Bir Sonbahar günüydü
yüzlerce kez geçtiğim o yollarda
zaman durgundu
mavi göktü kızıl topraktı
deli esen rüzgar bir hüzün taşıyordu bağrında
bulutlara yakut rengi bürünmüştü
Heybetli dağlar bana yaklaşıyordu
gönlümde yeşeriyordu göç, destan
dereler, ırmaklar hoyratça akıyordu
alaca yapraklar savrulurken
bin yıllık bir duygu, heyecan
sanki son kez yaşıyordu
Issızlığın, sessizliğin yerini
göçmen kuşlarının cıvıl cıvıl şarkıları almıştı
sevinç neşe değildi bu telaşlı melodi
bu hüzün bu son göçün nağmeleriydi
Son yörüklerin haline vargit çiçekleri ağlaşıyordu
yüzlerce yıl sonra yurt kuran yurtsuz mu kalmıştı?
konacak, göçecek kışlakları
yaylakları mı kalmamıştı?
Ayaz dağlarda yürürken
gördüm yeşil gözlü bir yörük kızı
tatlı bir hayal gibiydi
utangaç bakışları engin dağları aşıyordu
tıpkı binlerce yıllık özgürlük gibi
güzeliği göz alıyordu
ateşte dövülen soğuk demir gibi
duruşu asildi tanrı dağı gibi
Tabiat başka bir türlü
yörük kızı bir başka ağlıyordu
kalbinde bir tutam acı
gözlerinde bir kaç damla göz yaşı
hafif çiseleyen yağmur gibi kızıl toprağa
dökülüyordu
damla damla
son kez açan vargit çiçeklerine can oluyordu
Hüzünlü bakışları dağları,kentleri
zamanı aşıyordu
dilinde eski türküler yakınlanıyordu
o son bir beste o son bir haykırış
bu nağmeler ile tabiat ağlaşıyorken
Artık dağların eteğinde ocak tütmüyor
bu son ocak hüzünlerde boğulurken
gönlüm eski kutlu sonbaharları hatırlayacak
Bu garip şair
gökteki göçmen kuşlarını izlerken
o son nağmeyi anacak
ve o eşsiz yeşil gözleri hatırlayacak
Belki veda değildir belki ıssız kimsesiz yerlerde hala yeşerecek vargit çiçeği
belki dillerde birkaç satırda yeniden bir sonbaharda küllerinden dirilecek…
Suskun//