CAMIZ SÜZMESİZ, PEKMEZ KAYNATMAM

       Öküzler malağma nın üstünde koşulu oldukları düveni ağır, ağır çekerken düvenin dişleri sapları eziyor, yorgunluk ve aşırı sıcaktan dilleri bir karış dışarı sarkıyordu.

       Köylülerinin tabiriyle ‘kör’ ya da ‘çolak Abbas arada sırada onlara “Deh, deh, domuzun malları” diye binmiş olduğu düvenin üstünden komut verirken bir yandan da pekmez kaynatmak için gerekli olan SÜZMEYİ nereden bulurum “ un gaylesine düşüyordu.

       Fakir olmasına fakirdi ama her köylüsü gibi onun da ahırında en azından bir iki inek bulunuyordu. Gel gör ki onların sütünden yapılan yoğurdun süzmesi camızın süzmesi gibi pekmeze tat vermiyor “ illa ki bana camız süzmesi lazım, o da olsa olsa Bozlapa (Boztepe) köyünde olur, şu işin gücün arasında oraya kim gidecek” diye iç geçiriyordu. Öyle ya işleri bırakacak oğlu,uşağı yoktu,her iş ona bakıyordu.

       Hanımı Hacer ile evliliklerinden bunca yıl geçmesine rağmen bir an olsun evlat zevki tatmamışlar,”İnşallah bizim de olur” düşüncesiyle hep ileriye ümitle baksalar da bu hevesleri kursaklarında kalmıştı. Hatta ömrünün son günlerine doğru Çolak Abbas misafir bulunduğu Hamid’in Kadir’in evinde Gadak torunu Mustafa’yı “ Deli gelinimin, akıllı oğlu “ diye kucağına alıp sanki ona gösteriş yaparmışçasına severken bayağı içerlemişti. Bunu kendine yapılan bir hakaret sayan Çolak Abbas yarı kızgınlıkla ”Şu deli’nin neyini seviyorsun”( Mustafa biraz akıl fukarası çocuktu) diye çıkışınca Gadağın ;”sen de o da yok ya” diye verdiği cevapla olduğu yere nerdeyse yıkılacak gibi olduysa da kendisini çabuk toparlamıştı.

       Yıllar önce babaları ölünce ondan kalan taşınmazları kardeşleriyle kendi aralarında bölüşmüşlerdi. Ev  yapmaları için tahsis edilen arsalarından kayalık olan kısmı Kör-Çolak Abbas’a düşmüştü. Buraya değil  evi, kümes dahi yapılmazdı. Abbas asker ocağında dinamiti tanımıştı. Şehirden edindiği dinamitleri patlattığında kayalarla beraber sol gözü ile sağ elini kaybetmişti. Başkaları gibi yaptığı işi yarım bırakacak iradesi zayıf bir kişiliğe sahip değildi. Elin, gözün ne önemi var yeter ki bedenini kaybetmesin. Azminin elinden ne kurtulurdu ki, yaraları iyi olur olmaz başlarını sokacak bir evleri olmuştu bile.

      -Oğlum, uşağım yok, kime kalacak düşüncesinde olmamış, amelelik yapıp ırgat durmasa da kafa çalıştırarak, arada çerçilik yaparak evinin geçimini temin etmiş, noksan bedeniyle sağlam kişilerin yaptığının daha iyisini yapmıştı.

      -Köyde herkesin bağı olacakta Kör Abbas;” benim bedenim sakat, nasıl olsa köylü bana üzüm, pekmez getirir “ diye kapıya bakacak. Yok öyle dava.

       Kaya bağları ile yayla bağları arasında bulunan Tepe bağları adıyla anılan yüksek bir tepeye oluşturduğu şimdi hozan kalan bağını onu yakinen tanıyan kişiler “bu bağı Çolak Abbas tek eliyle yetirip duvarlarını ve pekmez haftını koca, koca taşları tek başına kaldırıp yaptı” diye tanıklık yapmasalar kimse buna asla inanmaz.

       Köyde Püsküllü’nün, Nuhu’nun, Çerçi’nin, Kaaler’in, İreyiz’in ve daha nice kişilerin yetiştirdiği ve üzüm çeşidi olarak onlardan fazlası bulunan bu bağın üstüne başka bağ daha kurulmamıştı. Bundan sonra yetişen “ Hazırcı nesil “ zaten kıymetini bilseler bağları hozan koymazlardı.

        İhsan (namı değer Balağın Gara) dayısı güdük İreşidin Tahsin’in tabiriyle “ Ellerin ahırından inek, dana bizim enişteninkinden de üç dört eşşek boşanır” diye tabir ettiği fakir mi fakir Balağın Hacı Hasan’ın dört oğlundan birisiydi.

        Fakirlik kusur değildi, birkaç kişinin haricin de köyde herkes zaten fakirdi, bu da Gara’ya sorun değildi. Çocukluktan sonra delikanlılık çağlarında o da diğer gençler gibi amelelik, ırgatlık, zamanla köyde kamyonlarla  köy köy gezip canlı hayvan alım satımı yapan çelikçilere yardımcılıkla geçimini temin ederdi. Gerek babasının gerekse dayı tarafının nüktedanlığından ona da bir damla sirayet etmesinden dolayı hayatın zorluklarını hep yaptığı şakalarla bi taraf etmeye çalışmıştır.

         Köyünde bazı zengin görünümlü kişilerin fakir kişi ve çocuklarıyla ‘zeklenmeleri’(dalga, gır gır geçme) Gara’yı çok etkilemiş,onların insanları aşağılamasını bir türlü hazmedememiş,zamanla kendisinde bulunan ‘nüktedanlık ‘yeteneğinden istifade ederek ‘adeta  intikam alırcasına’ aynı  taktiği onlara uygulamıştır.Bunda yıllarca kapısında çiftçi olarak çalıştığı Tömür Abdulla’nın rolü ve faydasını göz ardı etmemek lazım.Hatta bunlardan birinde zenginliğine güvenip onunla bununla dalga geçmeyi huy edinen i birisine “Abdula dayım öyle bir geyik avlamış ki hayvan ne kadar büyükse bağlandığı ahır’ın  direğini devirmiş” deyince buna inanmayan  adam soluğu ahırda alsa da yeni doğmuş inek danasını gördüğünde Gara’nın kendisine nasıl ‘hendek sağdırdığını ‘ anlamakta gecikmemiş olsa da huylu huyundan vaz geçmez misali yinede hep bildiğini okumaya devam etmişti. Gara işi öyle arttırmış ki artık onun adı ‘zeklenici’ye çıkmış, doğruyu konuşsa da kimse ona  “Benimle zekleniyor “ diye inanmaz olmuştur.

          Başkasından sona kalmasa da Çolak Abbas harmandan kalktıktan sonra hanımı Hacer’in yardımıyla iki gün uğraşıp bağını bozdu. Topladıkları üzümleri bağdaki hafta doldurduktan sonra çiğnemeye başladığında hanımı da oluktan akan şıraları kazanlarda biriktiriyordu.

          O gün akşama kadar bu işlerle uğraştılar. Bağda ettikleri yatağa erkence yattılar. Yorgunluktan ayakta duramayacak haldeydiler. Hacer kafayı yastığa koyduğunda derin bir uykuya dalsa da “ yarın pekmez kaynatacağım, acaba süzmeyi nerden bulacağım “ düşüncesi Abbas’ın gözüne bir türlü uyku getirmiyordu. Sabaha karşı tam dalmıştı ki Kızıldere’den gelen köpek ulumalarını duyunca ‘uçak düştü’ zannederek korkuyla yataktan fırladığında derede dolaşan beş altı köpekten başka görünürlerde bir şey yoktu.

           Güneş doğmuştu, hanımını yataktan kaldırdıktan sonra yavan yaşşık bir şeyler yediler. Hanımına bazı tembihlerde bulunduktan sonra “Ben şu süzmenin delametine bakayım” diyerek eşeğine atladığı gibi köyün yolunu tuttu.

           İşlerini bitiren köylüler sabah köyün orta yerin de bulunan “Durak “ denilen yerde toplanıp birbiriyle yarenlik ederlerdi. Kör Abbas’ın evi  durak yerinin biraz aşağısındaydı, eşeğini eve bıraktıktan sonra ‘kös kös’ kalabalığa doğru yürürken kendisini Balağın Gara karşıladı. Bıyık altından gülerek “Ne o Abbas emmi, betin benzin gitmiş, başında bir hal mi ya da diyeceğin, soracağın bir şey mi var?” diye sordu.Gara Abbas ağası’nın süzme aradığını her köylüsü gibi bir şekilde duymuştu ama bunu ona belli etmemeye çalışıyordu.

         Kör Abbas şakacıktan bir ifadeyle “ git ulan dürzü; olsa bile sana mı söylerim, seni zevzekçi seni” derken biriken köylüler onları pür dikkat dinliyorlardı.

           -Vallahi Abbas emmi demezsen derdini derman bulamazsın.

           -Hastir lan zevzekçi, sen şimdi bana kalkıp Bozlapa süzmesi bulacak değilsin ya.

         Kör Abbas boş bulunmuş, kendisini günlerce yiyip bitiren sırrını kendisine ömrü hayatında hiçbir zaman derman olmayacak Balağın Garaya söyleyivermişti.

         Gara’nın  eline aradığı fırsat geçmişti,orada bulunanlara  susun anlamında bir işarette bulunduktan  sonra “Vallaha Abbas emmi aha istersen cemaate sor,az evvel Bozlapalı’lar buraya pekmezlik  camız süzmesi satmaya getirmişler,Hamid’in  Gadir” hepisini ben alırım “diye adamları aldı evine götürdü!...”

          Abbas şöyle cemaate usulen baktı, kimsede ses seda yoktu “ demek Gara bu kez doğru söylüyor” diyerek Hamid’in Gadir’in evine doğru yürüdüğünde oturanlar kendi aralarında fısır fısır gülmeye başlamışlardı bile.

          Çatal kapı açıktı, havlu da oturan Gadir Kaaye selam verdikten sonra.”Balağın Gara böyle, böyle  demişti de onun için kapına geldim“ dediğinde işin içinde Gara olduğunu duyan Gadir Kaa durumu anlamakta gecikmemişti.

          Abbas’ın lafını bitirmesini sabırla bekledikten sonra “ gel şöyle otur Abbas ağa, Gara doğru söylemiş, amma velakin köylüler süzmeyi bir anda pay, pay edince süzmeyi satıp bitiren  adamlarda az evvel  kalkıp köylerine gitmek için müsaade alıp bir bardak çay dahi içmeden yola düştüler  , bari ben satın aldığımdan sana birazını vereyim “ derken hanımına erzak  damındaki kendi inek ve koyunlardan elde ettikleri süzmeyi getir işaretini çoktan vermişti bile.

         

           

          

         

( Camız Süzmesiz Pekmez Kaynatmam başlıklı yazı İpciERDOĞAN tarafından 22.05.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu