ALLAH’IN İPİ
NEDİR?
İbni Abbas’tan naklediliyor;
Biz Resulüllah’ın yanında idik, bir Arabi
geldi ve; “ Ya Resulallah! Duydum ki siz Allah’ın ipine sımsıkı sarılınız
demişsiniz. Allah’ın ipi nedir?”
Resulüllah s.a.v. Efendimiz eli ile Hz. Ali’nin
elini tutup,” işte Allah’ın ipi budur. Ona sımsıkı sarılınız.” Buyurdular.
Allah’ın ipi her devirde Peygamber varisleri tasarruf rızasının sahibi devrin veli imamları, veli kavim Resulleri ve mürşidlerdir.
3/ÂLİ
İMRÂN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi
aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen),
ve kuntum alâ şefâ hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike
yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne). Ve
hepiniz, Allah'ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah'ın
sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz.
Sonra sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O'nun (Allah'ın) nimeti
ile kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan kurtardı.
İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz hidayete
erersiniz.
Sahâbeye hitap ediyor Allahütealâ. Bütün
sahâbe kanlı katildi, hepsi başka kabilelerden birilerini öldürmüşlerdi. Her
kabilenin içinde mutlaka başka kabilelerin öldürdüğü ve başka kabilelerden
ölenler vardı.
Sonuç ise kalplerin Allahütealâ
tarafından birleştirilmesi, kardeşler olmak. Burada söz konusu olan şey üst
seviye bir hidayettir. Ruhun Allah'a ulaşması, fizik vücudun Allah'a teslim
olması, nefsin Allah'a teslim olması, iradenin teslimi hepsi hidayet ama
hidayetlerin arasında büyük farklar var.
Asıl hidayet hak takvanın sahibi
olduğu noktada gerçekleşir. Allah ile olan dostluğunuzu en güzeline ulaştıracak
olan bir vesileler zinciri olarak düşünün. Her ulaştığınız kademenin daha ötesi
vardır. Bihakkın takva ile her şeyin sonuna ulaşılır. Burada son görüntü olan
Allahütealâ'nın görülmesi mümkün olur.
Öyleyse her şeyin en güzel olduğu
bir ortamda sahâbe yaşamış asırlarca önce. Ve sahâbe, bugünlere ve geleceğe
ışık, ibret olmuşlar.
Allahütealâ bu ayette fırkalara
ayrılmamaktan da bahsediyor. Sadece bir tek fırka kurtuluşa ulaşabilecek, geri
kalan 72 fırka cehenneme gidecektir:
34/SEBE-20:
Ve lekad saddaka aleyhim iblîsu zannehu fettebeûhu illâ ferîkan minel
mûminîn(mûminîne).
Ve andolsun ki iblis, onlar üzerindeki zannını (hedefini) yerine
getirdi. Böylece mü'minleri oluşturan bir fırka (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
hariç, hepsi ona (şeytana) tâbî oldular.
En'am-153'te mü'minlerin Sıratı
Mustakîm üzerinde bulunanlar olduğunu görüyoruz:
6/EN'ÂM-153:
Ve enne hâzâ sırâtî mustekîmen fettebiûh(fettebiûhu), ve lâ tettebiûs subule fe
teferreka bikum an sebîlih(sebîlihi), zâlikum vassâkum bihî leallekum
tettekûn(tettekûne). Ve
muhakkak ki; bu, Benim mustakîm olan yolumdur. Öyleyse ona tâbî olun. Ve (başka)
yollara tâbî olmayın ki; o tadtirde sizi, onun yolundan ayırır. İşte böyle size
onunla vasiyet etti(emretti). Umulur ki böylece siz takva sahibi olursunuz.
Böylece Allahütealâ insanları
hidayete erdirmiştir. Hidayet müessesesi teşekkül etmiştir.
Burada Allah'ın yoluna girmişken
çıkmış olanlardan bahsediyor. Onların kurtuluş ayeti gibi olan Al-i
İmran-103'te Allah onlara yolu göstermektedir.
3/ÂLİ
İMRÂN-112: Duribet aleyhimuz zilletu eyne mâ sukıfû illâ bi hablin minallâhi ve
hablin minen nâsi ve bâû bi gadabin minallâhi ve duribet aleyhimul
meskeneh(meskenetu), zâlike bi ennehum kânû yekfurûne bi âyâtillâhi ve
yaktulûnel enbiyâe bi gayri hakk(hakkın), zâlike bimâ asav ve kânû
ya’tedûn(ya’tedûne). Onların üzerlerine,
nerede olurlarsa olsunlar zillet (alçaklık) damgası vuruldu. Ancak Allah'ın
ipine (Sıratı Mustakîm'e) ve insanlardan bir ipe (Allah'a ulaştıracak olan
mürşide) tutunanlar (ulaşanlar) hariç. (Onlar) Allah'tan bir gazaba uğradılar
ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu. Bu, onların Allah'ın ayetlerini inkâr
etmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları sebebiyledir.
İşte bu, onların (Allah'a) isyan etmelerinden ve haddi aşmış olmalarındandır.
Allahütealâ, Bakara Suresinin 256. ayet-i
kerimesinde buyuruyor ki:
2/BAKARA-256:
Lâ ikrâhe fîd dîni kad tebeyyener ruşdu minel gayy(gayyi), fe men yekfur bit
tâgûti ve yu’min billâhi fe kadistemseke bil urvetil vuskâ, lenfisâme lehâ,
vallâhu semîun alîm(alîmun).
Dinde zorlama yoktur. irşad yolu (hidayet yolu, Allah'a ulaştıran yol),
gayy yolundan (dalâlet yolundan, şeytana, cehenneme ulaştıran yoldan) açıkça
(ayrılıp) ortaya çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran
yolu) inkâr edip de Allah'a îmân ederse (mü'min olur, Allah'a ulaştıran yolu
tercih ederse), böylece o, (Allah'tan) kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya
(sağlam bir kulba, mürşidin eline) tutunmuştur. Allah Sem'î'dir, Alîm'dir.
İnsanın kalbinde Allah'a ulaşma
talebi varsa, Allah o talebi işitir ve bilirse derhal harekete geçer, 12 ihsan
verir, onu mutlaka mürşidine ulaştırır. Daha sonra 7 tane de ni'met verir.
Allah'ın ipi; Sıratı Mustakîm'dir,
ruhu Allah'a ulaştıran yoldur. İnsanlardan bir ip ise mürşiddir. Kim mürşidine
ulaşırsa o, Allah'a ulaştıracak olan ipe sımsıkı sarılır. O ipin Allah'tan
kopması mümkün değildir. Çünkü Allahütealâ'nın irşad makamına tayin ettiği bir
kişidir. Bu kişininse Allah'ın yolundan ayrılması, Allah'tan kopması mümkün
değildir; çünkü nefsinin bütün afetleri yok olmuştur. Mürşidlerine
ulaşamayanlar Allah'ın ayetlerini inkâr etmiş ve peygamberlerini
öldürmüşlerdir. Böylece Allah'a isyan etmiş ve haddi aşmışlardır. Allahütealâ
eğer insanları hedefe ulaştırırsa bunu mürşidleri eliyle yapar.
Allah razı
olsun…
Burhan AKSU