DEDİKODU,
HATA ARAMAK (TECESSÜS), ZANDA BULUNMAK, ALAY ETMEK, KÖTÜ LAKAP TAKMAK, İFTİRA
ATMAK.
Kur'an'da yasaklanmış olmasına rağmen Kur'an'ı
terk eden Müslümanlar bunları alışkanlık haline getirmişler. Ülkemizde herkes
nefsini bırakmış başkalarının ardına düşmüş ve herkes birbiri ile kavga
halinde. Böyle birlik sağlanabilir mi? Böyle huzur tesis edilebilir mi?
İnsanlar kendi meşrebini öne çıkarmak
için başkalarını rahatlıkla yalan ve iftira ile kötüleyebilmektedirler. Domuz
eti, kan, üzerine Allah’ın ismi anılmadan kesilen hayvanların eti ve hayvan
leşi yemek haram olmasına rağmen mecbur kalınınca haddi aşmamak kaydıyla az bir
miktar yenmesine müsade edildiği halde Müslümanlar domuz eti yemiyorlar. Ama
dedikodusunu yaparak kardeşlerinin ölü etlerini ve kul hakkını gayet rahatlıkla
yiyebilmektedirler. Ne garip değil mi?
Cüneyd-i Bağdadi hazretlerinden naklederler ki; Bir zaman adamın birisi
onun meclisinde dilenmişti. Bu durum karşısında Cüneydi Bağdadi hazretlerinin
içinden adam güçlü kuvvetli ve sıhhatli, halbuki çalışıp kazanabilir diye bir
düşünce geçti. O gece rüyasında örtülü bir tepsi önüne konulup haydi ye
denildiğinde, tepsinin kapağını kaldırıp bakınca, o dilencinin ölmüş ve
tepsinin içine konulmuş olduğunu gördü ve ben ölü eti yemem dedi. O zaman
kendisine peki dün gece mescitte ne yedin diye soruldu. Cüneydi kalbi ile
gıybet etmiş olduğunu ve kalbinden geçen şeylerden de sorumlu olduğunu gördü. Bu
rüyanın dehşeti ile Uyanmış ve iki rekat namaz kıldıktan sonra O dilenciyi
aramaya koyulmuştu. Onu dicle nehrinin kenarında gördü. Suya atılan sebze
artıklarını toplayıp yiyordu. Yanına varınca
dilenci dönüp dedi ki; Hakkımızdaki düşünceden ötürü tevbe etmedin mi?
Ettim dedi, o da o halde var git şimdi diyerek, Şura-25 ayetini okudu.
42/ŞÛRÂ-25: Ve
huvellezî yakbelut tevbete an ibâdihî ve ya’fû anis seyyiâti ve ya’lemu mâ
tef’alûn(tef’alûne).
Ve O, kullarının tövbelerini kabul eden ve seyyielerini (günahlarını)
affedendir. Ve yaptığınız şeyleri bilir.
Ebû Hureyre radıyallahu anh naklediyor:
Hz. Rasulüllah
aleyhisselâtü ve sellem'e sordular:
Gıybet nedir biliyor musunuz?..
Resulüllah cevabladı:
Kardeşini hoşuna gitmeyen şeyle anmandır!..
Birisi sordu:
Dediğim şeyler kardeşimde
varsa, ne buyurursun?..
Resulüllah:
Söylediğin şayet onda varsa, onu gıybet etmiş bulunursun!.. Ve eğer onda
yoksa ona iftira etmiş olursun!.. (Müslim)
49/HUCURÂT-11: Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ yeshar kavmun min kavmin asâ
en yekûnû hayren minhum ve lâ nisâun min nisâin asâ en yekunne hayren
minhunn(minhunne), ve lâ telmizû enfusekum ve lâ tenâbezû bil elkâb(elkâbi),
bi’sel ismul fusûku ba’del îmân(îmâni), ve men lem yetub, fe ulâike humuz
zâlimûn(zâlimûne).
Ey âmenû olanlar! Bir kavim, (başka) bir kavimle alay etmesin. Belki
onlar (alay edilenler) diğerlerinden daha hayırlıdır. Ve kadınlar da diğer
kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden (diğerleri) daha hayırlıdırlar.
Ve birbirinizi ayıplamayın. Kötü lâkaplarla çağırmayın. Îmândan sonra fasık
isimler ne kötü. Ve kim tövbe etmezse, işte o zaman onlar zalimdirler.
49/HUCURÂT-12: Yâ eyyyuhellezîne âmenûctenibû kesîran minez zanni, inne
ba’daz zanni ismun, ve lâ tecessesû ve lâ yagteb ba’dukum ba’dâ(ba’dan), e
yuhıbbu ehadukum en ye’kule lahme ahîhi meyten fe kerihtumûh(kerihtumûhu),
vettekullâh(vettekullâhe), innallâhe tevvâbun rahîm(rahîmun).
Ey âmenû olanlar! Zandan çok sakının. Muhakkak ki bazı zanlar günahtır.
Ve tecessüs etmeyin (merak edip insanların hatalarını araştırmayın). Sizin bir
kısmınız diğerlerinin dedikodusunu yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş
kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Ve Allah'a
karşı takva sahibi olunuz. Muhakkak ki Allah, tövbeleri kabul eden ve Rahîm
olandır.
Ey kusur arayan gözlerin sahibi;
Aradığın her kusuru buluyorsun...
Evet... Çokça kusur görüyorsun insanlarda...
Ama şunu bil ki...
Gördüğün her kusur senden bir parça taşıyor.
Eleştiren zihninin sana yaptığı kötülüğü bir idrak etsen...
Aklından vazgeçersin...
Çevir gözlerini...
Öze dön... İçine bak...
Gördüğün her kusurun izini... Hatta özünü bulacaksın Özünde...
Hayata geliş nedenini soruyor/sorguluyorsun;
Geliş nedenin gerçekten de kusur aramak, bulmak...
Ama kendinde...
Varlık nedenin onları kapatmak... Düzeltmek...
Mükemmelleşmek.
Gördüğün herkes sana “ayna” olur...
Kusurların gelir seni bulur...
Düşüncelerin bir Varlık olur...
Karşında durur.
Dinle... İçinde ki çatışmayı...
Dindir... O kaos ve kargaşayı...
Hz. Mevlana
24/NÛR-15: İz telâkkavnehu bi elsinetikum ve tekûlûne bi efvâhikum mâ
leyse lekum bihî ilmun ve tahsebûnehu heyyinen ve huve indallâhi azîm(azîmun). Onu (iftirayı) dillerinizle anlatıyordunuz (soruyordunuz) ve hakkında
sizin bilginiz olmayan bir şeyi ağızlarınızla söylüyordunuz. Ve o, Allah'ın
katında büyük (bir suç) olduğu halde siz, onu önemsiz sandınız.
Allahütealâ birkaç ayettir Hz. Ayşe hakkında yapılan iftiradan
bahsetmektedir. Bu ayet-i kerimeler Hz. Ayşe'nin aklandığı konusunu
kesinleştirmektedir. Allahütealâ: "Bu, Allah'ın katında çok büyük bir suç
olduğu halde siz onu önemsiz sandınız." buyurmaktadır.
Herkes olayı önleyecek yerde,
olayın daha çok dallanıp, budaklanmasına sebep olmuştur.
4/NİSÂ-112: Ve men yeksib hatîeten ev ismen summe yermi bihî berîen fe
kadihtemele buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).
Ve kim hata yaparak veya bir suç işleyerek günah kazanır sonra onu bir
suçsuzun üzerine atarsa, o taktirde o, iftirayı ve apaçık bir günahı yüklenmiş
olur.
16/NAHL-115: İnnemâ harreme aleykumul meytete veddeme ve lahmel hınzîri
ve mâ uhılle li gayrillâhi bih(bihî), fe menıdturra gayre bâgın ve lâ âdin fe
innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun). Size
sadece ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına kurban edileni haram
kıldı. Artık kim zarurette (yemek zorunda) kalırsa, haddi aşmadığı ve hakka
tecavüz etmediği taktirde muhakkak ki Allah, Gafur'dur (mağfiret edendir,
affedendir), Rahîm (rahmet nuru gönderen)'dir.
Allah razı
olsun.
Burhan AKSU