Boynunda bir tasmadır ahit
Çeker seni sözden yana
Ve dikilir karşına yıllar
Uzanır yollarına sarmaşık dallar
Dallarda güller
Güllerde harlar
Bir sağına bakarsın bir soluna
Sağır duvarlara vuran arsız gölgeler oynaşır
Bir de dönersin ki ardına
Ne yol görünür ne de ektiğin darılar
Silinmiş ne varsa geçmişe dair
Önünde dişleri küflü bir uçurum
Adımların sayar olduğu yerde korkudan
Aynada tecessüm eder acziyetin solgun yüzü
Yüreğinde türküsü başlar korkutulmuş korkunun
Ve yıldızlar nazarında bir korkak olursun
Dökülse de başından aşağı korku dolu kovalar
Islıklar korkutur korkuları
Katar önüne dere tepe kovalar
Korkuyla dolar dağlar ve ovalar
Çatlar masaldaki devin dudağı
Ay çeker yaşmağını yüzüne
Yıldızlar bir bir söner korkudan
Güneş yine kaçmıştır karanlığın kucağına
Sen ve korkuların baş başa
Korkular davetsiz bir misafir gibi
Yapışmış eteğine kör tesadüflerin
Korkular ateşten bir kuyu
Zümrüdüanka yanar korkudan
Kanatlarından yeni korkular doğar
Her korku bir kuş olup uçar cesaret ülkesine
Dağıtmak için bulutlara binen umutları
Ve sallar beşiğini cesaretin
Sevdanın ürkek elleri
Dilinde bir türkü
Uyu ninni uyu
Şimdi yum gözlerini
Ve tıka ellerini kulaklarına
Başlasın cesaret duası korkuların gölgesinde
Korkutsun korkularını tılsımlı sözcükler
Ah aslında öyle değil biliyor musun?
Korkunun adı kaybediş
Kaybedişin sonu zillet
Yalvarırsın gözleri ahuya:
"Affet ey peri affet
Bir daha düşürürsem aklıma korkunun siluetini
O zaman yak beni ayazlarında
Bir defacık olsun affet"
Duymaz peri yakarışlarını
Silip atar ne varsa geçmişe dair
Bir hançer olur kalemi
Akıtır öfke namına ne varsa içinden
Ve okkalı kelimelerle kalbini döver
Çeker çizgisini adının üstüne
Bilmez ki aslında korkaklar da sever