AKLETMEK VE İDRAK ETMEK
45/CÂSİYE-13: Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti
ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin
yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size
musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için
mutlaka ayetler (ibretler) vardır.
Etrafımızdaki her şey, insan için
yaratılmıştır. Bunun için bu dünyaya ait Allah’ın verdiği şeylere şükredeceğiz.
Manevi nimetlere de hamdedeceğiz. Hayatımızın her noktasında Allah vardır. Bu
onun için büyük bir zevktir. Kim Allah’la konuşmak, ona bir şey söylemek
isterse, Allah her zaman onu duyar ve işitir. Ama onun cevabını siz
duyamazsınız. Ne zaman Allah size duyma, işitme yetkisi verirse o zaman işiten
kulaklar onun manasına varır. Yani işittiğinizi kalbinize indirebildiğinizde
manasına varabilirsiniz. İşte o zaman onun manasını idrak edebilirsiniz. Bütün
kulaklar duyar, ama işitmez. Kulak sesleri zihne iletir, zihninizde sesi
işitirsiniz. Kulağınıza ulaşan sesler bir mana ifade ediyorsa, o manaya
ulaşabilirsiniz. İşte bütün insanlar bütün sesleri duyarlar, ama işitmeye
gelince orada farklılık vardır.
Başlangıçta insanlar irşada müteallik
sesleri işitmezler. Yani sözlerin manasını anlayamazlar. Bu sözleri kalplerine
indirseler de kalpleri idrak edemez. Çünkü kulaklarında vakra ve kalplerinde
ekinnet vardır (İsra-45-46). İdrak edilebilmeniz için bu engellerin alınmış
olması gerekir ki, kulakların zihninize iletmiş olduğu manayı anlayabilesiniz. Kur’an’da
Allah buna akletmek diyor. İrşada müteallik bilgileri kendimize malettiğimiz
zaman idrak etmiş oluyoruz. Düşünmek aklımızın bir ürünüdür. Beynimizin ürünü
değildir. İnsanlar düşünceyi beynin oluşturduğunu zannederler. Tıp ilmi hala
öyle zannediyor ama aslında düşünce aklın ürünüdür.
Akıl nedir? Akıl Allah’ın bütün insanlara
bir ihsanıdır. Bütün insanlar aynı seviye ve boyutta bir aklın sahibidir. Hiç
bir insanda Allah’ın ihsanı değişmez, adalet zerre kadar değişmez, herkese aynı
aklı teslim eder. Ama akıl beyni kullanarak vücuda kumanda edecektir. Akıl
beyni fonksiyonel olarak mutlaka kullanır. İşte insanlar arasındaki
farklılıklar; akıl seviyesi ile ilgili farklılıklar,zeka seviyesi ile ilgili
farklılıklar, şuur seviyesi ile ilgili farklılıklar, hafıza seviyesi ile ilgili
farklılıklar bütün insanlarda farklı hüviyet gösterir. İnsan vardır çok zekidir
ama hafızası zayıftır. İnsan vardır çok güçlü bir hafızanın sahibidir ama zekâ
seviyesi güçlü değildir. Herkese göre bu seviyelerin değişmesi akılla alakalı
değildir. Akıl Allah’ın adalet esmasıyla ilgili olarak bütün insanlarda aynı
olarak verilmiştir. Aklı bir müessese olarak kabul ederseniz o akıl bir şeyleri
kullanmak mecburiyetindedir. Vücuda kumanda edebilmek için kullandığı o araç
olan beyin her insanda farklı, farklı bir yapı arz eder. Beyninizdeki bütün
kullanılabilen alanlar soydan gelen farklılıklar gösterir. Bu nedenle farklı
sonuçlara ulaşılan farklı neticeler çıkarmak beyninizdeki muhakeme
yeteneklerine tabidir. Beynimizin muhakeme sistemi fakültesi olayları
değerlendirir ve devamlı sonuçlar çıkartır. Olaylar karşısında ne kadar çabuk
karar verebiliyorsanız bu zekâ fakültenizi ifade eder. Zeki bir insan olayları
çabuk değerlendirebilen ve davranış biçimlerini ona göre ayarlayıp tanzim
edebilen insandır. Olayları mantıklı bir düzen içerisinde yerine
oturtabilirseniz, kazandığınız tecrübeler ışığı altında sizde şuur adı verilen
bir mekanizma oluşturur. Aklınız hangi ortamda şuurlandıysa, şuur kazandıysa,
bu şuur yaşadığı ortama göre şekillenmiştir. Allah’ın emirlerinin yerine
getirilmediği, günahların işlendiği bir ortamda şuur kazanan bir akıl, nefsin
bütün isteklerine yeşil ışık yakacaktır. İnsanoğlu çevre ile ilgili münasebetlerinde
hep aklı ile hareket eder. Böyle bir dizaynda insanların genel kabul esaslarına
göre hareket eden bir insan akıllı bir insanı ifade eder. Aynı standartlarda
şuurlu bir davranış biçimi sergileyemeyen insanlara deli diyoruz. Deli deyip de
geçmeyin, onlarında kendilerine ait bir şuurları var. Ne yazık ki onların şuur
yapısı genel kabul gören şuurla çalışan normal insanların şuur yapısına
benzemez. Kendilerine has farklı bir şuur yapıları vardır. Akıl kendi mantığını
üretir. Düşüncelerinin kendi mantığı içerisinde bir mantığı vardır ama genele
uymadığı için bu insanlara deli denir. Bu deli denilen insanlarında aklı
başkalarından hiçbir farklılık göstermez ama aklın kullanım alanına giren yerde
farklı ihtiyaçlara o kadar cevap verebilen bir beyin yapıları vardır. Eksik bir
kullanım alanına sahip bir beyin yapısı söz konusudur.
Allah’a ne kadar hamdetsek ve şükretsek
azdır ki bir akıl vermiş bizlere ve biz bu aklı kullanıyoruz. Hafıza beyindeki aklın
dosyalama sisteminin adıdır. Olayları hatırlayabilme beyne ait bir fakültenin
adıdır. İnsanlar vardır çok kuvvetli hafızanın sahibidirler her şeyi kolaylıkla
hatırlayabilirler. İnsanlar vardır zayıf bir hafızanın sahibidirler her şeyi
kolaylıkla unutabilirler. Öyleyse unutmak beynin hafıza dosyalarındaki
nöronların çalışmasının bir sonucudur. Çok üst seviyede çalışan bir sistemde insanoğlu
başkalarını hayrette bırakacak kadar çok şeyleri hatırlayabilir. Akıl Allah’ın
ihsan ettiği çok büyük bir lütuftur. İnsanoğlu vücut yapısına göre dünyadaki en
büyük beyne sahiptir. Darvinizmin insanın maymundan geldiğini iddia eden
teorisine inanan insanlar, maymunla insan vücutlarının oransal olarak beyinlerini orantılarlarsa, insan beyninin maymun beynine
oransal olarak büyüklüğünün 4 katı olduğunu göreceklerdir. Ne yazık ki insanlar
ilim adı verilen hazineyi elde ettikçe Allaha karşı çıkmak için kullanmaya
başladılar. Darvinizm bu şartlar içinde doğdu.
Akıl nimeti dünya hayatını en mükemmel bir
şekilde yaşamamız ve dünyaya nizam vermemiz için verilmiş olmasına rağmen
öncelikle bizi ve tüm varlıkları yaratan yaratıcıyı bulmamız, ona yönelmemiz ve
ona teslim olmamız için verilmiştir. Bunun için Allah kutsal kitaplar ve
hidayetçiler göndermiştir. Kutsal kitaplara göre hayatını düzenlemeyen ve
hidayetçilere tabi olmayanlara ise akletmeyenler diyor. Ve akletmeyenlere ise
azap edeceğini ikaz ediyor. Bunu cehenneme giren insanlar bizzat ağızları ile
kendileri itiraf ediyorlar.
AKLI KULLANMAK,
Allahütealâ’nın bir nimet olarak verdiği
aklımız ve irademizle hayatımızı düzenleyerek dünyada da ahirette de mutlu
olmamız gerekir.
Bu
yüzden de aklımızı kullanmamızı emrediyor ve ayetlerde aklını kullanmayana azap
edeceğini belirtiyor.
10/YÛNUS-99: Ve lev şâe rabbuke le âmene men fîl ardı kulluhum
cemîâ(cemîân), e fe ente tukrihun nâse hattâ yekûnu mu’minîn(mu’minîne). Ve şayet senin
Rabbin dileseydi, yeryüzünde olan kimselerin hepsi elbette topluca îmân
ederlerdi. Yoksa sen, insanları mü'min(ler) oluncaya kadar zorlayacak mısın?
10/YÛNUS-100: Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi
iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse alellezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).
Ve
Allah'ın izni olmaksızın, bir kimsenin (bir nefsin) mü'min olması (mümkün)
olamaz. Ve (Allah), akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza (azap) verir.
Cehenneme girenler ise cehennem
bekçilerinin sorduğu soruya eğer akıl etmiş olsaydık burada ateş halkı arasında
olmazdık diyerek bizlere cehennemden haber veriyorlar.
67/MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ
fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun). (Cehennem)
nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun
(cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.
67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ
nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).
Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti.
Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir
dalâlet içindesiniz, dedik.”
67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis
saîr(saîri). Ve: “Eğer biz
işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.”
dediler.
Allah razı
olsun
Burhan
AKSU