DÜNYA
SEVGİSİ,
“Dünya sevgisini
kalbinizden söküp atmadıkça Allah ve Resulünün sevgisi gelip yerleşmez.” Hz. Muhammed
s.a.v.
Dünyayı kalpten
çıkarmak, dünyayı terk etmek demek, bir lokma bir hırka köşeye çekilip
dilenecek duruma gelmek demek değildir. Gemi suda yüzer ama içine su alırsa
batar.
Dünyayı terk etmek
demek, Allah’ın sevgisinin önüne dünyayı geçirmemek, sadece Allah’ı sevmektir.
Diğer bütün varlıkları ise Allah yarattı diyerek verdiklerine şükredip Allah
için sevmektir.
Dünyayı terk etmek
demek, dünya hayatını yaşarken kalp ile Allah’la olmak demektir.
“Dünyayı dileyenin dini
dünyadır.”
“Allah’ı dileyenin dini
İslam’dır.”
Peygamber Efendimiz buyurdular; “Bir
zaman gelecek bütün dünya Müslümanların üzerine çullanacaklar.” Sahabe-i kiram
sordular; O zaman Müslümanların azlığı nedeniyle mi ya Resulüllah? “peygamber
Efendimiz, “Hayır dünya sevgisi yüzünden buyurdular.”
10/YÛNUS-7: İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ
vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).
Muhakkak ki onlar, Bize
ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya
hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar ayetlerimizden
gâfil olanlardır.
Müslümanlar Kur’an’dan uzaklaşmışlar
ve dünya ile doyuma ulaşmışlardır.
Peygamberimiz s.a.v. hazretleri “
Ölmeden önce ölünüz ki, Allah size yedi yüz kat versin” buyuruyor. Allah’ın bire yedi yüz vermesi
için bir kişinin Allah’a ulaşmayı dilemesi ve mürşidine tabi olup ruhunu
Allah’a ulaşması için yola çıkarıp zikirle nefs tezkiyesine başlaması ve
teslimler için cihad etmesi gerekir. Ruh birinci gök katına çıkınca kişi bire
yüz sevap alacak ve her katta yüz artarak yedinci gök katında bire yedi yüz
almaya başlayacaktır.
1-
Ruhun
teslimi,
2-
Veçhin
teslimi,
3-
Nefsin
teslimi,
4-
İradenin
teslimi.
Sonra
o kişi sırasıyla teslimlerini gerçekleştirecektir.
Kalbi gaflet içinde olanların Allah
dualarını kabul etmez. Ayette de belirtildiği gibi kim dünyayı isterse Allah onu veriyor.
17/İSRÂ-18:
Men kâne yurîdul âcilete accelnâ lehu fîhâ mâ neşâu li men nurîdu summe cealnâ
lehu cehennem(cehenneme), yaslâhâ mezmûmen medhûrâ(medhûren). Kim acele (bu
dünyada acil) olarak isterse, istediğimiz kimseye, dilediğimiz şeyi ona orada
acele verdik. Sonra onu cehennem ehli kıldık. Zemmedilmiş (ayıplanmış) ve
(rahmetten) kovulmuş olarak, ona (cehenneme) atılır.
Dua manevi yönde ise o zaman Allah’a
ulaşmayı dileyip Allah’ı zikretmesi gerekir. Ama sadece dille değil, kalbi ile…
17/İSRÂ-19:
Ve men erâdel âhırete ve saâ lehâ sa’yehâ ve huve mu’minun fe ulâike kâne
sa’yuhum meşkûrâ(meşkûren).
Kim mü'min olarak ahireti istedi ise ve onun (ahiret) için, onun
gerektirdiği şekilde çalıştı ise işte onların çalışması, böylece meşkur
(şükrün, karşılığını hakeden) oldu.
7/A'RÂF-205:
Vezkur rabbeke fî nefsike tedarruan ve hîfeten ve dûnel cehri minel kavli bil
guduvvi vel âsâli ve lâ tekun minel gâfilîn(gâfilîne). Ve
sabah ve akşam vakitlerinde Rabbini kendi kendine, korkarak ve yalvararak,
sözün sesli olmayanı ile zikret. Ve gâfillerden olma.
13/RA'D-28:
Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi
zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).
Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur.
Kalpler ancak; Allah'ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
Allah razı
olsun…
Burhan AKSU