Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 2.02.2018
Okunma Sayısı : 1271
Yorum Sayısı : 1

DEDİKODU, HATA ARAMAK (TECESSÜS), ZANDA BULUNMAK, ALAY ETMEK, KÖTÜ LAKAP TAKMAK, İFTİRA ATMAK.

           Kur'an'da yasaklanmış olmasına rağmen Kur'an'ı terk eden Müslümanlar bunları alışkanlık haline getirmişler. Ülkemizde herkes nefsini bırakmış başkalarının ardına düşmüş ve herkes birbiri ile kavga halinde. Böyle birlik sağlanabilir mi? Böyle huzur tesis edilebilir mi?

          İnsanlar kendi meşrebini öne çıkarmak için başkalarını rahatlıkla yalan ve iftira ile kötüleyebilmektedirler. Domuz eti, kan, üzerine Allah’ın ismi anılmadan kesilen hayvanların eti ve hayvan leşi yemek haram olmasına rağmen mecbur kalınınca haddi aşmamak kaydıyla az bir miktar yenmesine müsade edildiği halde Müslümanlar domuz eti yemiyorlar. Ama dedikodusunu yaparak kardeşlerinin ölü etlerini ve kul hakkını gayet rahatlıkla yiyebilmektedirler. Ne garip değil mi?

          Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinden naklederler ki; Bir zaman adamın birisi onun meclisinde dilenmişti. Bu durum karşısında Cüneydi Bağdadi hazretlerinin içinden adam güçlü kuvvetli ve sıhhatli, halbuki çalışıp kazanabilir diye bir düşünce geçti. O gece rüyasında örtülü bir tepsi önüne konulup haydi ye denildiğinde, tepsinin kapağını kaldırıp bakınca, o dilencinin ölmüş ve tepsinin içine konulmuş olduğunu gördü ve ben ölü eti yemem dedi. O zaman kendisine peki dün gece mescitte ne yedin diye soruldu. Cüneydi kalbi ile gıybet etmiş olduğunu ve kalbinden geçen şeylerden de sorumlu olduğunu gördü. Bu rüyanın dehşeti ile Uyanmış ve iki rekat namaz kıldıktan sonra O dilenciyi aramaya koyulmuştu. Onu dicle nehrinin kenarında gördü. Suya atılan sebze artıklarını toplayıp yiyordu. Yanına varınca  dilenci dönüp dedi ki; Hakkımızdaki düşünceden ötürü tevbe etmedin mi? Ettim dedi, o da o halde var git şimdi diyerek, Şura-25 ayetini okudu.

42/ŞÛRÂ-25: Ve huvellezî yakbelut tevbete an ibâdihî ve ya’fû anis seyyiâti ve ya’lemu mâ tef’alûn(tef’alûne).                                                                                                                        Ve O, kullarının tövbelerini kabul eden ve seyyielerini (günahlarını) affedendir. Ve yaptığınız şeyleri bilir.

          Ebû Hureyre radıyallahu anh naklediyor:

          Hz. Rasulüllah aleyhisselâtü ve sellem'e sordular:  

          Gıybet nedir biliyor musunuz?..

          Resulüllah cevabladı:

          Kardeşini hoşuna gitmeyen şeyle anmandır!..

          Birisi sordu:

          Dediğim şeyler kardeşimde varsa, ne buyurursun?..

          Resulüllah:    

          Söylediğin şayet onda varsa, onu gıybet etmiş bulunursun!.. Ve eğer onda yoksa ona iftira etmiş olursun!.. (Müslim)

 

49/HUCURÂT-11: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ yeshar kavmun min kavmin asâ en yekûnû hayren minhum ve lâ nisâun min nisâin asâ en yekunne hayren minhunn(minhunne), ve lâ telmizû enfusekum ve lâ tenâbezû bil elkâb(elkâbi), bi’sel ismul fusûku ba’del îmân(îmâni), ve men lem yetub, fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).                                                                                                                                           Ey âmenû olanlar! Bir kavim, (başka) bir kavimle alay etmesin. Belki onlar (alay edilenler) diğerlerinden daha hayırlıdır. Ve kadınlar da diğer kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden (diğerleri) daha hayırlıdırlar. Ve birbirinizi ayıplamayın. Kötü lâkaplarla çağırmayın. Îmândan sonra fasık isimler ne kötü. Ve kim tövbe etmezse, işte o zaman onlar zalimdirler.

49/HUCURÂT-12: Yâ eyyyuhellezîne âmenûctenibû kesîran minez zanni, inne ba’daz zanni ismun, ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dâ(ba’dan), e yuhıbbu ehadukum en ye’kule lahme ahîhi meyten fe kerihtumûh(kerihtumûhu), vettekullâh(vettekullâhe), innallâhe tevvâbun rahîm(rahîmun).                                                                                                                      Ey âmenû olanlar! Zandan çok sakının. Muhakkak ki bazı zanlar günahtır. Ve tecessüs etmeyin (merak edip insanların hatalarını araştırmayın). Sizin bir kısmınız diğerlerinin dedikodusunu yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Ve Allah'a karşı takva sahibi olunuz. Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm olandır.

Ey kusur arayan gözlerin sahibi;
Aradığın her kusuru buluyorsun...
Evet... Çokça kusur görüyorsun insanlarda...
Ama şunu bil ki...
Gördüğün her kusur senden bir parça taşıyor.
Eleştiren zihninin sana yaptığı kötülüğü bir idrak etsen...
Aklından vazgeçersin...
Çevir gözlerini...
Öze dön... İçine bak...
Gördüğün her kusurun izini... Hatta özünü bulacaksın Özünde...
Hayata geliş nedenini soruyor/sorguluyorsun;
Geliş nedenin gerçekten de kusur aramak, bulmak...
Ama kendinde...
Varlık nedenin onları kapatmak... Düzeltmek...
Mükemmelleşmek.
Gördüğün herkes sana “ayna” olur...
Kusurların gelir seni bulur...
Düşüncelerin bir Varlık olur...
Karşında durur.
Dinle... İçinde ki çatışmayı...
Dindir... O kaos ve kargaşayı...

Hz. Mevlana

 

24/NÛR-15: İz telâkkavnehu bi elsinetikum ve tekûlûne bi efvâhikum mâ leyse lekum bihî ilmun ve tahsebûnehu heyyinen ve huve indallâhi azîm(azîmun).                                            Onu (iftirayı) dillerinizle anlatıyordunuz (soruyordunuz) ve hakkında sizin bilginiz olmayan bir şeyi ağızlarınızla söylüyordunuz. Ve o, Allah'ın katında büyük (bir suç) olduğu halde siz, onu önemsiz sandınız.

          Allahütealâ birkaç ayettir Hz. Ayşe hakkında yapılan iftiradan bahsetmektedir. Bu ayet-i kerimeler Hz. Ayşe'nin aklandığı konusunu kesinleştirmektedir. Allahütealâ: "Bu, Allah'ın katında çok büyük bir suç olduğu halde siz onu önemsiz sandınız." buyurmaktadır.

          Herkes olayı önleyecek yerde, olayın daha çok dallanıp, budaklanmasına sebep olmuştur.

4/NİSÂ-112: Ve men yeksib hatîeten ev ismen summe yermi bihî berîen fe kadihtemele buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).                                                                                                             Ve kim hata yaparak veya bir suç işleyerek günah kazanır sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, o taktirde o, iftirayı ve apaçık bir günahı yüklenmiş olur.

16/NAHL-115: İnnemâ harreme aleykumul meytete veddeme ve lahmel hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bih(bihî), fe menıdturra gayre bâgın ve lâ âdin fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).                                                                                                                                         Size sadece ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kurban edileni haram kıldı. Artık kim zarurette (yemek zorunda) kalırsa, haddi aşmadığı ve hakka tecavüz etmediği taktirde muhakkak ki Allah, Gafur'dur (mağfiret edendir, affedendir), Rahîm (rahmet nuru gönderen)'dir.

 

Allah razı olsun.

Burhan AKSU

 

( Dedikodu, Hata Aramak (Tecessüs), Zanda Bulunmak, Alay Etmek, Kötü Lakap Takmak, başlıklı yazı mihrimah tarafından 2.02.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu