Makale / Bilimsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 26.01.2018
Okunma Sayısı : 1601
Yorum Sayısı : 0

                                 AKLETMEK VE İDRAK ETMEK

45/CÂSİYE-13: Ve sahhare lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minh(minhu), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka ayetler (ibretler) vardır.

     Etrafımızdaki her şey, insan için yaratılmıştır. Bunun için bu dünyaya ait Allah’ın verdiği şeylere şükredeceğiz. Manevi nimetlere de hamdedeceğiz. Hayatımızın her noktasında Allah vardır. Bu onun için büyük bir zevktir. Kim Allah’la konuşmak, ona bir şey söylemek isterse, Allah her zaman onu duyar ve işitir. Ama onun cevabını siz duyamazsınız. Ne zaman Allah size duyma, işitme yetkisi verirse o zaman işiten kulaklar onun manasına varır. Yani işittiğinizi kalbinize indirebildiğinizde manasına varabilirsiniz. İşte o zaman onun manasını idrak edebilirsiniz. Bütün kulaklar duyar, ama işitmez. Kulak sesleri zihne iletir, zihninizde sesi işitirsiniz. Kulağınıza ulaşan sesler bir mana ifade ediyorsa, o manaya ulaşabilirsiniz. İşte bütün insanlar bütün sesleri duyarlar, ama işitmeye gelince orada farklılık vardır.

     Başlangıçta insanlar irşada müteallik sesleri işitmezler. Yani sözlerin manasını anlayamazlar. Bu sözleri kalplerine indirseler de kalpleri idrak edemez. Çünkü kulaklarında vakra ve kalplerinde ekinnet vardır (İsra-45-46). İdrak edilebilmeniz için bu engellerin alınmış olması gerekir ki, kulakların zihninize iletmiş olduğu manayı anlayabilesiniz. Kur’an’da Allah buna akletmek diyor. İrşada müteallik bilgileri kendimize malettiğimiz zaman idrak etmiş oluyoruz. Düşünmek aklımızın bir ürünüdür. Beynimizin ürünü değildir. İnsanlar düşünceyi beynin oluşturduğunu zannederler. Tıp ilmi hala öyle zannediyor ama aslında düşünce aklın ürünüdür.

     Akıl nedir? Akıl Allah’ın bütün insanlara bir ihsanıdır. Bütün insanlar aynı seviye ve boyutta bir aklın sahibidir. Hiç bir insanda Allah’ın ihsanı değişmez, adalet zerre kadar değişmez, herkese aynı aklı teslim eder. Ama akıl beyni kullanarak vücuda kumanda edecektir. Akıl beyni fonksiyonel olarak mutlaka kullanır. İşte insanlar arasındaki farklılıklar; akıl seviyesi ile ilgili farklılıklar,zeka seviyesi ile ilgili farklılıklar, şuur seviyesi ile ilgili farklılıklar, hafıza seviyesi ile ilgili farklılıklar bütün insanlarda farklı hüviyet gösterir. İnsan vardır çok zekidir ama hafızası zayıftır. İnsan vardır çok güçlü bir hafızanın sahibidir ama zekâ seviyesi güçlü değildir. Herkese göre bu seviyelerin değişmesi akılla alakalı değildir. Akıl Allah’ın adalet esmasıyla ilgili olarak bütün insanlarda aynı olarak verilmiştir. Aklı bir müessese olarak kabul ederseniz o akıl bir şeyleri kullanmak mecburiyetindedir. Vücuda kumanda edebilmek için kullandığı o araç olan beyin her insanda farklı, farklı bir yapı arz eder. Beyninizdeki bütün kullanılabilen alanlar soydan gelen farklılıklar gösterir. Bu nedenle farklı sonuçlara ulaşılan farklı neticeler çıkarmak beyninizdeki muhakeme yeteneklerine tabidir. Beynimizin muhakeme sistemi fakültesi olayları değerlendirir ve devamlı sonuçlar çıkartır. Olaylar karşısında ne kadar çabuk karar verebiliyorsanız bu zekâ fakültenizi ifade eder. Zeki bir insan olayları çabuk değerlendirebilen ve davranış biçimlerini ona göre ayarlayıp tanzim edebilen insandır. Olayları mantıklı bir düzen içerisinde yerine oturtabilirseniz, kazandığınız tecrübeler ışığı altında sizde şuur adı verilen bir mekanizma oluşturur. Aklınız hangi ortamda şuurlandıysa, şuur kazandıysa, bu şuur yaşadığı ortama göre şekillenmiştir. Allah’ın emirlerinin yerine getirilmediği, günahların işlendiği bir ortamda şuur kazanan bir akıl, nefsin bütün isteklerine yeşil ışık yakacaktır. İnsanoğlu çevre ile ilgili münasebetlerinde hep aklı ile hareket eder. Böyle bir dizaynda insanların genel kabul esaslarına göre hareket eden bir insan akıllı bir insanı ifade eder. Aynı standartlarda şuurlu bir davranış biçimi sergileyemeyen insanlara deli diyoruz. Deli deyip de geçmeyin, onlarında kendilerine ait bir şuurları var. Ne yazık ki onların şuur yapısı genel kabul gören şuurla çalışan normal insanların şuur yapısına benzemez. Kendilerine has farklı bir şuur yapıları vardır. Akıl kendi mantığını üretir. Düşüncelerinin kendi mantığı içerisinde bir mantığı vardır ama genele uymadığı için bu insanlara deli denir. Bu deli denilen insanlarında aklı başkalarından hiçbir farklılık göstermez ama aklın kullanım alanına giren yerde farklı ihtiyaçlara o kadar cevap verebilen bir beyin yapıları vardır. Eksik bir kullanım alanına sahip bir beyin yapısı söz konusudur.    

     Allah’a ne kadar hamdetsek ve şükretsek azdır ki bir akıl vermiş bizlere ve biz bu aklı kullanıyoruz. Hafıza beyindeki aklın dosyalama sisteminin adıdır. Olayları hatırlayabilme beyne ait bir fakültenin adıdır. İnsanlar vardır çok kuvvetli hafızanın sahibidirler her şeyi kolaylıkla hatırlayabilirler. İnsanlar vardır zayıf bir hafızanın sahibidirler her şeyi kolaylıkla unutabilirler. Öyleyse unutmak beynin hafıza dosyalarındaki nöronların çalışmasının bir sonucudur. Çok üst seviyede çalışan bir sistemde insanoğlu başkalarını hayrette bırakacak kadar çok şeyleri hatırlayabilir. Akıl Allah’ın ihsan ettiği çok büyük bir lütuftur. İnsanoğlu vücut yapısına göre dünyadaki en büyük beyne sahiptir. Darvinizmin insanın maymundan geldiğini iddia eden teorisine inanan insanlar, maymunla insan vücutlarının oransal olarak beyinlerini  orantılarlarsa, insan beyninin maymun beynine oransal olarak büyüklüğünün 4 katı olduğunu göreceklerdir. Ne yazık ki insanlar ilim adı verilen hazineyi elde ettikçe Allaha karşı çıkmak için kullanmaya başladılar. Darvinizm bu şartlar içinde doğdu.

     Akıl nimeti dünya hayatını en mükemmel bir şekilde yaşamamız ve dünyaya nizam vermemiz için verilmiş olmasına rağmen öncelikle bizi ve tüm varlıkları yaratan yaratıcıyı bulmamız, ona yönelmemiz ve ona teslim olmamız için verilmiştir. Bunun için Allah kutsal kitaplar ve hidayetçiler göndermiştir. Kutsal kitaplara göre hayatını düzenlemeyen ve hidayetçilere tabi olmayanlara ise akletmeyenler diyor. Ve akletmeyenlere ise azap edeceğini ikaz ediyor. Bunu cehenneme giren insanlar bizzat ağızları ile kendileri itiraf ediyorlar.

     AKLI KULLANMAK,

     Allahütealâ’nın bir nimet olarak verdiği aklımız ve irademizle hayatımızı düzenleyerek dünyada da ahirette de mutlu olmamız gerekir.

     Bu yüzden de aklımızı kullanmamızı emrediyor ve ayetlerde aklını kullanmayana azap edeceğini belirtiyor.

10/YÛNUS-99: Ve lev şâe rabbuke le âmene men fîl ardı kulluhum cemîâ(cemîân), e fe ente tukrihun nâse hattâ yekûnu mu’minîn(mu’minîne).                                                                   Ve şayet senin Rabbin dileseydi, yeryüzünde olan kimselerin hepsi elbette topluca îmân ederlerdi. Yoksa sen, insanları mü'min(ler) oluncaya kadar zorlayacak mısın?

10/YÛNUS-100: Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse alellezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).                                                                                                     Ve Allah'ın izni olmaksızın, bir kimsenin (bir nefsin) mü'min olması (mümkün) olamaz. Ve (Allah), akıl etmeyen kimselerin üzerine ceza (azap) verir.

     Cehenneme girenler ise cehennem bekçilerinin sorduğu soruya eğer akıl etmiş olsaydık burada ateş halkı arasında olmazdık diyerek bizlere cehennemden haber veriyorlar.

67/MULK-8: Tekâdu temeyyezu minel gayz(gayzi), kullemâ ulkıye fîhâ fevcun seelehum hazenetuhâ e lem ye’tikum nezîr(nezîrun).                                                                             (Cehennem) nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Oraya herbir grup atılışında onun (cehennemin) bekçileri onlara: “Size nezir (uyarıcı) gelmedi mi?” diye sordu.

67/MULK-9: Kâlû belâ kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin).                                                                                        Onlar (cehenneme atılanlar) dediler ki: “Evet, bize nezir gelmişti. Fakat biz onu yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz ancak büyük bir dalâlet içindesiniz, dedik.”

67/MULK-10: Ve kâlû lev kunnâ nesmeu ev na'kılu mâ kunnâ fî ashâbis saîr(saîri).                                Ve: “Eğer biz işitmiş veya akıl etmiş olsaydık, alevli ateş halkı arasında olmazdık.” dediler.

 

Allah razı olsun

Burhan AKSU

 

( Akletmek Ve İdrak Etmek başlıklı yazı mihrimah tarafından 26.01.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu