MÜSLÜMANLAR
NEDEN FIRKALARA AYRILIYORSUNUZ?
Fırkalara
ayrılmış Müslümanlar neden sen ben, o cemaat bu cemaat, o mezhep bu mezhep
diyerek bölünür güç kaybeder ve üstelik birbirinizi boğazlarsınız. Bunun
hesabını Allah’a nasıl vereceksiniz. Allah sizlere mezheplere ve fırkalara mı
ayrılın dedi. Ey Müslümanlar kardeş olun, birbirinizin dostları olun, yoksa
fitne çıkar diye uyarmadı mı.?
49/HUCURÂT-10:
İnnemel mû’minûne ihvetun fe aslihû beyne ehaveykum vettekûllâhe leallekum
turhamûn(turhamûne).
Mü'minler
ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Ve Allah'a karşı
takva sahibi olun. Umulur ki, böylece siz rahmet olunursunuz.
8/ENFÂL-73:
Vellezîne keferû ba'duhum evliyâu ba'd(ba'dın), illâ tef'alûhu tekun fitnetun
fîl ardı ve fesâdun kebîr(kebîrun).
Kâfir olan
kimseler birbirinin dostlarıdır. Onu yapmazsanız (birbirinizle dost olmazsanız)
yeryüzünde fitne ve büyük fesat olur.
42/ŞÛRÂ-14: Ve mâ teferrekû illâ min ba’di mâ
câehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev lâ kelimetun sebekat min rabbike ilâ
ecelin musemmen le kudıye beynehum, ve innellezîne ûrisûl kitâbe min ba’dihim
le fî şekkin minhu murîb(murîbin).
Kendilerine
ilim geldikten sonra aralarında azanlardan başkası fırkalara ayrılmadı. Eğer
Rabbinden “belirlenmiş bir zamana kadar (bekletme)” sözü geçmemiş olsaydı,
mutlaka onların arasında (hemen) hüküm verilirdi. Muhakkak ki onlardan sonra
Kitab'a varis kılınanlar, gerçekten O'ndan şek ve şüphe içindedirler.
Bir evvelki
âyetle bağlantılı olarak Allah'a ulaşmayı dilemedikleri için fırkalara
ayrılanlardan bahsediliyor. Şek ve şüphe içinde olanlar Tevrat'ı, İncil'i
yanlış anlamışlar. Tıpkı Kur'an'ın cehennemden kurtaran âyetlerinin artık
unutulmuş olması gibi oradaki esas öğretiyi zaman içerisinde unutmuşlar.
Kitabın varisleri, kendilerine kitap miras kalanlardır. Allahütealâ diğer kitap
sahiplerinin Kur'an'a karşı kuşku verici bir tereddüt içinde, şek ve şüphe
içinde olduklarını ifade etmektedir.
Kendilerine ilim gelenler, kendilerine kitap indirilenlerdir. Allahütealâ önce
Yahudilere sonra Hristiyanlara sonra da Müslümanlara aynı hususiyetleri taşıyan
kitaplar indirmiştir. Kitapların hepsinde hidayet, nur, nefs tezkiyesi, ruhun,
vechin, nefsin ve iradenin Allah'a teslim keyfiyetleri yer almıştır. Hepsi
hidayete erdiren kitaplardır ve din hiç değişmemiştir. Üzülecek kesim bundan
sonra başlamaktadır: İnsanlar, özellikle inananlar birbirlerine düşman
olmuşlardır. İslâm'la Yahudiler ve Hristiyanlar hâlâ savaşmaktadırlar.
Tek din indirildikten sonra insanlar fırkalara ayrılmışlardır. Allahütealâ daha
evvel Hz. İbrahim'e Hz. İsmail'e kitap indirmiştir. Kendilerine peygamberlik
verilenlere Allah hep şeriat kitabı indirmiş ki o şeriatle hükmetsinler.
Nebîler kâinata, Resuller de kendi kavimlerine aittirler. Her Nebî, kendi
kavminin aynı zamanda Resulüdür.
4/NİSÂ-105: İnnâ enzelnâ ileykel kitâbe bil
hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ erâkallâh(erâkallâhu), ve lâ tekun lil
hâinîne hasîmâ(hasîmen).
Muhakkak ki
insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmetmen için Biz, sana
Kitab'ı hak olarak indirdik. Ve ihanet edenlere taraftar olma.
5/MÂİDE-48: Ve enzelnâ ileykel kitâbe bil
hakkı musaddıkan limâ beyne yedeyhi minel kitâbi ve muheyminen aleyhi fahkum
beynehum bimâ enzelallâhu ve lâ tettebi’ ehvâehum ammâ câeke minel hakk(hakkı)
li kullin cealnâ minkum şir’aten ve minhâcâ(minhâcen) ve lev şâallâhu le
cealekum ummeten vâhıdeten ve lâkin li yebluvekum fî mâ âtâkum festebikûl
hayrât(hayrâti) ilâllâhi merciukum cemîan fe yunebbiukum bimâ kuntum fîhi
tahtelifûn(tahtelifûne).
Ve (Ey
Muhammed) sana ellerindeki kitapları tasdik edici (doğrulayıcı) ve onu koruyucu
olarak bu Kitab'ı hakk ile indirdik. Artık onların aralarında Allah'ın
indirdiğiyle hükmet ve sana Hakk'tan gelenden ayrılıp da onların hevâlarına
uyma. Sizden hepiniz için (tek) bir şeriat, ve açık bir yol belirlemiştik. Ve
Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Ancak bu sizi, verdikleri
ile denemek içindir. O halde hayırlarda yarışın! Sizin hepinizin dönüşü
Allah'adır. O zaman hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri, size haber verecek.
6/EN'ÂM-159: İnnellezîne ferrekû dînehum ve
kânû şiyean leste minhum fî şey’(şey’in), innemâ emruhum ilâllâhi summe
yunebbiuhum bimâ kânû yef’alûn(yef’alûne).
Muhakkak ki;
onlar, onların dînini tefrik ettiler (parça parça ayırdılar) ve grup grup
oldular. Senin onlarla bir ilgin yok. Onların işi sadece Allah'a aittir. Sonra
yapmış oldukları şeyleri, onlara haber verecek.
Allahütealâ
burada aslında bir tek din olduğunu, insanların, o dîni ayırdığını ve gruplara
ayrıldıklarını söylüyor. Son derece önemli bir konu; bir küçücük kelime
farklılığı birçok şeyi yanlış algılamamıza sebebiyet verebilir. Birden fazla
din hiç olmadı. Allahütealâ "onlar" de-yince hristiyanları da,
musevileri de kastediyor, "onların dinlerini" deyince sanki
Hristiyanlık ayrıymış, Yahudilik ayrıymış gibi, yani Allahütealâ'nın Hz.
Musa'ya verdikleri ayrıymış, Hz. İsa'ya verdikleri ayrıymış gibi bir sonuçla
karşılaşılıyor. Ancak öyle değildir.
Hz. Musa ve ona bağlı olanların da hepsi, her şeyleriyle Allah'a teslim
oldular. Hz. İsa ve Hz. İsa'ya bağlı olanlar da ruhlarını, vechlerini,
nefslerini, iradelerini Allah'a teslim ettiler. Aynı şeyleri, aynı
standartlarda, aynı şeriatle yaşadılar. Daha sonra gelen Peygamber Efendimiz
(S.A.V) de sahâbesiyle beraber aynı şeyleri, aynı standartlarda, aynı şeriatle
yaşadı.
42/ŞÛRÂ-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ
bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ,
en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum
ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men
yunîb(yunîbu).
(Allah)
dinde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni
ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye
Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da
vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey
(Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine
seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine
ulaştırır).
Allahütealâ bu âyet-i kerimede, bir defa daha açık ve kesin bir şekilde
anlatıyor. Bu açıdan âyet son derece önemlidir. İnsanların ayrı ayrı gruplar
oluşturduğunu, dîni parça, parça, ayırdıklarını, tefrik ettiklerini ve
fırkalara ayrıldıklarını ifade ediyor. (Tefrik etmek, fırkalara, parçalara
ayırmak istikametinde kullanılıyor, fırka kelimesi de, tefrik kelimesi de,
ferrekû kelimesi de aynı kökten gelmektedir).
Öyleyse bir tek dîni insanlar kendilerine göre farklı şekillere sokmuşlardır.
Bunu yapanlar ne yazık ki her devirde, insanların çoğudur. Hz. Âdem zamanında
da, Hz. Âdem'in oğullarından, torunlarından, torunlarının torunlarından büyük
kısmı gene Allah'ın yolunda değillerdi. Hz. Âdem'in ve ona tâbî olan
evlâtlarının, torunlarının, bütün dileklerine, temennilerine, hatta ısrarlarına
rağmen onların çoğu Allah'ın yoluna girmediler. Allah'ın tek dînini
yaşamadılar. Âdem (A.S)'dan bu tarafa kâinatın hiçbir noktasında, hiçbir millet
Resulsüz olmamıştır. Kıyâmete kadar da aynı şey olacaktır. Bütün kavimlerde, şu
anda yaşadıkları gibi Allah'ın Resulleri yaşayacaktır. Her kavmin içinde,
onların kendi dinlerinin içinde, ama o dînin aslını, tek dîni yani Allah'a
teslim olmayı yaşayan, kendilerine tâbî olanlara, da Allah'a teslim olmayı
yaşatan Resuller hep var olacaktır.
ALLAHA
ULAŞMAYI DİLEMEYİP TAKVA SAHİBİ OLMAYANLAR DEĞİŞİK VE FIRKALARA AYRILANLARIN
ALLAH MÜŞRİKLER OLDUĞUNU ANLATMAKTADIR.
30/RÛM-31:
Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel
muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a)
yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve O'na karşı takva sahibi olun. Ve namazı
ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
30/RÛM-32:
Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim
ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden
olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün
gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
3/ÂLİ İMRÂN-103: Va’tasımû bihablillâhi cemîân
ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne
kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ şefâ hufretin
minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum
tehtedûn(tehtedûne).
Ve hepiniz,
Allah'ın ipine sımsıkı tutunun, fırkalara ayrılmayın! Ve Allah'ın sizin
üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; siz (birbirinize) düşman olmuştunuz. Sonra
sizin kalplerinizin arasını birleştirdi, böylece O'nun (Allah'ın) nimeti ile
kardeşler oldunuz. Ve siz ateşten bir çukurun kenarında iken sizi ondan
kurtardı. İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklıyor. Umulur ki böylece siz
hidayete erersiniz.
GELİN ALLAHIN
KİTABI KURANDA BİRLEŞELİM. ALLAH HİÇBİR GURUBUN LİDERLERİNİN KİTAPLARINDAN
DEĞİL, BİZLERE KURANDAN SORACAK. ÇÜNKÜ BİZLER YALNIZ KURANDAN SORUMLUYUZ.
43/ZUHRÛF-44:
Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne).
Muhakkak ki O
(Kur'ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve
siz, (Kur'ân'dan) sorumlu olacaksınız.
ARTIK ALLAHIN
BU SÖZÜNDEN SONRA BAŞKA SÖZLERE Mİ İNANACAKSINIZ?
45/CÂSİYE-6:
Tilke âyâtullahi netlûhâ aleyke bil hakk(hakkı), fe bi eyyi hadîsin ba’dallâhi
ve âyâtihî yû’minûn(yû’minûne).
İşte bunlar,
Allah'ın âyetleridir. Sana hak olarak onları okuyoruz. O halde Allah'tan ve
O'nun âyetlerinden sonra hangi söze inanacaklar?
Allah razı
olsun.
Burhan AKSU