidir bu satırlar. Yüreğimin
gözyaşlarıdır. Aklımın çakıl taşlarıdır. Saçıldıkça dudaklarımın arasından
sedef misali inciler, yâre nasip olsun hayal ettiğim ince düşler. Yazmak
istedim içimdekileri, aşikar kılmak istedim. Açığa çıksın arzuladım ruhumun
mahzeninde olgunlaşmış hisler. Ve yâr dokunsun istedim hissettiğim şeyler.
Yüreğimin arz-ı halidir bu acizane ve bir o kadar şahane satırlar. Herkesin
dilinde saklıdır kalp kesen ve ümit söndüren satırlar.