Bahçe ve ilkbahar, erik ağacının altında
sandalyede oturan karanlık bir silüet
sandalye kahvaltı masasından çalınmış
havada çay kokusu ve sıgara dumanı
sabah saat 3'kadar içecekler almış
iki kadeh boğazını nemlendirmek için
aylardan mayıs birkaç bülbül ötüyor
sanki bu arzu edilen bir şeymiş gibi
bülbülün cennetten yankılan sesi dinince
adam şikayetlerini ve küfürleri fısıldıyor
gri gölgeler ayağa kalkıyor ve yaklaşıyor
her yer ürpertici yeşile,maviye boyanmış
gölgesi kımıldamadan sessizce duruyor
menekşe ve taze çimen kokuları arasında
masanın üstündeki şarap kadehini izliyor
ve mırıldanıyor şu bülbül bahar boyunca
herkese şarkı söylesin
evet, evet söylesin ama herkes için değil
maria zaten oracıkta uyuyor derin,derin
sessiz uyurken kaç fırtına kaç kar gördü
hiç saymamıştı kaç aydınlık kaç mehtap
üzerine düşmüştü
ve adam uyumaya giden evdeki tek kişi
sarhoş ve dumana sıkıştırılmış nefes ile
bahçeyi ağır adımlarla bir şiir gibi terk etti
tükenmiş halde hiç bir şey hissetmeden
artık hiç bir şeyi duymuyordu
karanlık çökene kadar uyuyacaktır
ayarı yok ki, yatağa varır varmaz
sızmış neredeyse ölü gibi yatıyordu
gece çöküyor bülbül de derin uykuda
ve sabahın ilk filizlenmesinde
bahçede henüz müzik yok bülbül yok
adam ayağa kalkar yavaşça hazırlanır
ve ağır adımlarla dışarı çıktığında görür
güneş çoktan sandalyesine çökmüş
adam uyanık mı, yoksa hala uyuyor mu?
bülbül dinlenmeli, ilkbahar dinlenmeli…
Suskun//