Bir filmi, hikayeyi veya romanı okurken iki amaç ortaya çıkıyor, birincisi en iyisi olmak ve en iyisini yaşamak ikincisi hayatta kalmak. Sanki bunlara tapmak, o ereği yakalamak uğruna hayat devam eder. Hiçbir okuduğum ya da seyrettiğim olayda yaşamın gayesinin Allah’a kul olmak gerektiği vurgulanmaz! Bu dünyada yaşayayacaksa eğer birisi, temel gayesi ve ereğinin Rabbini anlamak ve onun istediği gibi yaşamak üzerine kurgu olmaz. Sanki ahlak, yönetim biçimleri, kişisel ve toplumsal haklar insanların tercihlerine göre düzenlenir. Gerçi, bu evrensel kuralların bir kısmı dinsel kurallarla örtüşür ama eksiktir. Dinin emrettiğinin dışında tercihler kişilerin yaşamını ve yasaklarını belirler.
Bu kişisel tercih ve yazılmış anayasalarla, sorunlar asla çözülmez. Anarşi ve hak arayışı asla bitmez. Acılar, savaşlar, güçlü olan hayatta kalır üzerine kurgulanması devam eder durur. Güçlü olandan kimse hesap soramaz, zayıf olan çilenin adamıdır, hizmetçidir, kendini ispat etmek zorundadır. Zayıf olan güçlü olanın eline bakar, adeta güçlü kişiler bir tanrı gibidir. Sonuçta tanrılar varsa, kulda varsa, bu düzen içinde din gibi bir gerçeği irdelemenin ne manası vardır ki… Allah korusun!
Lider aranır hep, o kurtarıcıdır. Çile çekene ilaç gibidir. O da güçlü kişiler gibi efendi olacak ve keyfi yapacaktır artık. Bunu istemek hakkıdır, adeta! Lider bunu garanti eder ya daima…
Ancak lider olmak da bir güçtür. Lider ne isterse onu yaşamak bir kabuldur. Eğer lider, din içindeki kurallar ile topluma ilaç olacaksa ve Allah’ın ilmini ve adaletini onun istediği gibi insanlara sunacaksa, bir devrim söz konusudur ve o lider doğru kişidir. Lider, bir tanrı değil, sıradanlığını kabul eden, Bir Hz Ömer duruşuyla, Allah’ın yeryüzünde ki gölgesi olmayı kabul etmişse işte bu duruş kabul edilebilir. Allah’tan korkan kuldan utanan olmak… Diğer yolların lideri, sadece yani tanrıları sevdirme ve yayma sanatı üzerine olur. Elbette kimilerinin gözünde yeni bir şahsiyet, dinsel kuralları bilmeyen kişilere, derme çatma inancını yaşatacağı varsayımı üzerine garanti veren bir kurgudur. Böyle gelmiş böyle gider, acı benim kaderimdir diyen birisinin doğuracağı liderdir bu kişiler.
Bu durumda, kişilerin dinini öğrenmesi, gerçek Rabbinin kim olduğunu bilmesi gerekiyor. Madem Müslümanız, madem ölüm hak, madem ne yaptıksak iyiyse mükafat kötüyse ceza hak ve tek gerçek; kulaktan duyma, okumadan öğrenme yerine, gerçeği Kur’andan öğrenme ve bu öğretilerin 14 asır boyunca nasıl uygulandığı tarihsel süreçlerini iyice araştırmak gerekiyor. Müslüman tembel olamaz, araştırıcı olmalıdır ve kandırmamalıdır. Şanlı tarihin başarılırıyla adeta devekuşu gibi başımızı toprağa gömüp, yine aynı başarıların bize tepeden inme geleceği inancından vaz geçmeliyiz. Düşman, din düşmanıdır… İslama karşı savaşan din düşmanıdır. Bu düşmana dik duruş ancak cahillikten kurtaracak kalıcı bir eğitimle olur.
Haydi, dinimizi öğrenme, kur’anı okuma, anlama ve uygulama seferberliğine katılalım. Raflara hapsedilmiş, tozlanmış kitapları temizleyip okumaya başlayalım. Onları antika diye çok para verene satmayalım. Sata, sata ne hallere geldik değil mi? Para denen tanrıyı mezara gömelim. Haydi…
Son kelam, yaşadığımız dünyada kimi sevmişsek, kimi lider seçmişsek onunla öbür dünyada haşredileceğimizi de asla unutmayalım!
Saffet Kuramaz