-Seyretmek kendimizi bir aynada tahammül edebilir mi bu gözler? Kendi halinde sanırken kendinde olmayan bir benliğe tahammül eder mi insan? Anlatır mı ayna sözlerle, maskelenmiş bir suratın arkasını gösterir mi? Ayna ayna olmaktan usanmış? Anlatamamaktan dili lal olmuş, canlı cenazeleri suretin de aks görürken dünden ölmüş, tahammül ederek var mısın sen kendini aynada kendi gerçeğinle seyretmeye? Yoksa gerçekleri saklayan sırsız aynalara bakarak mı kendini avutuyorsun? Sendeki senin avaz avaz çığlığıyla sağır olan seni duymayan seni göstermeyen aynanın gösteremediğini görerek mi avunuyorsun? Okşa aynayı tatlı sözlerle diline bal sür haftalarca yatır yanında sımsıcak duygularla, ayıksın kendine gelsin ayna, gör bakalım tahammülsüzlüğünü! Kıskanarak bakan yakan gözlerindeki alevi! Ben ben diyerek değil sen sen diyerek kendini görmeyen benliğinin feryadını çığlığını!
Gönül aldı sözü
-Tahammül edemezsin
bakacak göz yok sende, arama bulamazsın içinde var olmayanı. Kendi ellerinle
kapı dışarı ettin tüm güzellikleri, aynanın sırrını, kestin ellerinle dilini
kör ettin gözlerini unuttun mu? Yanıldın en başta yanıldın! Bir bakış ama nasıl
bir bakış? Bir söz ama nasıl bir söz? Bir geliş ama nasıl bir geliş? Âşığın
halleridir bunlar, yâri düşündükçe kendinden geçer. Canını verecek kadar aşkla cömerttir.
Aşkla gönül bağından gezer gülleri açtırır gül gibi kokar bunun akabinde ve
detayında sevgiliden gelen her türlü eziyete rızayla katlanır, çünkü adı
aşktır… Bunca meşakkate nazı çekmeye rağmen sevgili en son olarak onu hatırlar,
hatırlasın yeter ki. O her onunla aşkla dolu iken sevgili, herkese çok çok iyi
davrandığı hâlde kendini daima ihmal eder, belki kıyamıyordur sözle gözle kırmaya
ezmeye, hep sarıyordur gönlünde, kim bilebilir… Belki aşk böyledir böyle
söyletir gösterir sevgili yüz vermedikçe âşığın aşkı her gün artar artar… Oysa
sen ayna bir gün senin gerçek yüzünü aşksız gönlünü gösterdi diye sen
paramparça ettin, artık sırsız baktığında göstermeyen bir ayna aldın… Belki kalpsiz
olduğun için aynanın dili tutulmuştur, var mısın kendi gerçeğini görmeye? Ah
aynalar ah sırrınızla yok oldunuz! Göstermiyorsunuz gerçek yüzleri ya da bizler
bakarken görmüyoruz körleriz! Yoksa siz benim gözümle dee deeğil… Benim sahibim
olan insan gözüyle göstermediniz…
-Ah dünya nelerimizi
aldın ne verdin? Aldın aldın boş kâseleri içi boş verdin! Önce gülümsedin gel
gel dedin, sonra elimiz gönlümüz bomboş gönderdin! Sen mi aynaların dilini
kestin gözlerini kör ettin, aynalar gerçeği göstermez? Yollarda koşturdun
elimde elmas altın var diyerek oyaladın, güzellikleri görmeden, dış kapıya
uçurumun dibine koydun. Neden aldın karşımızda sırıtarak durdun? Hep vurdun
sonra kapından kovdun, mutlu mu oldun? Ah gönlüm sana uymadım dilindeki sözleri
alaycı bir ifadeyle ret ettim, olmaz dedim, bu aşk çok meşakkatlidir çekemem
dedim bin beterini çektim ah ah! Ah ahlar ah her sabah dedim güleyim, ama
aşksız gülünmezmiş, aynalara baktım kendimi gülümser gördüm güldüm oysa! Ağlar
beni görmeden boşuna mı güldüm, ey dünya sen mi gıdıklayarak kandırdın gülüdür dün?
-Ey sırlar yanlarla
nereye kayboldunuz? Neden sustunuz? Konuşma anlatmak bu kadar zor mu? Sırsız
bir küpün içinde beklemekten sıkılmıyor musunuz? Özel bir şey mi arıyorsunuz?
Özel olan ben insan değil midir? Yoksa sizleri hep aldattılar mı? Cevap verin,
az yamacıma gelin, sesime ses olun, içinizi boşaltılar boş musunuz? Anlat ne
olur beni kendini iki kelime, gitmez inan gücüme. Seher yeli gibi hakikati beni
göstererek gönlüme ferahlığı estirin yeter artık susmayın!
Konuşur ayna
-Ey kendini beğenmiş
insan ne kendinde ne bizde bıraktın bir can! Sen bazen oluyorsun hayvan… Kızma
çatma kaşlarını dinle, konuş dedin konuşuyorum… Neden için dolu iken boşaltın
dünya denilen boşla içini içimizi boşalttın? Bak gönlüne gülümse dedi, sen
biter dedin, kazancından ver dedin yeter konuşma dedin! Ağlayan var koş yardıma
dedi, benden bir şeyler ister veremem eksilir dedin dedin sadece yedin! Hiç
sevmedin kendinden başkasını, gitmedin bekledin, gelenleri geri çevirdin gülmedin!
Yollara taşlar dizdin, kimsenin yolu kapıma çıkmasın bir istemedin vermeyeyim dedin,
çirkefe battın çirkef suratınla karşımıza geçtin bizi öldürdün, söyleyecek
sözleri dilimizi tükettin laftan sözden anlamadın, suratımıza tükürdün oysa
tükürdüğün surat senindi. Kendi korkunç yüzünü gördün sır dolu hislerimizi köreltin,
dilimizi acı sözlerinle nefretinle lal ettin. Kendi gerçeğinin korkunç mezarına
bizi gömdün… Daha sayayım mı tahammül edebilir misin kendi gerçeğini duymaya?
Var mısın uyanmaya?
-Ey talihsiz gönlüm,
ben miyim böyle sen mi ettin beni böyle? Ben miyim görecek gözüm varken ey
gözüm seni ret ederek görmeyen? Bu ne feryat dolu bir adım, ben nelere nasıl
kandım? Nasıl yandım öylesine yakarken baktım? Neden engel olmadın ey dilim
elim, gönlüm hislerim… Sizleri de mi duymadım? Kapıma mı koymadım? Neler söyler
bu aynalar? Ben miyim tek suçlusu başka suçlu yok mu? Diğer insanların hırsı
yok mu? Yoksa o bencil dediğim insanlar ben miyim? Ah sözler neden manasız
gözlerle bakarsınız? Neden bende ki beni anlamama yardım etmezsiniz? Sizleri de
mi kırdım incittim? Olamaz bu kadarı da olamaz! Sen konuş ey sözlere söz olan
kelimeler her neyse ey sözler…
Söz konuşur
-Söz dediğin nedir?
Anladığın nedir? Bir kelamı? Lakırtı mı? Bağırtı mı? Bir düşüncenin gülümsemesi
mi? Sana defalarca sordum boşa lakırdı zamanı kaçıran bir engelsiniz dedin!
Uyum birliğimizi dağıttın uyumsuzlukla bizi sardırdın, kaçırttın… Asalet dedik,
kefaret anladın, kelam dedik, selamı kes anladın. Değirmen taşıma suyuyla
dönmez dedik, yuvarlanan taşı yosun sarmaz dedik, sen oyun sandın. Bir ömür
geceleri aya un elettirdin bak saçların beyaz oldu anlamadın. Sustuk anlamadın
dedik boşa gitmez kelimeler sözler suskun kalarak kötüye bir ceza verilince.
Dallarda açan tomurcuklar gibi gülümsemen için açmaya çalıştıkça sen yara
sandın kopardın… Sana gözyaşlarımızla koparma diye ağladık, sen yağmur yağıyor sandın!
Ah siz insanlar kendine gelince hep bana, başkasına gelince bana ne sana ne
kime ne! Taş bağrı olan taşlar dile aşka geldi paramparça oldu, taş oldu çakıl oldu,
sen hala bir kayadan daha sert anlayışsız nankör birisisin… Sana şiirlerle
anlattık, Gül bahçesi sevgiliden haber geldiği için süslendi ve güzel kokular
sürünür dedik, süslensin bana ne dedin, dinlemedin idrak edemedin, şimdi en
güzel cümlelerimizi alarak bize karşı söyleme, Benim
kaderime ve yalnızlığıma ırmaklar bile ağladı. Diyerek duygu sömürüsünde bulunma. Kendin ettin
kendin buldun, şimdi gül gibi soldun.
Eyvahlar olsun bana! Nazlı
yârim neden küskün bakar anladım… Güller kızarır eyvah benim utancından o gonca
gül yârim gülünce bende gülerdim şimdi hatırlarım… Sümbül laleler bükülürdü ben
zülüflerini sevince kıskancından kâkül zülfü gönlümde bükülünce, aşkla kokunca,
kendi kokularını kaybederek aşk kokunca… Ah benliğim ah ben bilmeliydim Yârin o gül yüzünü görmem için doyasıya
bakmam için her gün güneş bakmak için doğuyordu anlayamadım ey yârim, neredesin
dön bana yönünü gönlünü... Bak anladım senden ayrıyım ondandır bu sızım
yanlışlığım edepsizliğim… Gel artık ne olur kelebeğim, gönlümde açan aşk
cennette çiçeğim, söz bir daha seni üzmeyeceğim.
Sevgili çıkar meydana
-Yıllardır gömdün beni
gönlündeki karanlık dehlizlere sana olan aşkımdan görmemezliğinden eridim
bittim, görmedin benim sesimi duymadın! Bana dar gelen makberi ellerinle sen
kazdın içine yerleştirdin aceleden üstünü kapatmayı unuttun da canlı kaldım…
Yüksek gönlün tepelerinde ne bir çiçek ne alçağında vardı lalen, dikendi
güllerin sadece diken, gülleri dökülmüş parçalanmış… Sana dedim gönlünde ben
yoksam parçalar seni dünya benliğin arzuların ihtirasların dinlemedin, beni bir
kenara attın, üzerime kapıları kapattın… Madem tutun benliğinin ucundan
kuyruğundan savur gitsin çöplere kendin çık meydana, sen çıkarsan bende
karanlıklarda çıkarım sana koşarım. Bensizliği sensizliğini anlayarak aç
ikimize bir kapı, birsin artık ey sevgilim artık bu sancı.
-Açıyorum tüm kapalı
pencereleri sevgili. Hemen bakma gözlerin ışığa bir anda bakma kamaşmasın,
güzel sözlerimi duyarak gönlün gözlerinle kamaşsın, aç kollarını sar beni zaman
dursun, gönlüm aşkla seninle buluşsun. Ben hep geceleri beklemişim ondan içimde
karanlık vardı, hislerimi duygularımı da karanlık ettim senide karanlığa kapattım,
af et beni sevgili yeni anladım. Aşsız sensiz deli eder insanı bu dünya, artık
demiri atarak yanında gönül limanına yanaşayım kalayım, aşkınla kokunu daha çok
koklayayım…
Sevgili söyler
-Açtım kollarımı gel
sarılalım doyasıya, hasreti özlemle bırakmayalım artık kapıya.Oysa yıllardır bakışların deldi bir fırtınaydı,
duruşun hırçın dalgalı bir suydu, beni aşk denizinde bu halinle alabora ederek
boğmak isterdin, şimdi farkına vardın, sarılmayı sevilmeyi hak ettin, koş gel
kollarıma bana sarıl, aşk denizinde çağlayalım akalım gürül gürül… Bir benliğe
bir dünyaya meyil verdin soldurdun bizi pare pare, gel sarıl sana hayran olan
bu yâre…
Mehmet Aluç ©